Anadolu'nun bir köyüne ilk meyve ağacı 1960'larda dikilmiş, köy yüzlerce yıllık ama kimse uğraşıp didinip de bir meyve ağacı dikmemiş.
Köyün adı Sivrialan, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı.
Ağacı dikense Aşık Veysel!
Binlerce adam yaşamış, göçmüş o köyden.
İlk meyve ağacını dikenin gözleri görmüyor.
Sizce kimin gözleri görmüyor?
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı'nın eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sende biraz meyve topla.
Ahlaksız bilim olur mu? Hikmetsiz, irfansız, insafsız bilim; bize binbir türlü aşırılıkla mermiler, bombalar, tehditler, ölümler yağdırıyor. Eskiden illetten kurtaran, mikroplardan koruyan bir bilim vardı. Şimdi, virüslere üniforma giydirip üstümüze salıyorlar: Biyolojik silah. Çocuklar bir kuzuyu kucaklamadan, kelebeğin peşinden koşamadan, tavşanla bakışamadan büyüyor. Gençler, bir ağacı, üzerinde meyve yoksa tanıyamıyor. Sincap, leylek, ceylan, keklik... anca ekranda görülebiliyor artık. Sıhhatin, emniyetin ve hakkaniyetin mânâsından kopmuş bilim benden uzak olsun.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı'nın eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses diye söylendim
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Oburluk kötü hastalıklardandır, Valide Sultan bu hastalığa yakalanmış bir kere, sömürmek pek hoş bir tabir değil, ama Safiye Sultan'a yakışmadığını söyleyebilir miyiz?
Hemen suyunu çıkarabileceği her maddeyi sıkan, meyve düşürebileceği her ağacı sallayan bir insan olmuştu. Şöyle bir hayal âlemine dalıp, 1563 senesine, Venedik'ten Korfu'ya giden gemiye kendini atabilse... O küçük, masum, güzel Bafa'dan böyle bir kadının nasıl hâsıl olduğunu kendisi de anlayamaz.
Zeytin Ağacı
..."Sen ki adına yemin edilmiş kutsal meyve! Vatanım, can yoldaşım...Ömrümün son demlerini sana, seni Mescid-i Aksa'ya adadım. Feda olsun!
Sadece bir meyve verebilmektir belki de amaç. Belki de bir meyve ağacı olduğumuzun farkına varmak ve hangi meyveyi verebiliyorsak onu vermek sadece. Belki de bunca sözün ve anlatının tek amacı da budur; meyve veren bir ağaç olduğumuzu hatırlamak ve kendi doğamızı gerçekleştirmek günün sonunda.
Kırmızı kaputunun eteklerini toplayıp kuşağına arkadan sokuşturduktan sonra, ihtiyar görünmesine rağmen çevik bir hareketle bahçe duvarına tırmandı. Yan sokağa doğru tam atlayacaktı ki, duvarın yanında bir armutağacı olduğunu fark etti. Tepesinde bir armut göze çarpıyordu ihtiyar adam koynundan çıkarttığı kös tokmağıyla dalı biraz kendine doğru
Ziraat günümüzde önemli ölçüde kimyevi üretim haline dönüştü. Büyük arazi sahipleri de evinin önünde üç beş ağacı veya 100 metre yeri olan da her türlü ürün için sentetik gübre, ot ve böcek öldürücü kullanıyor. Hayat için gerekli birçok canlının yok olması bir yana hem ürünler zehirleniyor hem de toprak.
Meyve-sebzeye atılan bu zehirler sadece böceği öldürüp, otu kurutmakla kalmıyor. Yağan yağmurlarla veya bitkilerin sulanmasıyla su kaynaklarına doğru ilerleyip kaynaklara ulaşıyor. Böylece insan, börtü böcekle mücadele uğruna kendini, bebeklerini, toprağı ve su kaynaklarını zehirliyor. Kısaca, geleceğini yok ediyor. Biz insanlar elbette dünyada yapıp ettiğimiz her şeyden hesaba çekileceğiz. Resulullah (sav)bu hususta "Kıyamet gününde kişiye (dünyada) attığı her adımın hesabı sorulacaktır" buyurarak uyarıyor.