Güzel bir eserdir, Türk Edebiyatımızın köy ve köylü konusunu işleyen ilk yapıt olan Karabibik , Talip Apaydın'dan Kemal Tahir'e bir çok yazarımızı etkilemiştir.
"...Sen benim gözlerimin içine bakarak bir kere olsun, "Seni seviyorum," dememişsindir. Ben, her yerde, her zaman, yıldızlı bir denizin üstünde, çam ağaçlı bir balkonda olsun, karanlık, yalnız senin gözlerinin ışıltısını gördüğüm ılık bir odada, bir hapisanenin görüşme yerinde olsun, mektupla olsun, mektupsuz olsun, nesirle olsun, şiirle olsun, içimden her gelişte sana, "Seni seviyorum," demişimdir..."
Nazım'dan Piraye 'ye
Sevgili Ayda V. Gani, bak bu satirlar senin icin gelsin, guzel insan Nazim Hikmet Ran'dan..
"Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de
cabası.."
ertugrul.gen.tr/iir-seslendirme
"Canım.
Bugün cumartesi. Haftada kaç gün cumartesiydi ki?
Lanet olsun. Sensizlik bana iyi gelmiyor.
Şehir mucizevi lakin sensiz sıkıcı..."
Nazım'dan Vera'ya
"Piraye.. Hatıralarla yaşamanın mümkün olduğu ondan öğrenilebilir. Oysa Piraye, Nazım'dan ayrıldığında talipleri vardır. Azımsanır kısmetler değildir bunlar. Sadık, az üzücü, teselli verici. Teminatı muhakkak olan bir hayatı getirip Piraye'nin ayakları dibine sermeleri zor değildir. Temiz dürüst insanlardır. Onlar da Piraye'ye müstahak gibi görünmektedirler. Kabul etmez hiçbirini Piraye. Neden, diye sorulduğunda: "Nazım'dan sonra kimi sevebilirim ki?" der.."
Her kadın şiirdir aslında,
Nazım'dan, Süreya'dan, Necip Fazıl'dan
İzler taşırlar satırlarında...
Ve satır arası boşluklarında saklarlar sevdalarını...
Tek sorun;
Çoğu zaman kendilerinin şiir olduklarının farkında olmamalarıdır...
Efendiler , Erzurum Kongresi'nin bitiminde, Ferit Paşa'dan sonra Harbiye Nezaretine yeni geldiği anlaşılan Nazım Paşa imzasıyla, 15. Kolordu Komutanlığı'na 30 Temmuz 1919 tarihli şöyle bir emir geldi.
''Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey'in hükümetin kararlarına aykırı faaliyet ve hareketlerinden dolayı hemen yakalanarak İstanbul'a gönderilmeleri Babıali'ce uygun görülüp , o bölgedeki memurlara emirler verildiğinden, Kolordu'ca gereken yardımda bulunulması ve sonucundan bilgi verilmesi rica olunur''
Bu kitabı Ayşe Kulin'in Handan'ından hemen sonra okudum. Çünkü Ayşe Kulin'in bu karakterden etkilenmesinin bir nedeni vardır diye düşündüm. O dönemin şartlarında düşünürsek Handan'ın etkilenilesi bir kadın olduğu kanıtlanıyor.
Bunun yanında Handan'dan farklı olarak Nazım, Neriman, Refik Cemal, Hüsnü Paşa ve Server de çok önemli karakterler. Hepsinin ayrı ayrı farklı kişilikleri var. Böyle kişilikler bulununca da ister istemez insan ilişkileri ve farklı psikolojik durumlar ortaya çıkıyor. Halide Edip bu ilişkileri ve psikolojik durumları en iyi şekilde yazıya dökmüş denilebilir.
Kitap mektuplardan oluşuyor. Dili ağır ve anlaşılması güç olabilir ancak sayfa altlarında verilen kelime anlamlarının olması anlamayı kolaylaştırıyor.
Bu konuya ilgisi olmayanlar yapılan uzun betimlemelerden ve karakter analizlerinden sıkılabilirler bu da bir gerçek. Ancak ben okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Çünkü bazı konularla ilgili öğrettiği küçük detaylar barındırıyor.
HandanHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 20195,3bin okunma
Sevgili kitap dostlarım,
D & R' daki 5 TL kampanyasını gözlerimle görmek için Forum İstanbul mağazasına gittim ve hayal kırıklığına uğradım.
dr.com.tr/Kataloglar_/Bu-...
adresindeki kitaplardan Forum İstanbul mağazasında maalesef yoktu. Öylesine indirimli gibi 3-5 kitap konulmuştu. Geçen yıllardaki gibi 5 TL
Nazım'dan Vera'ya
18 Haziran 1959, Varşova
Ve işte ben. Dün sesini işittiğimde dünyanın en mutlu insanı oluverdim. Hep bizi, seni ve beni düşünüyorum. Döndüğümde Rusça’yı gramer kurallarıyla yazacak kadar iyi öğreneceğim mutlaka. Seni böylesine sevmek ve bunu layıkınca yazıya aktaramamak insanı çıldırtıyor. Sen bebeğim benim, anlıyor musun yazdıklarımı? Eğer hastalanmazsam ayın 15’inde yani pazartesi buradan ayrılıyorum. Pazartesi! İşte böyle. Yaz bana, unutma. Ara sıra yani her dakika beni düşün. Öpüyorum seni, sevincim benim.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
( Nazım Hikmet )