Bazı metaforlar, sokakta yürüyen insanlardan daha gerçektir. Kimi kitapların kıvrımlarında saklanan tasvirler, nice erkeklerden, nice kadınlardan daha berrak hayatlar sürerler.
Çok sevdiğimiz, bizde yer eden filmleri defalarca izlemişliğimiz vardır; aynı şeyin kitaplar için de geçerli olduğunu düşünürüm hep. Belki defalarca değil ama bazı kitaplar belli bir periyotta en az 2 kere okunmayı hak ederler.
Benim için bunlardan biri ‘Nietzsche Ağladığında’ olmuştur. Felsefe alt yapım pek bulunmaz, fakat derinlemesine girme denemişliğim olmuştur, galiba biraz fazla derin oldu ki boğuldum. Nietzsche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü kapasitemin yetmemesinden mi, tam konsantre olamadığımdan mı, bilemiyorum algılayamadım, bıraktım. Anladım ki sert bir dalış yapıp çakılmaktansa yumuşak bir giriş yapıp alışmak lazım.
Bir hikaye, bir roman, bir öykü içerisinde felsefeyi yedirmek, harmanlamak böyle bir giriş için en ideal olanı sanırım. Bu böyle bir kitap. Irwin Yalom; kafasında Freidrich Nietzsche, tanı uzmanı Dr. Breuer, psikanaliz kurucularından Freud’un geçtiği bir öykü yaratmış ve bunu; bu önemli şahsiyetlerin gerçek yaşam öyküleriyle, gerçek yazışmalarıyla ve kitaplarından(İnsanca Pek insanca, Böyle Buyurdu Zerdüşt vb.) yaptığı alıntılarla destekleyerek harika bir felsefi roman ortaya çıkartmıştır. Aynı zamanda yerinde ve şaşırtıcı şekilde kullanılan metaforlar renk katmış kitaba.
Felsefe dediğimizde beyni zorlar, hırpalar. Romanın felsefe ile bütünleşmesi ise aklın dinlenmesine fırsat verip tazelenmesine olanak sağlıyor. Bu sebeptendir ki, çok sevdim bu kitabı, hem Nietzsche’yi daha yalın bir şekilde anlayabilmek açısından hem de zihne egzersizler yaptırdığı güzel alt yapısı için.
“Lacan’ın bastırma mekanizmasını tanımlaması dilbilimsel bir metafor kavramına dayanır… Bir örnek daha aydınlatıcı olacaktır:
“Daha hayatının gençlik yıllarındaydı” cümlesinde “gençlik yılları yerine “bahar” ikame edilebilir: “Daha hayatının baharındaydı.” Lacan’a göre insan kendi gerçekliğini giderek üst üste yığılan metaforlarla düşünür, böylelikle kendi gerçekliği ile düşüncesi arasında bir uçurum meydana gelir. Üst üste yapılan metaforlar ardında bilinçdışı simgeler kalmıştır. İnsan kendi gerçekliğini giderek daha toplumsallaşmış simgelerle düşünür ve dile getirirken esas gerçekliğini dile getiren simgeleri geride, bilinçdışında bırakmış olur. Kültürün simgesel düzeninin sağladığı hatta empoze ettiği metaforlar zinciri, bastırmadan başka bir şey değildir…”
Tek beğendiğim şey içinde bulundurduğu metaforlar diyebilirim. Kitabın son sayfaları başına göre daha akıcı ama yine de yazarın sıkınıtılı hali beni boğmak üzereydi... kitabın içinde yer alan şu cümleden de kitabın kasvetli olduğunu anlayabiliriz '' Sen zencisin, ben pamuk; sen neşelisin, ben uzun zamandan beri var olan ve devam eden bir melankoli içindeyim.''
