Sevgi. Benim üç sihirli kelimemden biri. İçinde aşk, bağlılık, biat, fedakarlık, adanmışlık barındıran asil duygu. Yozlaştırılmış, basite indirgenmiş, örselenmiş, sömürülmüş ve ihanete uğramış kavram. Bu kitapta sevgi şu yönüyle ele alınıyor: Eli kolu bağlanmış, feryat eden ama sesini duyuramayan, kader karşısında diz çökmüş ve çaresiz.
İnsanlığa yapılmış en büyük iki kötülük umut ve çaresizlikle kuşatılmış bir 'sevgi' var ortada ve bu sevginin bir yanında harcama yaparken para hesabı yapmayan, kalabalıkları seven, ilgiden hoşlanan, günün birinde gerçek sevgiyle tanışan ve başkalarının mutluluğu için sevdiğinden vazgeçen, hayatı 'yosma'lıkla-metreslikle geçmiş Marguarite, diğer yanında iyi adla anılan aileye mensup, çok da varlıklı olmayan, Marguariye'yi kendisi için değil yine Marguarite için seven, paradan çok gerçek sevgi vaat eden, sevgisinde elbirliğiyle aldatılmış Armand...
Kendi kendime "Bu soylu duyguya bu kadar eziyet nedendir?" diye sormadan edemiyor ve Müslüm Baba'nın harika yorumladığı 'İtirazım Var' sözlerini hatırlıyorum:
Yarım kalan sevgiye
Şu emanet gülmeye
Yaşamadan ölmeye
İtirazım var
Dumas feminist tavır takınarak; masum olduğunda, sevginin hangi bedende ortaya çıktığının önemli olmadığının mesajını da veriyor.