_Az yemek, az uyku, az konuşmak ve herkesle düşüp kalkmamak. İşte doktora ihtiyaç olmaması için yapılması gerekenler bunlardır.
_Az ye! Yedikten sonra hazmoluncaya kadar başka bir şey yeme! Zira şifa yemeğin hazmolunmasındadır. İnsanın sağlığını bozan yemek üzerine yemek yemektir. Tıp ilmi ki beyte sığdırılmıştır. Ve söylemenin güzeli de kısa
Ne bizler hasreti bırakmalıyız ,
Ne de Hasret bizleri bırakmalı.
Çünkü çok güzel şeyler yaşadık.
Özlüyoruz.
Her şeyi özlüyoruz.
Çok özlüyoruz.
Beraber koştuğumuz arkadaşlıkları,
Gece saklambaçlıklarını
ve Üç-dört saat hiç yorulmadan toprak sahada top oynamayı...
Çok özlüyoruz...
Yaşadığımız her şeyi özlüyoruz...
Pamuk tarlasında çapa
Huzurlu günleriniz olsun... Bugün sizlere; yazar Mehmet Zeki Alp'in yazmış olduğu, @herdemkitapyayin bünyesinde çıkan "Laos'un Mührü" kitabının yorumu ile geldim...
Zao'nun dünyasına 4 saf ırk hakimdi; İnsan, Heçrok, Kahip ve Nanorf... Her birinin de kendisine özel güçleri vardı; insanlar mühürler ve çemberlerle
youtu.be/RHIIATt0BaM
Bazıları su gibidir, bazıları ateş,
Bazıları melodi gibidir, bazıları ritim,
Er ya da geç hepsi gidecektir,
Neden genç kalmıyorlar?
Bir neden olmadan yaşlanmak çok zor,
Gücünü kaybeden bir at gibi çürümek istemiyorum,
Gençlik, güneşteki elmaslar gibidir,
Ve elmaslar da ebedidir.
Bugün birçok maceradan vazgeçildi,
Çalmayı unuttuğumuz birçok şarkı var,
Birçok hayal sallanıyor birdenbire,
Bırak da gerçekleşsin.
Güzel sözlerin güzel melodilerle birleşimini değil, melodilerin melodi olarak kalmasını, sözlerin bir melodiye ihtiyaçları olmadan duyulmasını seviyorum.
Spoiler içermez, merak etmeyin.
Bu, gerçek manada ilk incelemem olarak, ayrı bir önem taşımakta kendim için. Belki inceleme olmaktan çıkacak cümlelerim ilerledikçe, taslaksız bir yazı olarak içimden geldiğince yazacağım. Cümle düşüklükleri yahut dil sürçmeleri olabilir, idare edersiniz beni inanıyorum.
Gelelim Egospu'ya...
Kitap 2012'de
BİLMİYORUM
1. Geldim, bilmiyorum nereden, ama geldim;
Önümde bir yol gördüm, yürüdüm,
İstesem de istemesem de yürümeyi sürdüreceğim,
Nasıl geldim, nasıl gördüm yolumu?
BİLMİYORUM!
2. Bu varlığın içinde yeni miyim yahut eski mi?
Özgür müyüm yoksa bağlı bir tutsak mı?
Hayatımda kendimi ben mi yönetiyorum, yoksa başkası mı?
Bilmek isterdim,
Kül…
~ Anka Serisi 3 ~
“Küllerinden yeniden doğmaktan korkma!”
“Kül ol ki Anka Kuşu gibi, yeniden doğ bir güneş gibi…”
Kül…
Anka Serisi’nin 3. kitabı.
İlk 2 kitapta Anka, kötü ruhu temsil eden ikiz kardeşi Enka’yı iki kez alt ediyor ve Crictus gezegenini ellerinde tutuyor.
O sırada Enka yeni bir bedende hayat bulmakta. Bu kez Enka ruhunu
Resitatif, kitabın önsözünü yazan Zadie Smith in de belirttiği gibi , belirli bir melodi olmadan konuşma şeklinde yapılan bir müzikli anlatı demek.
Konusu basit ama anlatımı veya anlatilmak istenilen konu ilgi çekici.
76 sayfalık bir kitap, önsözü kitabın yarısı kadar.
