" Şehre bakıyorduk denizden: Nevzat, Demir, bir de ben. Sisler içindeydi İstanbul... Sisler içinde deniz... Sisler içinde teknemiz." Bu kitabımızda Başkomiser Nevzat ve Ali ilginç bir cinayetle karşı karşıyadır. Katiller kurbanın avucunun içine antika bir sikke bırakır ve kurbanın cesedi üzerinden bazı mesajlar verir. Ardından kurbanlar peşi sıra gelir. İstanbul'un parlak dönemlerde yaşamış imparatorların döneminden dönemlerinden kalma tarihi yapıların önüne cesetler bırakılır. Her kurbanın ortak noktası İstanbul'a verdiği zarardır. Bu romanı okurken o yeditepeli güzel şehirin kıymetini hiç bilmediğimizin, tarihininde mimarisinin de farkında olmadan bilinçsizce yaşayıp gittiğimize hayıflandım. Nice büyük imparatorlar gelip geçmiş ama ne bir heykelleri kalmış ne de bir bilgi edinebilmişiz. Tek yaptığımız kötülük cahillik değil maalesef. Zenginlerin ve ismi yolsuzlukla anılan nice isimler İstanbul'a somut zarar veriyor. İmar afları, çarpık kentleşme. yolsuzluklar, kaçak göçmenler...Nice fadakarlıklarla alınıp, güzelleştirilmeye çalışılan şehir kayıp gidiyor elimizden. Belki her şeye gücümüz yetmez ama bir olursak, İstanbul'un hakkını ararsak bir şeyler değişebilir. Nevzat ve Ali gibi doğrunun yanında olalım hep. İncelemeye Yahya Kemal'in dizeleriyle veda edelim. Artık demir almak günü gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.