Hepimizin bildiği o Pamuk Prenses,Sindrella ,Hansel ve Gretel gibi klasik haline gelmiş masalların bilinçaltına yolculuk yapmaya ne dersiniz? Farkettirmeden geleceğimize,düşüncelerimize şekil vermemizi sağlayan masalların içyüzünü gördüğünüzde çok şaşıracaksınız.Kullanılan metaforlar ,kadına toplumların bakışaçısı ve kadın ve erkek arasındaki güç mücadelesini o kadar iyi gözlemlemiş ki Melek Özlem Sezer'i bir kez daha alkışlamak geliyor içimden.Kitap yazarın bir tez çalışması ve 2010 yılında Halkbilimi ödülüne layık görülmüştür.Sosyolojiden,psikolojiye,felsefeye,siyaset ve dine yaklaşımını da işlemiş olup ,ebeveynlere de çocukları için seçecekleri masallar ve yapacakları yönlendirme konusunda yol gösterici bir kaynak olduğunu söyleyebilirim.Sanırım bu kadının tüm kitaplarını okumadan ölmek istemiyorum.
Merhaba 1K Ailesi.
Öncelikle; kitabın yorumunu yaparken bir kez daha okumuş kadar yoruldum. Emin olun arkadaşlar. Çok zekice kurgu, saatlerce düşünülen cümleler, metaforlar, felsefi düşünceler, vb.. Sizde okurken yorulacaksınız. :-) Hem yorumda, hem kitapta :-)
İliğinize kadar bürokrasiye gömüleceksiniz. En ufak devlet memurundan, en yüksek
"İnsanlar kafamı karıştırıyor. Bunun temel iki nedeni var. İlk neden hiç kelime kullanmadan bir sürü şey söylemeleri. Siobhan, tek kaşını kaldırmanın bir sürü anlama gelebileceğini söylüyor... İkinci neden insanların konuşurken çoğunlukla metaforlar kullanmaları..." Otiztik bir çocuğun, Christopher'ın sıradışı dünyası anlatılıyor onun dilinden... Müthiş zekası, kendine has özellikleri, yalansız dünyasında, yan bahçelerinde ölü bulunan bir köpeğin gizemini çözmeye çalışırken hayatının ta kendisi bulmacaya dönüşüyor. Otizm farkındalığı için mutlaka okunması gereken, sımsıcak bir roman...
Süper İyi GünlerMark Haddon · İş Bankası Kültür Yayınları · 20163,199 okunma
"Her şeyin ortasında, ölü noktadayım. Hareketsiz, statik; demir atmış gibi. Hayır, yalan bu, yalan değilse bile en azından kötü niyetten uzak ama yanlış bir ifade, hatalı bir metaforlar öbeği. Deniz seviyem alçalıyor. Hep cezirdeyim. Med-cezirin cezirinde, gel-gitin gitindeyim hep. Çıplak, kayalık bir kıyı oldum, demir gibi sert; geride kalan kirli kahve yosun şeritlerinin hızla çekilen köpüklü dalgalara salınmaya çalıştığı. Oraya buraya kaçışan yeşil yengeçler. Evet, çekiliyor sularım, azalıyorum, seyreliyorum. Biliyor musunuz, artık bunu o kadar da dert etmiyorum. Çalkantılar yaşıyor, bir iyi bir kötü oluyorum ama artık bunu o kadar da dert etmiyorum."
Yine okumak için geç kaldığım kitaplardan biri. Geç olsun ama olsun diyelim. Metaforlar üzerinden sağlam ve kolay okunan bir sistem eleştirisi yapmış Kafka kitapta. (Benim okuduğum ilk Kafka kitabı ve hep nedense dilinin çok ağır olabileceğini düşünmüştüm. Bu konuda çok yanılmışım gayet akıcı ve zamanına göre oldukça şaşırtıcı bir şekilde yazılmış kitap.) İlk cümleyle insanı sarsmıştır muhakkak tabii biz artık o ilk cümleyi okumadan bildiğimiz için o sarsılmayı yaşama zevkinden mahrum kaldık. Keşke çok erken ayrılmasaydı Kafka aramızdan da bize cilt cilt dönüşümler, hikayeler, sistem ve aileler hakkında o muhteşem tespitlerini yazsaydı. İnsan Kafka'nın 40'lı yaşların da yaşayacağı dönüşümleri merak etmeden duramıyor.
DönüşümFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022222,1bin okunma