"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
"Bazı aşklar bitmesi için yaşanır.
Bazı doğum günleri kötü geçer.
Bazı Romeo'lar Juliet'leri iplemez.
Boşver. Kim aşktan ölmüş ki!"
İncelememe büyük şair, kıymetli dostum merhum Derman İskender Över'in -namı diğer Küçük İskender- dizeleri ile başlamak istedim. Aşktan kim ölmüş ki! Aşk öldürür mü, senin için ölürümler
Mustafa Tan / Güneş Özümü Alıyor
Kitabın kelimelerle dans eden, yönlendiren ve gerçeklere bir de bu açıdan bakın diyen tarzına bayıldım. Adaletsizliği, sevgiyi, sevgisizliği, gizemi ve vazgeçişi hepimiz zaman zaman yaşıyoruz ama sonuçları hepimizi farklı etkiliyor. Herkese iyi gelen tek bir şey var hayatta, o da sevgi. Kime ve neye karşı olursa
Benim pek sevgili, çok sevgili, en sevgili yobaz Türkiyem. Adetim olmasa da yazıyorum bu satırları, bil ki, seni sevdiğim, haline üzüldüğümdendir dökülen satırlarım.
Cehaletin şeref nişanesi olan yobazlığı ne zaman silip atacaksın göğsünden? Ne zaman düşünen, sorgulayan, ışık saçan bir cevhere döneceksin? Bugün eleştireceğim seni, bugün kızacağım
Çocukluğumda hayvan sevgisini bana aşılayan La Fontaine'in fabl eserleri sayesinde istisnasız her hayvana karşı içimde aşırı derece bir hassasiyet oluşmuştu. (bir tek fareleri sevemedim, bir de çakalları) Okuduğum her La Fontaine hikayesinden sonra öyle etkilenirdim ki, bazı hayvanlarla konuşmaya çalışır, cevap alamayınca da ''geri zekalı bu
Cengiz Aytmatov hakikaten de öyle özellikle 👧🏻90’lar çocukları sokağın toprağını yutmuş çocuklardır. Bu çocukların gizli bir bağı vardır. Diğer şehirlerde ki çocuklarla. Ve Sadece çocukların arasında “Nasıl ya ?” Şöyle anlatayım efendim; Bazı oyunlar vardır, o zaman herkes oynamıştır. O oyunları her şehir de, farklı isimlerle. Misal biz İzmir’de ⚽️MUÇİ
Oğlum bana sordu: 🙂🕊️
“Siz daha önce nasıl yaşadınız?"
" Nasıl yani?" dedim.
" Teknolojiye erişim yok, Uçak yok, İnternet yok, Bilgisayar yok, Gösteri yok, TV yok, Klima yok, Araba yok, Cep telefonu yok…"
〰️🔹
" Bak oğlum biz, 1940-1980 arasında doğan insanlar Allah'ın sevgili kullarıyız…
Hayatımız gerçek
‘’Peruk Gibi Hüzünlü’’ neden bir kitap adı için tercih edilir ki? Tuhaf tuhaf dönem takıntılarım var benim. Şu sıralar doktor kontrollerimin başlaması adından dolayı kitabı okunması için daha da cazip kıldı.
Kontrollerim esnasında, ihtimallerimde onlarca gel gitler yaşarken, kısa ama bulunduğum yerlerde bulunma sebebimi unutturup
Küçüklüklüğümüzden bu yana hepimiz masallarla büyüdük. Rapunzel'den Pamuk Prenses'e, Kırmızı Başlıklı Kız'dan Külkedisi'ne.. Fakat masalları kafamızda hiçbir yargı oluşturmadan dinledik, benimsedik. Masalları yeniden okuyup, gözden geçirdiğimizde göreceğiz ki bazı kopukluklar var. James Finn Garner ise bu kalıpları yıkarak masalları ırkçı,
ㅤㅤㅤㅤ
İyi ve kötü algısı genelde hep toplumun bizi nasıl yönlendirdiği ile ilgilidir...
