Tüm yaşamından keyif alabilirsin. Yalnızca onunla da kalmayıp ölmenin keyfini de çıkarabilirsin çünkü ölüm de müthiş bir deneyimdir, bir doruk noktasıdır.
Batıda ölüm yaşamın sonu olarak görülür. Doğu ise ölümü upuzun bir yaşam sürecinin güzel bir hadisesi olarak algılar; pek çok ölüm yaşanacaktır. Her ölüm bir sonraki yaşam, bir sonraki biçim, tanımlama ve bilinç başlamadan önce yaşamının vardığı sonuç noktasıdır.
Sen sona ermiyor yalnızca başka eve taşınıyorsun..
Espiriyi iskalama ...
02-11-2023 tarihinde başladığım 5374 Sayfa ve 14 Ciltlik Robot serisi, Galaktik İmparatorluk serisi ve Vakıf serisini gün itibariyle bitirdim.
Benim için tam bir okuma şöleni oldu. Oldukça keyifli, harika zaman geçirdim.
Bilimkurguya benim gibi önyargıyla yaklaşanlar bunu kırıp okurlarsa eminim keyif alacaklardır. İsaac Asimov 1953 yılında yazdığı kitaplarla 1993 yılında devam niteliğindeki kitapları müthiş birleştirmiş.
Hani öyle kitaplar vardır ki bitmesini hiç istemezsiniz diye bir tanımlama vardır. Benim için bu öyle oldu. Hari Seldon, Dors Venabili ve
R. Danell Olivaw unutulmaz Karekterler olarak kalcaklar….
Sayısız kere yarım bıraktığım fakat artık bitiriyorum diyerek başlayıp bitirdiğim bu kitabın incelemesini haklı bir gururla yazıyorum.
Virginia Woolf’ un okuduğum ilk kitabı değil fakat en zorlandığım kitabı bu oldu. Kitap kabaca; altı arkadaşın çocukluklarından orta yaşa kadar olan hayat hikayelerini anlatmakta. Kitabın içine girmekte aşırı
Sigrid Undset.. Bu kadın yazarı hiç beğenmiyorum, fakat itiraf etmeliyim anlatımında biraz Homeros yok değil. Bence akıllılık edip daha kolayca anlatabilseydi yazdıkları çok müthiş olurdu. Doğayı ve insanları tanımlama yeteneği mükemmel, okurken her şeyi gözünüzün önüne getirebiliyorsunuz. Anlatımının epik bir akışı var, ayrıntılardan da kaçınmıyor. Romanı okuduktan sonra akşam yatağa girdiğinizde gözünüzün önünde insanlar, başka görüntüler ve olaylar canlanıyor... Bence bunlar okuru çeken şeyler, fakat yine de Undset'in beğenmediğim yanı nedir bilemiyorum. Acaba anlattıklarında eksik olan şey inandırıcılık mı?
Hastane girişinde karşılaştığım kişi nasıl biri derseniz şöyle izah edebilirim: Farz edelim ki ahirete intikal ettik ve sırat köprüsünden geçiyoruz... Allah da karşıdan bakıyor. Allah'ın gözünün içine bakar, bir an Allah gözünü köprüden ayırsa, milyarlarca insanın içinden bir kişiyi eksilterek, cennette kendine düşecek arsa payını bir milim daha artırmayı büyük kar sayıp, önünde giden o biçare kulu iteleyip tel köprüden aşağı itebilecek biri.
Sonradan öğrendim ki sadece benim değil, "günaydın" diyen hiç kimsenin selamını almıyormuş kendileri.
Ningguo Uygur kağanlarıyla evlendirilen dört Tang prensesinin ilkiydi. Büyük büyük yeğeni Prenses Taihe'nin gelin alayı 821'de yola çıkmıştı. İki yıl sonra dul kalan Ta- ihe ,ne intihar etti ne de Uygur başkenti Karabalgasun'dan ayrıldı; yerinde kaldı ve Çin'e ancak 843'te, Uygurların Kırgızlara yenilişinden sonra döndü.Demek ki Çin'den ayrılmak istemeyen prensesin türküsünden başka, bir de hatun olan ve dönmek istemeyen prensesin türküsü olmalı.
