kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde..
kaç kilo çekerdi yalnızlık..
kaç kere ezildim altında..
yaz yağmurlarının..
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları..
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk..
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize..
Daha gidilecek yerlerimiz var
Şu sohbetini dinler gideriz.
Coştukça şarkılar, türküler, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz.
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz.
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz.
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz.
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük, dirildik
Bir anlam fırını içinde piştik
Anlamlı güzeli sever gideriz.
Akşam üzeri balkona kuruldumuydu,
Bacak bacak üstüne atıp cıgarayı da yaktımıydı,
Şeytan diyor git saçlarını dola eline,
Bir sille bir tarafına, bir sille öteki tarafına.
Piyango vurduysa vurdu,
Kelleyi kulağı düzdünüzse düzdünüz,
A şırfıntı cakan kime.
Ama olmuyor işte, Zeynep Hanımın hatırı var.
Baksın Fatma'ya, baksın Muazzez'e,
Reci
''takvimler 1923...
adres kordon.
naim palas.
cumbada oturuyor sarışın kurt.
sevmez fazla yemeği.
leblebi var önünde.
garson titriyor, çünkü çocuk rum.
sesleniyor gazi, şefkatli...
"vre dimitri" diyor:
"gel bakayım."
çocuk "buyur pasam" diyor ş`lere dili dönmeyen, kırık dökük türkçesiyle. ..
"sizin kosti ..." diyor, işgal sırasında kasıla kasıla izmir'e gelen yunan kralı konstantin'i kastederek, "geldi mi buraya?"
-geldi pasam.
-oturdu mu bu masaya?
-oturdu pasam.
-güneş batarken rakı içti mi?
-içmedi pasam.
-e, o zaman sormadın mı be çocuk, ne halt etmeye almış izmir`i?
“Araf” ın Türkçesi var mıdır?
..
Vakt-i kerahat…Bir arkadaşımla bir kaç satır rakı içecektik. Akşam serinliği. Komşu balkonlardan kavun, pilaki, rakı kokmaya durdu.
..
Nurullah Ataç, “rakı içmek” yerine, matrağına “terakki etmek” dermiş. Adab-ı terakki, kadehi, karafikisi ile kim bilir hangi arafta medfun?
..
Rakıyı karafakiye koyunuz..Rakı kadehini bildiğiniz yerlerden tedarik ediniz. Şöyle, ne fazla, ne az, Karakulak suyu katınız. Hani, kadehin dibinde bir “vadi dumanı” tütmeli.
Ara-denizi gözleye gözleye, birkaç mısra rakı içip araftan cennete mi cehenneme mi nereye geçerseniz geçin efendim.
Arafı bizim olan, cenneti cehennemiyle de bizdedir.
Bugün masal değil,
Masaldan daha güzel, gerçek;
Bugün yeryüzünde olduğum gün!
Ayaktayım işte;
Asfalta amut,
Akasyaya muvazi,
İnsanlarla omuz omuza,
Kurtla kuşla aynı kaderde,
Gülden lâleden farksız,
Fâniliğinde ömrün;
Herkes gibi dertli,
Ümitli herkes kadar;
Ne de olsa memnun yaşamaktan.
Bak nasıl adım atıyorum,
Rakı içercesine,
Yâri öpercesine,
Sarhoş öylesine.
Kim bana söyleyebilir,
Bulutlar mı geçiyor başımın üstünden,
Ben mi gidiyorum bulutlar altında?
Cahit Sıtkı Tarancı
Daha gidilecek yerlerimiz var
Şu sohbetinizi dinler gideriz
Coştukça şarkılar, türküler, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış sızı
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz
Edebiyatın insana sunması gerekenin gerçekçi bir anlatım olduğunu düşününenlerden degilim ama bu romanda Süreyya nin (kendinin de dediği gibi) ayakları yere basan bir karakter olması için uğraşılmış.
Bu yüzden gerçeğin kendinden, hayatta her zaman görebileceğimiz biri olmaktan çıkmış, uzaklaşmış.
Süreyya, parası olan bu nedenle istediği işte çalışma lüksüne sahip, arayışta olan ve ne yaparsa yapsın hepimiz gibi aradığını bulamayan sonunda yine de denemeye devam bir kadın.
Bu arayista kişilikli olmasının nedeni ve en büyük avantajı NY gibi şımarık yetistirilmemesi.
Süreyya bana insanlardan neden uzak durmak istediğimi hatırlattı Ben de en çok Süreyya kadar kızıyorum haddini aşan insanlara
Okurken Süreyya'yi zaman zaman kıskandığımı itiraf etmek zorundayım.
Nesini mi kıskandım, mirasını ve çok okumasını. Kendini aşmasına rağmen (Ayla ile rakı içtiği gece, NY'ye yazdigi romani bir cirpida anlatmasi, iş yaptığı adamlarla yatması...) insanlara arasında mesafe bırakmasını..
Herhangi bir romanın ya da hamlelerimizin bir amaca hizmet etmesi gerekmiyor.
Kitapta altını çizdiğim sevdiğim pek çok kısım vardı onları özetlemeye çalıştım.
Sonucta Sürreya gibi bir arkadaşım oldu.
İyi okumalar
Bahara söyle güneş toplasın
Sabaha kalmaz yanındayım.
Korkularımı anlatıcam ilk önce
Dizimin kanadığı ilk günü,
Sevmeye yeltendiğim ve sevilmediğimi anladığım ilk günü,
Acının korkuları kuşattığı ölesiye savaştığı o ilk günü.
Sonra diycem acı korkuları yenmişti.
Ruhumun kederden gözleri kararmış körlüğüne birkaç
Cenaze bile vermişti. Değişmişti
DAĞA ÇIKAN KURT
Dağa Çıkan Kurt öyküsü, Milli Mücadele yıllarının panoramasını gözler önüne sermektedir. Hikâyenin başlangıcında yazar, Fransız bir sanatçının şiirinin çıkmasını beklemektedir. Bunun etkisinde kalarak rüyaya dalmaktadır. Rüyasında, işlerin sarpa sardığı bir orman görür. Ormandaki hayvanlar arasında mücadeleler yaşandığını
Daha gidilecek yerlerimiz var
Şu sohbetinizi dinler gideriz.
Coştukça şarkılar, türküler, sazlar
Rakı mı, şarap mı, içer gideriz.
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz.
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz.
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz.
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük, dirildik
Bir anlam fırını içinde piştik
Anlamlı güzeli sever gideriz
Kitap, 11 farklı öykünün bir araya getirilerek oluşturulduğu bir eser.
Öykülerin tamamının ortak özelliği, yolda sokakta gördüğümüz ve hikayesi nedir diye biraz olsun düşündüğümüz insanların hikayelerine adeta edebiyat penceresinden yaklaşması. Çukurova yöresinin yaşayan niş kelimelerini öyle güzel serpiyor ki öykülerine, başlıkta yazdığım Orhan
Kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde ?
Kaç kilo çekerdi yalnızlık ?
Kaç kere ezildim altında,
Yaz yağmurlarının ?
Belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları.
Her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk.
Hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize.