Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Doğan Avcıoğlu'nun, 9 Mart 1971'de yenilgisiyle başlayan yalnızlığı ve "yol arkadaşları" için yüreğinde taşıdığı burukluk, ölümünden hemen önce eşine, "Yazılmasın nerede gömülece­ğim, tören falan istemem." diye sıkı sıkıya tembihte bulunmasında etkili olmuş mudur, bilinmez ancak ölüm haberinin duyurulmamasma rağmen, Büyükada'da, 5 Kasım 1983 Cumartesi günü yapılan cenaze töreninde "yol arkadaşları" Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Altan Öymen, Uğur Mumcu, Hasan Cemal, Uluç Gürkan, Korgeneral Cemal Madanoğlu, Orgeneral Muhsin Batur... onu son yolculuğunda yalnız bırakmadılar.
Sayfa 45 - ...ve Ölüm
Bir duruşmada, Mümtaz Soysal, siyasi suçların hiçbir dönemde, hiçbir iktidara şeref vermediğini söyleyerek; -Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz, dedi.
Reklam
-Sokrat' in yargılaması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galile' nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturtuyorsunuz... dedi Mümtaz Soysal
Sevgi Soysal'dan Atilla İlhan'a mektup
Attilla İlhan ile de çok yakın bir dostluğu vardır. Göğsünde fark ettiği bir kitleden dolayı hastaneye gider ve tedavi görür. Londra, İngiltere gibi ülkeler bile hastalığına çare olamaz. Bu dönemde Attila İlhan ile mektuplaşır. “Şimdi, benim asıl sorunum fazla moral, yani Mümtaz öyle der. “Herkes bir şeyden ölürse, sen de fazla moralden kendine
Ermeni meselesi yeniden patlak verince Mümtaz Soysal yaptığı bir konuşmada "Demek ki Şark meselesi bitmemiş, hâlâ sürüyor" dedi. Şark meselesi dediği Batı'nın Osmanlı'yı parçalayıp yutma politikalarıdır. İki yüz yıldan beri sürmektedir. Dava böyle gerilere gidince dönüp "tarih"e bakmak gerekiyor. Ne olmuş, ne bitmiş diye. Eh tarihe bakmak da öyle aynaya bakmak kadar kolay değil. Tarihin aynasında bir süreti gerçekten görebilmek, bir olayı seyredebilmek şarta bağlı. Başta "tarihi okuyabilecek" nesilleri yetiştireceksiniz. Bu nesilleri yetiştirecek hocaları el üstünde tutacaksınız. Bütün bunlar için tarihle barışık olacaksınız. Tarihe bakmanın usulü üzerinde çok konuşulabilir. Mezkur "ayna"nın saklı olduğu yerlerin başında arşiv geliyor. Osmanlı arşivleri. İşin ucuna Osmanlı geliverince bazılarının yüzü buruşuyor. Yahu yüz yıl geçti hâlâ kurtulamadık şu meretten, der gibi sıkılıyorlar. Kendinden kaçmanın, aynaya bakmanın sıkıntısı bu. Arşiv deyince tabiatıyla eski yazı, ardından Osmanlıca sökün ediyor. Bütün bunlara bunca yıl boşvermişsiniz, lakin tehlike kapıyı tıklatmaya başlayıncı telaşa kapılıyorsunuz. Birileri arşivlerinizi açın deyince dizlerinizin bağı gevşiyor. Oysa arşivler çoktan beri açık zaten.Ancak orada bu soruya muhatap olanlar yerine Japonlar çalışıyor. Arşivde çalışmak kolay mı? Dizinizi kırıp iğne ile kuyu kazacaksınız. Yıllar sürecek bu.
Sayfa 178Kitabı okudu
Devleti yönetenler vatandaşlara karşı yerine getirilmesi gereken görevleri parayla satılabilir birer ticari hizmet olarak gördüler ve bunun sonucunda hizmetlerden yararlananlara da birer müşteri gözüyle bakılmaya başlandı.
Reklam
Cezaevi değil entelektüeller okulu
Mehmed Uzun, 1970'lerin 12 Mart'lı yıllarında Ankara'nın ünlü Mamak Askeri Cezaevi'nde yatar. Türk aydınlarıyla aynı koğuşta geçirdiği o zaman dilimini önemser. Şöyle diyor: "Uğur Alacakaptan, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal, Erdal Öz, Atilla Sarp, Ruhi Koç.. Kürtlere açık düşmanlıkları olmayan insanlardı. Onlara çok kitap gelirdi. Onlardan kitap okumak terbiyesi edindim. Uğur Mumcu'ya sonraki yıllarda yardımcı olmuştum, Şeyh Sait İsyanı isimli kitabını yazarken..." Bir daha hapse düşmemek için 1970'lerin ikinci yarısında İsveç'e, sürgüne giderken siyasetle arasına mesafe koymaya karar veriyor.
