Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Muhteşem bir inceleme kitabı. Özellikle ebeveynler lütfen bu kitabı okusun. Çocuklarınıza anlattığınız masallar hiç de masum değil. Özellikle Hansel ve Gretel masalı. Aman Tanrım! O masalı kim uydurmuş çocuklar için. Çocuğun o masaldan alacağı hiçbir pozitif önerme yok. Aksine çocuğun psikolojisine zarar verebilir. Masallar bir toplumun aynasıdır ama olmaz olsun böyle ayna! En azından çocuklar için.
Yazar kitapta masallar ve asıl anlattıklarından, masallardaki ögelerden, bu masalların toplumsal cinsiyet açısından değerlendirilmesinden bahsetmiş. Kitabın sonlarına doğru da daha çok sosyolojik bir değerlendirme yapmış.
Kitabın çok sevdiğim birkaç bölümü vardı:
- "Cadının fırınına kim odun taşıyor?": Hansel ve Gretel masalının iç yüzünün anlatıldığı bölüm.
- "Nasıl Büyüdük?": Kız ve erkek çocukların yetiştirilme tarzının etkilerinin incelendiği bölüm.
- "Pamuk Prenses Masum Mu?": Pamuk Prenses masalında Pamuk Prensesin ne kadar aciz duruma düşürüldüğünü ve kadınlara-kız çocuklarına öğretisinden bahsedildiği bölüm.
- "Evlilik": Masalların evlilik ile bitmesinin değerlendirildiği, günümüzde kadınlar ve evlilik arasındaki sorunların işlendiği bölüm.
Bunlara ek olarak üvey annelerin masallarda kötü gösterilmesinin çocuklarda "Üvey anneler kötüdür." algısı yaratacağından da bahsetmiş. Güzel bir nokta.
Kitabın en sonunda ekler kısmında da kitapta geçen masalları kısaca vermiş, çok iyi olmuş bu. Güzel noktalara değinmiş yazar, öneririm.
Bu satırlar, bir daha üzerinde sapsarı başakları özgürce salınan bir bereket ülkesinin doygun son neslinin yurttaşları olarak okuyacağınız son satırlardan biri olabilir. Beni en çok korkutan ve geleceğe dair endişelendiren bir meselede düşüncelerimi yazıya döktüğüm bu yazılara sebep olan şirketin adını kapattım ki bir hukuki sorun doğmasın. Çünkü
Ebru Ince 'in düzenlemiş olduğu etkinlik sayesinde bu sözü, "Mart ayı, Aziz Nesin ayı" na evirmiş bulunuyoruz. Dertse dert, hüzünse hüzün, mizahsa mizah, yergiyse yergi, edebiyatsa edebiyat...Hepsi en sağlamından, temeline kadar!
Ne mutlu ki, bu ay, platformda sağımız, solumuz,
"Ne çok hikaye duydun sen bugün... Hepsini nasıl taşıyacaksın? Ama korkma, insan böyle büyüyor. Hepimiz böyle büyüdük. Gün geliyor, artık hiçbir yaşadığın seni şaşırtmıyor... "
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
Acı ve gerçek bir hayat hikayesi. Daha doğrusunu söylemek gerekirse sadece bir değil binlerce hayatların acı dolu hikayesi.Felsefe eğitimi alan Zülfü Livaneli Serenadda bize samimi ve sıcak bir aşk hikayesi sunuyor. Katolik alman olan Max ve Yahudi Nadia'nın Nazi Almanyası döneminde yaşanan içleri ısıtan aşk hikayesini. Zülfü Livanelinin Bu
Bu sabah:
Aydınlık ve beklediğimizden olsun, kapımıza, yüreğimize gelen satırlar.. 🕊
“Postacı geldi.
Genç kadın mutfaktan acele acele koştu. Postacı gülümseyerek bir mektup uzattı.
Genç kadın gönderenin ismini okuyunca, biraz durdu. Sonra kapıyı kapattı. Mektubu elinde tutarak, başını kapıya yasladı. Yavaş yavaş kendisini yere doğru bıraktı ve
Biz aşkı ustalarından, Yeşilçam'dan öğrenen insanlarız. Bizim için aşk; Hülya'nın Ediz'e, Gülşen'in Tarık'a, Türkan'ın Kadir'e bakışlarıydı. Münir'in Adile'ye sarılışı, Şener'in ne olursa olsun Ayşen için mücadeleyi bırakmayışıydı. Onlar sayesinde sevginin, özleminin, kavuşmanın, mücadele edebilmenin ne kadar büyülü olduğunu gördük. Bir insanın sevdiği için neler yapabileceğine, imkânsızların dahi nasıl dize getirildiğine şahit olduk. Onları izledikçe menfaatsiz ve tertemiz aşkların hayalleriyle büyüdük. Hangimiz kendimizi onların yerine koymadık ki...
