Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Elbette, bu kadar mühim bir iş yapılırken aleyhte de söylenecek! Mesele münakaşa edilmesidir.
Sayfa 277 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
Şark Meselesinin Başlangıcı
Tarihte Şark meselesi diye adlandırılan ve Hristiyan Avrupa tarafından yürütülen siyasetin en mühim unsurunu, Mukaddes Topraklar ve bu toprakların İslâm'ın eline geçmesi teşkil etmektedir. Mukaddes Toprakların Türk unsurunun eline geçmesi, bu ırkın idare ve harp kabiliyeti yanında büyük medeniyetlerin de kurucusu olması, Avrupa'yı, gerek Mukaddes Topraklar üzerinde vücut bulmuş, gerekse bu topraklara giden ticaret yollarını ellerinde bulundurmuş olan bütün İslâm-Türk devletlerine karşı Hristiyanlığı müşterek bir cephe tutmaya mecbur etmiş ve böylece Şark meselesi dediğimiz mesele vücut bulmuştur.
Reklam
Mühim bir mesele..
"İnsanlar dinlemiyor, insanlar çalgı sesiyle, nâra sesiyle meşgul; ezan sesini dinlemiyor."
Sayfa 66 - GoncaKitabı okudu
Olmak ya da olmamak... İşte asıl mesele bu... Kör talihin sapanlarına, oklarına zihnin de tahammül göstermek mi daha mertçe olur, yoksa kaygıların ummanına karşı silahlanıp onları yok etmek mi? Ölmek; uyumak. O kadar! Bir uykuyla kalp üzüntüsünü, tabiatın bedenine miras olarak verdiği bin bir acıyı sona erdiriyoruz diyebilmek, candan gönülden istenecek bir son olur. Ölmek; uyumak. Uyumak; belki de rüya görmek! Ya, dert orada; çünkü bu kalıbı üstümüzden sıyırıp attıktan sonra, o ölüm uykusundan kim bilir ne rüyalar, görürüz, düşüncesi bizi durdurmaya mecbur ediyor. Yaşamak felaketini uzatan, işte bu düşünce. Yoksa- insan bir hançerle kendini işini kendi halledebilirken- zamanın sillesine, hakaretlerine, zalimin haksızlıklarına, kendini beğenmişin küstahlıklarına, karşılıksız kalan aşkın ıstırabına, kanun ihmaline, mevki sahibinin kibrine, sabırla gösterilen liyakatin değersizlerce hor görülmesine kim tahammül ederdi! Meşakkatli bir hayatın yükü altında inleyip ter dökmeye kim razı olurdu? Ne çare ki, ölüm- sınırlarını aşan yolculardan hiçbirinin geri gelmediği o bilinmez ülke- ardında belki bir şeyler vardır korkusu, zihnimizi şaşkın ederek bizi, bilmediğimiz musibetlere düşmektense içinde olduklarımıza tahammül ettiriyor. Düşünmek, işte hepimizi böyle korkak ediyor; azmin gürbüz rengi tereddüdün soluk gölgesiyle hasta bir renk alıyor. En büyük, en mühim teşebbüsler, bu düşünce yüzünden, mecralarını değiştiriyor; bir fiil adını almaktan çıkıyorlar.
Kanunlar küçük bir azınlığın rahatını sağlamak amacıyla düzenleniyor. Çünkü herkesin birden refahına ihtimal görülemiyor. İnsanların büyük çoğunluğunu neredeyse hayvanlara yakın ağır, uzun mesai içinde çalıştırıp bunaltmak suretiyle küçük ve seçkin bir azınlığa rahat, refah ve türlü türlü savurganlıklar sağlanıyor. Kanunların, insanlığın bu refahtan nasibini almamış cefakâr kısmının sıkıntılarını azaltmaya uğraşır gibi görünmesi ustalıklı bir hiledir. Fenalığın en mühim kısmı daima değiştirilmeden bırakılarak kanun düzenlenmeye çalışıldığı, yani hâkim sınıflar samimi olmadıkları için mesele düzelemiyor. Şimdi gözleri açılan mahkûmlar, hâkimlerle yerlerini değişmeye uğraşıyorlar.
