Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sözcük sınırlı, muhayyile ise sınırsızlıktı.
Sayfa 27 - TİMAŞ, 14.BASKIKitabı okudu
Konu, gece içinde güller gibi, cümlenin ahenkli karanlığında ve güzel kokular saçan heyecanı içinde, yarı belirli bir şekil olarak, ancak sezilir bir hâlde bırakılırsa, muhayyile onun eksik kalan yerlerini tamamlar ve ona gerçekten bin kere daha heyecanlı bir varlık kazandırır. Harabelerin, uzaktan gelen seslerin, yarım kalmış resim-lerin, kaba yontulmuş heykellerin güzelliği hep bundan-dır. Hiçbir çehre, hayalde göründüğü kadar, hakikatte güzel değildir. İlk defa kapılarından gece girdiğimiz şehirlerin gündüz manzarası, hayal için en hazin bir kırılış olduğunu kim denememiştir? Muhayyile, yarasa kuşu gibi, ancak şiirin yarı karanlığında uçabilir.
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Şairler dervişlerin kardeşidir. Aynı kaseden içerler çünkü. Muhayyile'nin kasesinden. Akif, bir şâir-derviştir.
"Muhayyile aracılığıyla sevmeksizin kişi salt aklı aracılığıyla nasıl âşık olabilir ki? Olamaz! Çünkü varolanlara sevgiyle yaklaşmak hayret'in neti­cesidir."
Soluk beniz, mor dudaklar, düşmüş çene, kaskatı vücut, pörsümüş deri...
Güzellik ve ölüm o kadar zıt şeyler ki, muhayyile, bunları yanyana koyamıyor.
Sayfa 249 - Beta kitap
"Her şeyden, her derin düşünceden, her üzüntülü nefis muhasebesinden kaçmayı itiyat edinmişti. Düşünce adamı olmaktan çıkmış, muhayyile, daha doğrusu kuruntu adamı olmuştu."
Reklam
“Eski ruhbilimciler, insandaki dış duyulardan başka, beş de iç duyu kabul ederlerdi. Bunlar bellek (hafıza), sezgi (vahime), imgelem (muhayyile), anımsama (müzekkire) ve düşünme (müfekkire) idi. Bu beş duyu, bir ortak duyuda (hiss-i müşterek) birleşirdi.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.