Hikayeyi bitirdikten sonra önsözü okumak sanki daha iyi olacak gibi geldi bana.Ne anladıgımı ,önsöz ile teyit etmiş oldum.Okunmalı diye düşünüyorum.Keyifli okumalar
ResitatifToni Morrison · Sel Yayıncılık · 091 okunma
Çok seviyorum seni
Öyle çok ki
Kuşlar ötüşleriyle melodi tutuyor bize
Bütün çiçekler ay çiçeği sanıyor kendini
Güneşi bizmişiz gibi bize bakıyor yüzleri
Oksijen tanecikleri bir bütün olan ciğerimize girmek için yarışıyor
Gözlerimi sana bakmaktan alamıyorum
Baktıkça yanıyorlar parıltından
Ama bi an olsun bırakmıyorum sana bakmayı
Dudaklarından bir sözcük salınıverse
Ah tutamazsam bana aşk olsun
Kokunu, olur da hasta olup duyamazsam
Burnumla bozuşuruz
Aşkı tattım bir kere dudaklarında, teninde
Biliyorum artık midemdeki kelebekleri
Biliyorum artık sen olmadan atmayan kalbimi
Biliyorum artık sensiz hiç olan beni
Neyse ki sen benden hiç gitmiyorsun sevgilim
Benden hiç geçmiyorsun
Seni düşünmediğim an
Sensiz olan tek bi hayalim
Kısaca seni sevmediğim tek an yok sevgilim
Her düşünce,her jest,kas gerginliği,duygu midenin gaz yapması,burunu kaşıma,saçı karıştırma,hımlayarak melodi mırıldanma,dil sürçmesi,baş ağrıması gibi her şeyin şu anda olup bitenlerle anlamlı bir ilişkisi vardır.
Eğer bedenimin bana söylediklerini anlarsam,en derin duygularımı bilirim ve ne yapacağıma o zaman karar verebilirim ...Kendimi tam anlamıyla tanıyorsam,yaşamımı kendim yönetebilirim.Bu bilinç olmadan,çoğu kez dış etkenler tarafından yönetiliyorum...Verimsiz,üzücü,karışık bir zihinle ve istemediğim bir biçimde...
(Amerikalı klinik psikolog Schutz,1975)
Şimdiki zamanın Carmen'i geleceğin ANKA'sının, serinin ilk kitabı #ankanındönüşü yle Taht savaşı başlıyor.
Tuhaf rüyalar gören Carmen okulda fısıltı edasında gelip beyninde yankılanmalara neden olan görünmez bir varlığın sesiyle ormana giriyor.
Anka... Anka...
Dirnsk Ekis...
Xoro tue... Anka Ekis...
seslenişler, kristale benzeyen bir taşı elinde tutan adamın yanına kadar götürür Carmen'i ve Anka'nın Dönüşü start alır.
Crictus Gezegeni, Zirkus, Daklaşevan örgütü, Kamilla, Katablana Köyü, Yaskla Guvas Hapishanesi, Taht Salonu, Anka'nın Şatosu, Yanan Kaya ve daha birçok yer ve mekanların haritası çizilmiş.
Kitabın son sayfalarında
Karakterlerin isimleri, kim kimdir karmaşasını ortadan kaldıran, yabancı terimlerin manası yazılı sözlük hazırlamış yazar.
Bu ayrıntı akıcı ve pratik bir okuma sunmuş.
Son Ruh Avcısı Edmund ve Carmen ( Anka) nın Taht Savaşını kim kazandı
Bekâ'yı kim sağlayacak
Seriyi tamamlayarak öğreneceğim.
4 kitaptan oluşan Anka Serisinin kurgusu, olayların betimlenmesi, aralarda kopma olmadan temposu hiç düşmeyen okuma sunması;
UCLA Üniversitesinde Senaryo üzerine eğitimi alan Yazar Melodi BAÇ'ın Türk sinemasına değer katacağı umudunu verdi bana
Kitapları biz okurlara ulaştıran
@muptela_yayinlari çalışanlarına saygılarımı sunuyorum
Hiç söylenmemiş bakir sözlerden uzanır bir gölge
Geceye sımsıkı sarılmış şarkısı içinde
Kulaklarına güzel bir melodi çalınır uzaklardan
Güzelliğe yakılan her debdebeli nağme
Soğuk bir ürperti gibi geçer giderdi arkandan
İçine bir şey doğar
Ya da içinde birşeyler ölürdü
Bu kez doğmadı
Hani sanki beni içerden içeri astılar
Hani sanki beni içerden
Öksüzlere yapılan ninnilerde bir kez daha hatırlarız yalnızlığımızın nasıl bir sonsuzluk olduğunu...
Boşluğa bırakılan bir emanetiz aslında, en kalabalık yanımız bazen bir melodi, bir cümle, bir şiir olur.
Gidenlerimiz gitme zamanını bizim hazır olunmuşluğumuza göre belirleyebilselerdi asla gitmezlerdi. Bizi bu dünyaya emanet etmekten uçuklayan dudaklarında asılı kaldık onlara varana dek.
Eyy ozanlar, eyy şairler ...
Haydi şimdi anlatın da bir daha çizilsin içimiz, haydi söyleyinde bir ağıtta daha boğulup nefessiz kalalım. İnsan olmayı öğretirken öksüz kalınca, kahır ve sitemden geçen yollarda nasıl yürüyeceğimi öğretmeye vaktin olmadan gittin annem.
Acemi bir yalnızım şimdi.
Acemi bir anneyim.
Bu kafa ile bırakılır mı insan.
Bu ruha senden çok şey eklesem, kalbini bana takarlar mı yeniden.
Sonay Karasu