Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü! Dinle Peygamber-i zîşânın ilahî sözünü. Türk Arapsız yaşamaz. Kim ki? Yaşar? Der delidir! Arap’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. Her ne kadar Şair Mehmet Akif “Arapsız Yaşanmaz” şiirinde böyle diyorsa da, Neyzen Teyfik de şöyle diyor: Ulu Tanrım, bu Arap açmazı Türkü yendi. Tam bin üç yüz sene biçareye Müslim dendi. Aslı yok, astarı yok, esteri yok, kervanı var. Aklı yok, rehberi yok, varlığı yok, şeytanı var.
Sayfa 117Kitabı okudu
Mehmet Akif Ersoy diyor ki: Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım
Sayfa 124
Reklam
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da, Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında? "Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru: Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu. Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar, Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var? "Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun, Onun hesâbına
Sayfa 267
Bilmek ya da Bilmemek Matematik Antik Yunanca "matesis", "ben bilirim" kelimesinden türetilmiştir. Osmanlılar da "riyazet", yani "toy taylara başkırdırma eğitimi" kelimesinden türettikleri "riyaziye" kelimesini kullanmışlardır. Tarihte "ben bilirim" diye öne çıkan, taşa ve çamura başkırdıran bir tanıdığımız var: Mimar Sinan (1488-1588). Hayatı Kayseri'nin Ağırnas köyünde Sinan bin Abdülmennan olarak başlayıp, "Bu şehr-i İstanbul'da" Mimarlar Mimarı Koca Sinan olarak biten Mimar Sinan yüz yıla yakın yaşamı boyunca "bilmek" fiili içindeki yaşam sevincini damıtabilmiş nadir ölümlülerden biridir. Kâzım Çeçen - Biliyorsunuz bir ayeti kerime var: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" Mehmet Akif bunu balyoz gibi söylüyor. Diyor ki: "Olmaz ya tabii, biri insan, biri hayvan. Dünyada cehalet denilen yüzkarası..." diye başlayan bir şiiri vardır. Bununla yani gayet sarih olarak insanların öğrenmesi lazım, cehaletin giderilmesi lazım olduğunu açıklıyor. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'in yedi yüz küsur ayetinde öğrenmeyi telkin ediyor: "Ögreniniz!" diyor.
Esefle kaydedelim, müslümanlar büyük bir meskenet ve gaflet uykusunda horul horul uyumaktadırlar. Bu dertleri hangisine anlatsan, alacağın cevaplar belli. Fakir müslümanlar; - "Eh Allah kerim. Biz O'na güveniyoruz. O bizi koruyacaktır." diyor. Şunu peşinen söyleyelim ki, korumayacaktır, muhterem müslüman korumayacak!.. Allah her zaman hayra olsun, şerre olsun çalışana verir. Sen Cenabı Hak'kın; "İnsanoğlu için ancak çalıştığının karşılığı vardır" dediğini duymadın mı? Körükörüne tevekkül olmaz. Hele sen, senin tarafından alınması lâzımgelen tedbirlerini al, ondan sonra takdiri Allah'a bırak. (...) Zengin müslümanlar ise; - "Ben ne yapayım? Elimde ne var ki? Bu millet düzelmez. Bana değmeyen yılan bin yaşasın.." gibi beylik lâflar ediyorlar. Merhum Mehmet Akif şu mısralarını sanki bu gibileri için söylemişti: Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak! His yok, hareket yok, acı yok, leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin. Sahipsiz bir memleketin batması Hak'tır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Mütevekkil
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru: Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu. Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar, Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var? "Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun, Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun! Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya, Zavallı
Reklam
Fakat bu ilahi beste nerden yankılanıyor, Ki "Ellezî halâka-l mevte ve'l-hayâte..." diyor?