Ve bir gün aşk kapımızı çaldığında; biz Türkan olursak karşımızdaki de Kadir olacak sandık. Filmlerdeki gibi "Mutlu Son" olacağına inandık. İşte orada yanıldık! Gelenler ne Kadir'diler ne de kadir kıymet bildiler. Sever dedik sevmediler, gitmez dedik gittiler, gelir dedik gelmediler... En sonunda anladık ki onlar aşk değil sadece misafirdiler.
"Aşk masal değil ki hep iyiler kazansın."
Salıncak ileri geri sallanırken mideniz bulanıyordu ama buna rağmen sallanmaktan vazgeçmiyordunuz. (…) Salıncağın yükselip belirli bir noktada durup durmayacağını, havada bir daire çizip sizi yere düşürüp düşürmeyeceğini, yara bere içinde kalıp kalmayacağınızı düşünüyordunuz. Çocukken insan bunun olabileceğini bildiği halde korkmuyordu. Büyüdüğünüzde bunun mümkün olmadığını bildiğiniz halde, içinizi bir korku kaplıyordu. Salıncak havaya yükseldiğinde yere atlamıyordunuz çünkü artık uçabileceğinizi hayal etmiyordunuz. Tek derdiniz, yere nasıl düşeceğinizdi.
İnsan büyüdüğünde böyle oluyor demekki.
Büyüdüğünde ve yalnız olduğunda..
İnsan doğar. On-onbeş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasında nasıl hapsedildiğini fark eder.
Bu aslında bir histir. Bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden bir kişinin çaresiz hakırışına benzer. Önce aşağılayan ve umursamaz bakışlar atan kalabalık, sonra da aşırı gürültüye dayanamayıp, içlerinden birini bağırıp çağıranla konuşmaya gönderir. O da gidip"biz de çaldırdık cüzdanı, ne var? senin gibi kıçımızı yırtıyor muyuz"demesine benzer.
(Buna büyüme denir.)
Merhaba kalbi çocuk kalan güzel dostlar.
Bilirsiniz fazla çocuk kitabı paylaşmıyorum sayfamda ama geçen akşam annemi uyutamayıp beşiğini tıngır mıngır sallarken, söylediğim ninniler beş para etmezken, kırmızı başlıklı kızla hain kurt kol kola ormanda çiçek toplarken, rüzgarın uğultulu sesiyle titreyip açılan camdan 2 karganın taşıdığı bir kitap
Yapamazsın demiştin, istesen de sevemezsin beni
Benimle oynar mısın çalıyordu tv'de
Olsun oynarım demiştim, gerek yok ki
Büyüyünce severiz birbirimizi
Yok demiştin, ben büyüyünce kimseyi sevmeyeceğim
Sen seveceksin, öpeceksin demiştin
Evleneceksin belki, işe gideceksin
Çocukların bile olacak hatta, öpeceksin ya
O yüzden öpme beni oyun bile
Küçükken hepimizin dilinde olan bir şarkı vardı: "biz büyüdük ve kirlendi dünya"
Momo modern "Zaman" eleştirisi üzerine kurgulanmış masal tadında bütün ebeveynlerin okuması gereken bir roman. kitabı okurken "artık sokaklarda hiç çocuk yoktu, çünkü bütün çocuklar çocuk depolarına gidiyordu" cümlesinde yaşadığım çocukluğum ile şimdiki zamane çocuklarını kıyasladım bizim nesil sokaklarda akşam olana kadar oyunlar oynarken, çocukluğumuzu doya doya yaşarken modern zamanda tabletlere, bilgisayar oyunlarına kreşlere hapsolmuş çocuklarımıza üzüldüm ve onlara bu kötülüğü nasıl yaptığımızı ve sistemin birer dişlisi olduğumuzu kabullendim. Aslında hepimiz birer duman adamız.
Evet evet daha çok para kazanma hırsı ile dolu, Saçma sapan dizilerle, sosyal medya hastalıkları ile onları ihmal eden duman adamlarız bizler.
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201765,8bin okunma