Sayfa 187 - Hasan Cemal'in yazısındanKitabı okudu
112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Güler misin, Ağlar mısın?
Aziz Nesin'in ön sözüyle kitabı okumaya başlıyoruz. Aziz Nesin kitabı "acı acı gülerek" okuduğunu belirtmiş. Zannediyorum okuyan herkes içinde gülmekle ağlamak arası bir burukluk duymuştur. Uğur Mumcu 12 Mart Muhtırasında hem kendi başına hem de yakınlarının başına gelenleri esprili bir üslupla anlatmış. Daha önce hiç okumamıştım
Sakıncalı Piyade
Sakıncalı PiyadeUğur Mumcu · Um:ag Yayınları · 20192,001 okunma
1961 Anayasası, 1971-1973 döneminde üç kez değiştirildi. En önemli değişiklik sırasında, 1961 Anayasası'nda sıkıyönetim koşullarında yapılması planlanan değişikliklere karşı eleştirel bir tutum sahibi olan Tarık Zafer Tunaya, Bülent Nuri Esen, Muammer Aksoy, Bahri Savcı ve Mümtaz Soysal gibi anayasa hocaları gözaltında tutuldular.
Sayfa 70 - Gökhan AtılganKitabı okudu
Kürdler düsünce ve eylemlerini Türk Solu'na ve Türk sosyal demokrasisine göre olusturmaya calismaktadirlar. Halbuki Kürdler birtakim seylere haklari olduklarina önce kendileri inanmalidirlar. Eger bu inanc, bu güven varsa, hiç kimsenin, hicbir çevrenin tavır ve davranışı Kürdleri etkilemez Kürdler herhangi bir konuda bir düsünce ileri sürerken veya elem yaparken, falanca sol akim bize ne der diye düsünmez. Kürdler eger Kürdçe konusmanin ve yazmanin son derece dogal bir hak olduguna inaniyorlarsa bu haklarini kullanirlar. Bunun için falan filan yasalarin degismesini veya yürürlükten kaldirilmasini beklemezler. Bülent Ecevit gibi, Erdal inönü gibi, Prof. Mümtaz Soysal gibi, Ugur Mumcu gibi, Ismail Cem gibi, Prof. Toktamis Ates gibi Türk ırkçılığın ve sömürgeciliginin en has isimlerine Kürdçe konusmanin ve yazmanin cok dogal bir hak oldugunu anlatmaya, onları ikna etmeye calismazlar. Düsüncelerinden ve tavirlarindan dolayı bir cezai takibat ile karsi karşıya kalırlarsa, bunlar savunmak için de her türlü çabayı gösterirler.
Reklam
Demokratlar, parlamentodaki çoğunluklarının her şeye muktedir olduğuna gereğinden fazla inanıyorlardı. “Parlamento," diyordu Başbakan Menderes, “kadını erkek, erkeği kadın yapmaktan başka her şeye muktedirdir” (aktaran Sarol, 1983: 382). Cumhurbaşkanı Bayar'a göre ise hükümeti eleştirenler, “milli irade"ye karşı duranlar, kalkınmayı istemeyenlerdi. Bayar, Çankaya'dan, muhalefet eden herkesi tehdit ediyordu: “Kalkınmaya mani olmak isteyenler millî irade karşısında karınca gibi ezileceklerdir" (aktaran Aydemir, 2000b: 279). Din ve milliyetçilik, parlamentodaki çoğunluğu ifade eden “milli irade" karşısında geniş bir muhalefet cephesi oluşmaya başlayan Bayar-Menderes yönetiminin bu dönemdeki başlıca silahlarıydı. Çöken rejim ve iktisadî hayat, “İslamın dirilişi” ve “milli iradenin şahlanışı olarak gösteriliyordu (Ahmad, 1996b: 371; Toprak, 1990: 248). Demokrasi ve refah vaatlerinin sözcülüğünü ve “Kemalist devrimlerin bekçiliğini” üstlenen tek parti döneminin CHP'si ise, toplumsal ve iktisadi konumları yerinden edilen, mevcut yönetim tarafından karşı kutba itilen askerler, memurlar, aydınlar, sanayiciler, yoksullar ve diğerlerinin etrafında birleşmeye başladığı parti durumuna gelmişti. Kalkınma, demokrasi ve Kemalizm, şimdi, DP'ye karşı muhalefetin çerçevesini çizen başlıca temalardı. Yön Devrim Hareketi, bir eğilim olarak, çerçevesi bu üç kavram tarafından çizilen DP'ye karşı muhalefet hareketinin içinden doğdu. Bu doğuş süreci, akımın iki mimarı, iki genç akademisyen olan Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal'ın 1957 yılının sonlarında tanışmasıyla başladı. Gökhan Atılgan
Sayfa 36 - Yordam kitap, 3.cu basım, Aralık-2020Kitabı okudu
264 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.