Sayfa 81 - Birharf YayınlarıKitabı okudu
Tevekkül
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden, Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken! Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini, Birer birer oku tekmîl edince defterini; Bütün o işleri Rabbim görür: Vazîfesidir… Yükün hafifledi… Sen şimdi doğru kahveye gir! Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak… Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine
Sayfa 193 - Yayınevi 21Kitabı okudu
Martin Luther King der ki: "ÖLMEYE DEĞER BİR GAYESİ OLMAYAN İNSANLARIN YAŞAMAYA DEĞER BİR GAYESİ DE OLAMAZ" Fransız General Arthur diyor ki: "YILLAR, CİLDİ BURUŞTURUR; FAKAT İDEALSİZLİK, RUHU ÖLDÜRÜR." Ünlü Filozof Platon ise; "GÖVDEYİ ÖLDÜRENDEN ÇOK, RUHU ÖLDÜRENDEN KORKUN. ÖLÜMLERİN EN KORKUNCU, RUHUN ÖLÜMÜDÜR." Mehmet Akif Ersoy ise insanımız bu başıboşluğunu, şu mısralarıyla ifade ediyor: "KENDİ SAĞLAM; HİSSİ ÖLMÜŞ, RUHU ÖLMÜŞ MİLLETİN. İŞTE; EN KORKUNCU HÜSRANIN, FELAKETİN, HEYBETİN "
GÜNDEME UYGUN✔
–Nesi var, hırsız mı? Yoksa yüzsüz mü? +Değil hiçbiri... Lâkin canımı Sıktı akşam “edemem, üstüme evlenme!” diye. Ne demek! Dörde kadar evlenir erkek, demeye Kalmadan başladı şirretliğe... Kızmaz mı kafam? –Kustuğun herzeyi yutsun diye, hey sersem adam! Dövüyorsun, boşuyorsun elin öksüz kızını... Haklı bir kerre ya! İnsan boşamaz
Sayfa 128Kitabı okudu
Reklam
Beş yüz liralık mükâfat konusunda Mehmet Akif gerçekten çok hassastı, en büyük korkusu para için yazdığının zannedilmesiydi. Eşref Edip, onun İstiklâl Marşı’nın yazdığı günlerde maddî bakımdan bir hayli sıkıntı içinde olduğunu söyler. Hatta paltosu olmadığı için ceketle gezer, çok soğuk günlerde ise Meclis’e giderken yakın dostu Baytar Şefik Bey’in paltosunu giyermiş. Şefik Bey, birgün, “Akif Bey, şu mükâfaatı reddetmeyip de bir muşamba, yahut palto alsaydınız daha iyi olmaz mıydı?” diyecek olmuş. Eşref Edip diyor ki: “Hiddetinden ne hallere girdiğini görmeliydiniz. Böyle söylediği için tam iki ay Şefikle konuşmadı.”
Mehmet Akif diyor ki,
Ben böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı! İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak! Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım...
Torunu Selma Hanım anlatıyor:
Halide Edip bir yerde “büyük bir vatansever, bu kadar inanmış olmak çok zor,” demiş onun hakkında. Halide Edip karamsarlığa kapılıp, “ Amerikan mandasına girelim” demiştir. Cenap Şahabettinin bir yazısı var, hep okurum. Orada diyor ki “ Bu millet, Balkan Savaşı’ndan, Birinci Dünya Savaşı’ndan perişan çıktı, bu savaşı kazanacağımıza asla inanmıyorum. İnansaydım kellemi dilekçe yapıp kılıcınıza sunardım,” diyor. Asla inanmıyor. Fakat dedem o zaman çıkıyor “İmanımız var” diyor... Milli Mücadele’ye katılmayı düşünmedikleri dönemde dedem şairliği bir tarafa bırakıp öne çıkıyor, Anadolu’ya gidiyor “ Şimdi susmak zamanı değil, haykırmak zamanı. İnsanları uyandırmak lazım” diyor.
Sayfa 102
Revnâk-ı leyle bürünsek de , bir zemân olsak Şu kâinatta görünmek telaşesinden emin Kimle akd-i kemâl-i vedâd kılmış isen Lisân-ı hâl ile her gün diyor : pişmanım Vefa, semâya çekilmiş cihanda namı gezer Eğer bir ehlini buldunsa , söyle kurbânım! Devam-ı leyle-i mâziden olmuşuz bizâr Açıl ki , gün görelim ey sâbah-ı istikbal!
FİRAVUN DA OLSA, GÜZEL KONUŞ.
Dünya Firavun kesilse, yılmak yok! Kur'an'daki kıssaların her birinde büyük büyük ibretler vardır. İmân ile bakarsak şu ikinci âyette iki azîm nükte görürüz. Allah elbette Firavun’un tuğyandan vazgeçmeyeceğini, aklını asla başına almayacağını bilirdi. Böyle iken peygamberlerine "Belki..." diye bir ümit veriyor. "Siz vazifenizi azm ile, kuvvet-i kalb ile, itmînan ile îfâya bakınız. Evet, Resûlün vazifesi yalnız tebliğdir. Siz bu tebliğin mübeyyen olması için çalışınız. Karşınızdaki yola gelecek yahud gelmeyecek, onu düşünmeyiniz. Bunu düşünürseniz yeis içinde kalırsınız ki, o zaman vazife-i risâleti hakkıyla edâ edemezsiniz" diyor. Demek ki hakkı, hakikati müdafaa edenler, bütün dünya Firavun kesilse, hiç fütur getirmeyecekler.
148 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.