Zeki Alasya ile Metin Akpınar'ı herkes bilir çocukluğumuzun kahramanlarındandır.
Onlarla büyüdük ve başımıza taç yaptık. Ama hakikaten öyle mi? yoksa toplumun algıları içerisinde mi kaybolduk..
Metin Akpınar şöhret zamanlarında gittiği bir turnede bir
Mayıs Ayı Hikaye Etkinliği
(Kaç nolu resim olduğunu ön yargıya kapılmadan okumanız için en sona bıraktım.)
(Mümkünse şu müzik eşliğinde okuyun.
youtu.be/A3CK21RhynY )
"Ne çok hikaye duydun sen bugün... Hepsini nasıl taşıyacaksın? Ama korkma, insan böyle büyüyor. Hepimiz böyle büyüdük. Gün geliyor, artık hiçbir yaşadığın seni şaşırtmıyor... "
Sevmek ve sevilmek ; kitaplarda, şarkılarda, ve ömürlerde anlatıldığı kadar mucizevî bir duygu mu?
İki kalbin birbirini sarmalayacağı bir dünya kalmadı artık.
Duyguların, plastik tek kullanımlık oyuncak misali kullanılıp atıldığı bu devirde birini nasıl sevebilirim, bilemiyorum.
***
Ne zamandan beri kırlarda çiçekler arasında geçirilen bir güne 'prim',
Sevginin kelimelerle işlendiği kitaplara 'boş',
Küçücük bir çocuğun tüm kalbiyle içten gülümsemesine 'yalan' der olduk?
Dünyaya bu yıllarda denk gelmek, boğazımı düğümlüyor.
İnsanın tüm ruhunu beğeni, itibar ve güç için tutsak etmesi, midemi bulandırıyor.
Oysa ben hep, çocukluğumda dizlerimi parçalarcasına koştuğum ve kahkahalar attığım mahallemin sokaklarındaki saflık ve güzellikle yaşayacağım sanmıştım.
Biz büyüdük, dünya kirlendi.
Insanlar, kalpler, zihinler ve ruhlar da...
Muhteşem bir inceleme kitabı. Özellikle ebeveynler lütfen bu kitabı okusun. Çocuklarınıza anlattığınız masallar hiç de masum değil. Özellikle Hansel ve Gretel masalı. Aman Tanrım! O masalı kim uydurmuş çocuklar için. Çocuğun o masaldan alacağı hiçbir pozitif önerme yok. Aksine çocuğun psikolojisine zarar verebilir. Masallar bir toplumun aynasıdır ama olmaz olsun böyle ayna! En azından çocuklar için.
Yazar kitapta masallar ve asıl anlattıklarından, masallardaki ögelerden, bu masalların toplumsal cinsiyet açısından değerlendirilmesinden bahsetmiş. Kitabın sonlarına doğru da daha çok sosyolojik bir değerlendirme yapmış.
Kitabın çok sevdiğim birkaç bölümü vardı:
- "Cadının fırınına kim odun taşıyor?": Hansel ve Gretel masalının iç yüzünün anlatıldığı bölüm.
- "Nasıl Büyüdük?": Kız ve erkek çocukların yetiştirilme tarzının etkilerinin incelendiği bölüm.
- "Pamuk Prenses Masum Mu?": Pamuk Prenses masalında Pamuk Prensesin ne kadar aciz duruma düşürüldüğünü ve kadınlara-kız çocuklarına öğretisinden bahsedildiği bölüm.
- "Evlilik": Masalların evlilik ile bitmesinin değerlendirildiği, günümüzde kadınlar ve evlilik arasındaki sorunların işlendiği bölüm.
Bunlara ek olarak üvey annelerin masallarda kötü gösterilmesinin çocuklarda "Üvey anneler kötüdür." algısı yaratacağından da bahsetmiş. Güzel bir nokta.
Kitabın en sonunda ekler kısmında da kitapta geçen masalları kısaca vermiş, çok iyi olmuş bu. Güzel noktalara değinmiş yazar, öneririm.