Sayfa 102Kitabı okudu
Atatürk ile İnönü'nün ayrılık nedenleri
Atatürk ile İnönü'nün ilişkilerini sorunsuz ve benzersiz gibi göstermeye çalışanlar açısından ayrılığın nedenini açıklamak çok güçtür. Genellikle geçiştirilmek istenir. Buna karşılık ileride İnönü'nün siyasi hasmı olacaklar için söylentiye açık hayli bereketli bir konudur. Şimdi ayrılık nedenlerine gelelim. Atatürk'ün hükümet
Sayfa 219 - Ek olarak aralarında bir de devletçilik/liberalizm sorunsalı varKitabı okudu
Reklam
... Yine 1803 senesinde Mekke'ye istila ettiler ve ulemâya: "Sizi şirk ve dalaletten kurtulmaya davet ederim." derler. 1807 yılında Vehhâbi olmayanlara haccı yasak ettiler. Mescid ve türbeleri yıkıp değerli eşyaları yağmaladılar. Hz. Peygamber Efendimizin(sallallâhu aleyhi ve sellem) doğduğu mübarek ev, Hz. Ebû Bekir(radıyallâhu anh), Hz. (radıyallâhu anh), Hz. Osman(radıyallâhu anh) ve Hz. Ali(radıyallâhu anh)'nin evleri, Hz. Hatice' nin türbesi ve daha nice mübarek sahabe türbesi yıkıldı. Bu günlerde yine gündemde olan mühim bir mesele ise; Suud kralı tarafından tarafından Kâbe içindeki revakların yıkılmak istenmesidir. Ayrıca Hz. Ebû Bekir(radıyallâhu anh)'in evinin yerine yapılan onlarca katlı otelin ilk bina edilen kısmının tuvaletler olduğunu yeni öğrendik. Lüblanlı Şeyh Cemil' in ifadesiyle bunlar "Muhammed Mustafa(sallallâhu aleyhi ve sellem)'nın düşmanı olan Vehhâbiler'in Mekke’yi New York gibi gökdelenlere boğup, Kâbe-i Muazzama'yı bu yapılan arasında nokta kadar bırakmayı planladıkları açıklandı. Her şeye bid'at diyen bu azgın güruh için lüks, israf, para ve şehvet düşkünlüğü helaldir."
Sayfa 272Kitabı okudu
İnsan ne kadar da güçlü bir varlıktı. Ölürken bile ölmemek için çabalamaktan asla vazgeçmeyen sonsuz direnişli bir mücadelesi vardı. Hayatta kalmak bu kadar mühim mesele miydi?
Kilise Nizamnamesi'nin en çarpıcı özelliği ne kilise ne de halk arasın­ da herhangi bir muhalefetle karşılaşmamasıydı. Bunun en mühim se­ bebi Petro'nun Rus kilisesinde en hassas konular olan kutsal törenlere ve dogmalara hiç el uzatmamasıydı. Petro'nun zihninde en ağır basan mesele kiliseyi kimin idare ettiğiydi; tören ve kutsiyet biçimleri onu ilgi­ lendirmediğinden, bu konulara hiç dokunmadı.
Telgrafın yazılma sebebini ve 1918 Ekiminin koşullarını Mustafa Kemal şöyle anlatır: "Müttefikler ve biz partiyi kaybetmiştik. Türkiye için mesele bütün varlığını kaybetme neticesine varacak kadar tehlikeli idi. O tarihte düşünülecek şey kaybolduğuna şüphe kalmayan partiyi geri almak olamazdı. Yalnız varlığımızı korumak için en süratli ve kati çarelere başvurmakta da tereddüt etmemeli idik. Hatta bütün müttefiklerimizden ayrı olarak icabederse yeniden vaziyet almak zaruri olabilirdi. Halbuki harbi bu neticeye getiren o günkü kabineden böyle bir hareket beklemek boşunaydı. Hemen bu kabineyi düşürmek, onun yerine benim de içinde bulunmayı düşündüğüm iş görebilir yeni bir kabinede bütün ordunun kumandası bana verilmek lüzumuna da kanaat getirmiştim. Vaziyet buhranlı ve alınacak tedbirlerin ciddi ve acele olması lazım geldiğinden bu mütalaamı telgrafla Vahdeddin'e bildirdim. (...) Çok geçmeden Talat Paşa kabinesi istifa etti. İzzet Paşa kabinesi kuruldu. Yeni kabinenin benim telgrafımla alakalı olup olmadığını bilemem. Ancak tavsiye ettiğim arkadaşların mühimleri kabineye girdiler. Ben sulhun çabuk gelmeyeceğini, sulha kadar buhranlı ve mühim vaziyetler karşısında kalacağımızı ve güçlükler içinde vatanıma ciddi hizmetler etmenin mümkün olduğunu anladığım için kabinede Harbiye nezaretini istedim.."
Sayfa 152 - Temel YayınlarıKitabı okudu
938 öğeden 921 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.