" Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman .
Biliyorum ne düşündüğünü ,
Ne zaman uyuduğunu ,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini,
Seninle bir randevumuz var,
Bay 658."
“Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman .
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini,
Seninle bir randevumuz var……”
YouTube kitap kanalımda Japon edebiyatı hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz: ytbe.one/QbT0zmxxnoM
BRUH. Bu kitabı tek kelimeyle özetleyecek olsaydım kocaman bir BRUH derdim. Hatta bu kitabın gözünüzde daha iyi canlanabilmesi açısından küçük bir örnekle başlayayım. Livaneli'yi ve Elif Şafak'ı alın, ikisini bir Uzakdoğu
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Bu kitaba inceleme yazıp yazmamakta tereddütte kaldım. Umarım yazdığıma da pişman olmam. Aslında kitabın içeriğinden çok yazmak istememe rağmen neden tereddütte kaldığım ekseninde bir şeyler karalamak istiyorum.
Bu yazıyı okuyacak çoğunluğun benden, milliyetçi bir tepkisellikle soykırım iddialarını yalanlamamı, kitabı ve yazarı lanetlememi
Anısı güzel insana, Reşit' e...
Bu kitabın incelemesini sana mektup yazarcasına yapmak istedim ama normal mektuptan farklı olarak zarfa konup pullanmayacak ve görülmüştür mührü basılmayacak...
Bunca yıldır cezaevlerindeki işkencelerle ilgili kitap okumadım, film izlemedim, haber detaylarına bakmadım... Hep kaçtım insan onuruna yakışmayan, kainat
Hergün dua ediyor, iyilik ve mutluluk diliyor musun kendin için?
-Yok hayır. Artık dua etmiyorum.
Niçin Heidi'ciğim? Neden dua etmekten vazgeçtin?
-Yarar yok. Tanrı beni duymuyor, anlıyorum. Frankfurt'da o kadar kişi dua ederken beni dinler mi hiç? Sesim kulaklarına erişmiyor, biliyorum.
Nerden biliyorsun, Heidi?
-Haftalarca hergün dua ederken aynı şeyi istedim.
Fakat Tanrı dileğimi yerine getirmedi.
Ah, yavrucuğum, böyle düşünmemelisin! Tanrı daima bizi düşünür, hakkımızda ne iyidir, ne değildir bilir. Bizse bundan habersiziz. İyi olmayan bir şeyi istersek vermez. Bütün kalbimizle dua etmeğe devam edersek ne kaçar, ne de inancımızı yitirirsek dualarımız gerçekleşir. Görüyorsun ya kızım, şu anda dilediklerin senin için iyi değilmiş. Tanrı elbette ki sözlerini duyuyor. O senin benim gibi bir insan değil. Aynı anda herkesi işitebilir. Hakkında hayırlı olan şeyleri bildiğinden: 'Heidi kendisi için iyi olanları elde edebilir ancak,' der. Şimdi dileğini yerine getirirsem ilerde bundan pişmanlık duyabilir! Keşki Tanrı duamı kabul etmeseydi' diyebilir. Sen de yanlış düşündüğünü anlayabilirsin. Tanrı seni gökten seyrediyor. Dua edip inancını sürdürecek yerde ondan kaçtın duaları bırakıp Tanrı'yı unuttun! Ancak insan böyle hareket ederse Tanrı onun dualarını dinlemez olur ve kişiyi kendi haline bırakır.