Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Biraz da fıkıh:
"- Dara geldin mi, Şerîat! Sus ulan iz’ansız! Ne zaman câmi’e girdin? Hani tek bir hayrın? Bir kızılbaşla senin var mıdır ayrın, gayrın! Ağzı meyhâneye rahmet okuturken, hele bak, Bana gelmiş de Şerîatçi kesilmiş... Avanak! Hangi bir seyyie yok defter-i a’mâlinde ? Seni dünyâda gören var mı ayık hâlinde? Müslümanlık’ta Şerîat bunu emretmiş imiş: Hem alır, hem de boşarmış; ne kadar sâde bir iş! Karı tatlîki için bak ne diyor Peygamber: “Bir talâk oldu mu dünyâda, semâlar titrer!” İki evlense ne varmış! Bu yenir herze midir? Vâkıâ ba’zen olur, dörde kadar evlenilir... Bu kimin harcı, a sersem, hele bir kerre düşün! Tek kadın çok sana emsâl olan erkekler için. Hani servet? Hani sıhhat? Ne ararsan, mefkûd ; Tamtakır bir kese var ortada, bir sıska vücûd! Sen duâ et ki “Şerîat” demiyor evde karın! Yoksa, boynunda bugün zorca gezerdin yuların! Karı iş görmeyecek; varsa piçin bakmayacak; Çamaşır, tahta, yemek nerde? Ateş yakmayacak. Bunların hepsini yapmak sana âid “Şer’an!” Çocuk emzirmeye hattâ olacak bir süt anan! “Boşarım, evlenirim” bahsini artık kapa da, Hak ne verdiyse yiyip hoş geçinin bir arada."
Sayfa 138 - Beyan Yayınları | Köse İmamKitabı okuyor
Âsım
Köylünün halini bilmez, diyerek dinlettin. Hasta meydanda, tedaviye de cidden muhtaç; Yalınız görmeliyim nerde hekim? Nerde ilaç? Nesl-i hazır ki sarık gördü mü, terzil ediyor, Defol ıskatçı diyor, cerci diyor, leşçi diyor ... Hocazadem, ne sülükmüş o meğer vay canına! Diş bilermiş senelerden beri Türk'ün kanına. Emiyor fırsatı bulmuş yapışıp, hem ne emiş ! Kene bir şey mi aceb, ah o ne doymaz şeyimiş ! Ne o kızdın mı?
Reklam
Mehmet Akif Ersoy diyor ki:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hattâ boğarım... Boğmasam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir aşıkım istiklâle; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale.
Sayfa 139
Nesl-i hâzır ki sarıl gördü mü, terzil ediyor, Defol ıskatçı diyor, cerci diyor, lesçi diyor..
Süleyman Nazif diyor ki:
Evet, Allah'ın yalnız şehidleri değil, şâirleri de var. Mehmet Akif gibi mızrâb-ı beyânı âlâm-ı İslâm olan ve bu âlâmı kendi kalbine yerleştirerek, kalb-i İslâm'ı göğsünün içine sığdıran bir şâiri görünce, şehidler 'Biz bu kadar eziyet çekmedik; ve ıstırâbın bu derecesine biz tahammül edemeyiz!...
Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü! Dinle Peygamber-i zîşânın ilahî sözünü. Türk Arapsız yaşamaz. Kim ki? Yaşar? Der delidir! Arap’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. Her ne kadar Şair Mehmet Akif “Arapsız Yaşanmaz” şiirinde böyle diyorsa da, Neyzen Teyfik de şöyle diyor: Ulu Tanrım, bu Arap açmazı Türkü yendi. Tam bin üç yüz sene biçareye Müslim dendi. Aslı yok, astarı yok, esteri yok, kervanı var. Aklı yok, rehberi yok, varlığı yok, şeytanı var.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
“Mehmet Akif şöyle diyor: … Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!”
"Geçen sabah idi Eyyûb’a doğru çıkmıştım. Aşıp da sûrunu şehrin atınca birkaç adım, Ufuk değişti, önümden çekildi eski cihan; Göründü karşıda füshat-serâ-yı kabristan. Fakat o bir koca deryâ-yı sermediyyet idi, Ki her haziyre-i sengîni mevc-i müncemidi ! Kenarda durmayarak girdim en derin yerine, Oturdum arkamı verdim de taşların birine, Ridâ-yı samte bürünmüş bütün yesâr ü yemîn , Huzûr içinde ağaçlar, sükûn içinde zemîn. Bütün o yükselen emvâc, o bî-nihâye deniz, Derin bir uykuya dalmıştı, her taraf sessiz. Yavaş yavaş açılıp perde-i likâ-yı muhît ; Harîm-i rûhumu doldurdu kibriyâ-yı muhît. Fakat bu beste-i lâhût nerden aksediyor, Ki “Ellezî halâka’l-mevte ve’l-hayâte...” diyor? Nedir samîm-i sükûnette böyle bir feryâd? Neşîde Hâlik’ın, ammâ kim eyliyor inşâd ?(...)"