Dönemin yitip gitmiş halılarını dokumuş sıradan kadınların hayatları hakkında herhangi bir bilgimiz olmayınca, biz de bu yokluğu kağanlara gelin giden prenseslerle telafi ediyoruz. Bu hikâyeler Türk halkları ve devletlerinin ortaya çıkışında rolü olan insan ilişkilerinin iç yüzünü kavramamıza yardımcı oluyor. Hanedan evlilikleri diplomatik, ekonomik, kültürel, hatta Çin prenseslerinin gelecekteki kağanların anaları olması beklendiğine göre, genetik alışverişlerin dünyasını hatırlatıyor bize. Bu ilişkiler, halı dokuma sanatının sınırı olmayan dünyasındaki gibi, halkların ve dillerin birbirine karıştığı, türdeş olmayan bir manzara yaratıyor. Böyle iç içe geçmeler,karışmalarla biçimlenen Türk halkları yine de kendilerine özgü dilleri ve kültürleriyle ortaya çıkmışlardı ve tarihte çıktıkları kervan yolculuğu Türk kimliğinin halısındaki dikey iplikleri oluşturmuştu.
Tek kelime ile müthiş bir kitap.
Neredeyse bir solukta okudum. Çok etkili toplumsal ve psikolojik tespitlerle dolu, akıcı ve edebi olarak da sağlam bir hikayeydi.
Edebiyat öğretmeni ve bizatihi romanın anlatıcısı da olan baş kahraman, daha ilk sayfadan öğretmenliği ve eğitim sistemi üzerine sorgulamalarla başlar ve şahit olduğumuz dersin ardından yaşadığı bir buhran sonrasında geçmişe ve içinde bulunduğu ruh halinin temellerine doğru iniş yapar.
Roman, bazı halleri tam 12’den vuran ifadelerle dolu. Misal “Manevi menenjit” diye bir tanımlama yapıyor ki, bir toplumsal ruh halini bu ifadeyle muazzam anlatmış. Geçmişin pek çok Marksist’inin nasıl azılı kapitalistlere dönüştüğünün tespitleri, eğitim sistemi ve yeni nesil öğrencilere dair vurguları, sonlara doğru Thomas Mann, Kafka, Proust tanımlamaları, hele ki Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği üzerine söyledikleri düşündürdü, gülümsetti, notlar aldırdı.
Çok verimli, düşündüren bir okumaydı benim adıma . Bu orjinal dilinden çeviri için YKY’ye de kocaman bir alkış gerekli olduğu kanısındayım Umarım yazarın daha çok kitabı Türkçe’ye çevrilir.
Keyifli okumalar diliyorum.
Osmanlıdan başlayarak Türkiye tarihi hep özel hal yöntemlerine tanık olmuştur. 18 kardeşini bir gecede iktidarın selameti için katleden bir rejimin başka türlü olması da mümkün değildir. Bu özel hal uygulamaları, denetim altına alınan toplumları, halkları, inançları, siyasal düşünce akımlarını, renkleri ezmek, çoğu zaman da başkalaştırmak için hep
Kitap acayip bir kitap. Kurgusundan tut, içindeki görsellere, sayfa düzenine kadar gerçekten acayip.
Tabii ki 'acayip' her tarafa çekilebilir bir tanımlama. Buradaki acayip. güzel+olumlu+hoş olarak alınsın.
Yazarımız
Jonathan Safran Foer bildiğin ite kaka yazar olmuş bir yazar. Ve sonradan yıldızı parlamış. Hani neden daha önce yazmamış ki
Karşılıksız aşkın eski modellerinden, izleyerek taciz etmeyi ayıran şey budur işte: Çağımızın karşılıksız aşklarının kökeni kitle kültürüdür, kentli kalabalık deneyiminde bulunur bu kökler. Çünkü kentli kalabalığı bir topluluk değildir, insanlara kişisel ilişkilerden oluşan bir dostluk ağı, aile bağlarının iletişim ağını sağlamaz. Tam tersine