Sayfa 58 - Beyan Yayınları | MezarlıkKitabı okuyor
"(...)Varmak istersen -diyor Sa’dî- eğer bir maksada, Tuttuğun yollar tükenmekten muarrâ olsa da; Şedd-i rahl et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın! Merd-i sâhib-azm için neymiş uzak, neymiş yakın? Hangi müşkildir ki, himmet olsun, âsân olmasın? Hangi dehşettir ki insandan hirâsân olmasın? İbret al erbâb-ı ikdâmın bakıp âsârına: Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken ısrârına. Bir münevvim ses değil yer yer hurûşan velvele : Fevc fevc akmakta insanlar bütün müstakbele. Nehr-i feyzâfeyz-i insâniyyetin âhengine. Uymadan, kâbil değildir düşmemek bir engine. Menzil-i maksûda varmazsın uyanmazsan eğer Var mı bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser? İşte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh; Kârbân akvâm ; çöl mâzî; atâlet sedd-i râh.(...)"
Sayfa 42 - Beyan Yayınları | DurmayalımKitabı okuyor
ŞehidinVarTürkiye
CENK MARŞI ey sürüden arkaya kalmış yiğit arkadaşın gitti haydi sen de git bak ne diyor ceddi şehidin işit haydi git evladım uğurlar ola haydi git evladım açıktır yolun zalimlere karşı bükülmez kolun bayrağı çek ön safa geçmiş bulun uğurun açık olsun uğurlar ola. eşele bir yerleri örten karı ot değil onlar dedenin saçları
Reklam
Bilmek ya da Bilmemek Matematik Antik Yunanca "matesis", "ben bilirim" kelimesinden türetilmiştir. Osmanlılar da "riyazet", yani "toy taylara başkırdırma eğitimi" kelimesinden türettikleri "riyaziye" kelimesini kullanmışlardır. Tarihte "ben bilirim" diye öne çıkan, taşa ve çamura başkırdıran bir tanıdığımız var: Mimar Sinan (1488-1588). Hayatı Kayseri'nin Ağırnas köyünde Sinan bin Abdülmennan olarak başlayıp, "Bu şehr-i İstanbul'da" Mimarlar Mimarı Koca Sinan olarak biten Mimar Sinan yüz yıla yakın yaşamı boyunca "bilmek" fiili içindeki yaşam sevincini damıtabilmiş nadir ölümlülerden biridir. Kâzım Çeçen - Biliyorsunuz bir ayeti kerime var: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" Mehmet Akif bunu balyoz gibi söylüyor. Diyor ki: "Olmaz ya tabii, biri insan, biri hayvan. Dünyada cehalet denilen yüzkarası..." diye başlayan bir şiiri vardır. Bununla yani gayet sarih olarak insanların öğrenmesi lazım, cehaletin giderilmesi lazım olduğunu açıklıyor. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'in yedi yüz küsur ayetinde öğrenmeyi telkin ediyor: "Ögreniniz!" diyor.
Mithat Cemal Kuntay anlatıyor:
"Bir gün evine gittiğimde, sofalara kadar taşan çocuk şamataları dikkatimi çekti. Sekiz çocuktan beşi Âkifindi. İlk defa gördüğüm bu üç çocuk kimindi? soruma - Çocuklarım! diye cevap verdi. Sonra boynunu bükerek anlattı: Halkalı Ziraat Mektebinde okurken, bir arkadaşıyla birlikte karar almışlar. Okulu bitirip evlendikten sonra, kim önce ölürse yetim kalan çocuklara hayatta kalan bakacaktır! Âkif'in o arkadaşı vefat etmiştir. Âkif te uzun yıllar önce verdiği söze bağlı kalarak, arkadaşının üç yetimini alıp çocuklarının yanına getirmiş! Mithat Cemal devam ederek diyor ki: "O zamanlar, Âkif'in beş çocuğu vardı. Ve cebinde beş parası da yoktu!"
Sayfa 147 - PdfKitabı okudu
Fatih Hristiyan'mıydı?
Devamlı olarak tarihî Türk şahsiyetlerini küçük düşürmeye çalışan, en büyük Osmanlı padişahlarının dahi basit birer câni olduğunu imâ edegelen Çetin Altan geçenlerde de Fatih Sultan Mehmet'in Hristiyan olduğunu yazıverdi! Milliyet'te yayınlanan Türbanlı Mona Lisa ve Silindir Şapkalı Fatih Mehmet başlıklı cehalet numunesinde diyor
Sayfa 82 - Bilgeoğuz YayınlarıKitabı okudu
148 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.