Sözüm...
En derinden uykulardan kaldırandır sözüm,
Güne el koyanları yıldırandır sözüm,
Zamanı zemini daralmış olanlara,
Gönüllerince zemindir, zamandır sözüm,
Cihan saltanatı zamanla sönerken,
Yandıkça daha da parıldayandır sözüm,
ressamın renk renk yaptığı gizemli bir tablosun sen, İstanbul,
manayı da, maddeyi de, nuru da, zulmeti de ara hep onda bul
kara sevdalı aşık olur senin sen gibi güzellerini gören her kul.
Cemal Süreya aşk, Orhan Veli avarelik şiirleri yazar sende İstanbul
Yahya Kemal', Namık Kemal'i, Nabi ve Nef'iyi hep orada bul.
Güzellerin elif endamında bir uzun servidir, ey güzel İstanbul.
dostlarla in, boğaziçine bebekte bir bardak çayla mutluluğu bul.
gözüm kapalı bir yari bir de seni hayal ediyorum ey istanbul
Çınaraltında dostlarımla edebiyat üzerine sohbet ediyoruz İstanbul.
b
Boğaziçinle o kadar değerlisin, pahanı ölçemez ne ne para ne de pul.
bir yiğit senin uğruna bir çağ açıp bir bir çağ kapatıyor ey İstanbul .
erişilmez bir yar gibisin, sana kavuşmayı hayal eder bu divane kul.
KK
..
Şâir de bu mânaları şöyle terennüm eder:
Darr ü nef'-i küfr ü dîn olur âid sana
Sâni'-i âlem ganîdir küfr ü dîninden senin.”
(Münîb, Hoca Mustafa)
"Senin Allah'a iman edişin de, iman etmeyip küfür ve nankörlük içinde bulunuşun da hep sana ait bir meseledir. Yoksa Allah, senin iman veya küfrüne karşı mutlak sûrette müstağnîdir. Ne imanına ihtiyacı vardır, ne de küfründen bir zarar görür.”
Derdim nice bir sinede pinhân iderim ben
Bir âh ile bu âlemi vîrân iderim ben
Âh ile komam dilleri zülfünde huzura
Cem’iyyet-i ağyarı perişan iderim ben
Nef'î
Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhât olur
Ne cân bedende gâm-ı firkatûnle rahat olur
Ne çâre var ki firâkunla eglenem bir dem
Ne tâli’üm meded eyler visâle fırsat olur
Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem o şeb ölürüm
Ne gün ki kâmetüni görmesem kıyâmet olur
Dil ise gitdi kesülmez hevâ-yı aşkundan
Nasîhat eyledüğümce beter melâmet olur
Belâ budur ki alışdı belâlarunla gönül
Gamun da gelse bâ’is-i meserret olur
...
Nef'î
Evet! İnsanlardan bir kısmı vardır ki, hevâ-i nefsini ve Allah'ın düşmanı İblisi sever. Buna rağmen cehâlet ve al- datma hükmüyle zannederler ki, Allah'ın muhibbidirler. İşte bu gibiler öyle bir kimsedir ki, onda bu saydığımız alâmet- ler yoktur. Ve münafıklıktan, riyakârlık ve gösterişten do- layı o alâmetlere bürünür. Halbuki gayesi dünyanın acelece verilen nasibidir. O kötü âlimler, kötü okuyucular gibi nef- sinden olduğunun hilâfını gösterir. İşte bunlar yeryüzünde Allah'ın buğzettiği kimselerin tå kendileridir.
Dâvud aleyhisselâm:
Onlar ne ile senin bu lûtfuna mazhar oldular?
Cenâb-ı Hak:
- Güzel zan, dünya ve dünya ehlinden kaçıp benimle baş- başa kalmak, bana münâcaat etmekle... Muhakkak bu bir mertebedir. Ona ancak dünya ve dünyâ ehlini terkeden va- rabilir. Dünya zikrinden hiçbir şeyle meşgul olmayan, kal- bini benim için boşaltan, beni bütün halkıma tercih eden bunu elde eder. İşte böyle bir durumda ona şefkat eder, nef- sini boşaltır, benimle onun arasındaki perdeyi kaldırı-rım. Öyle ki, kişi, gözüyle bir şeye baktığı gibi, bana bakar. Her saatta ona kerametimi gösteririm. Onu yüzümün nuruna yaklaştırırım. Hasta düşerse şefkatli annenin evlâdına bak- ması gibi ona bakarım
" Vitam quidem nan adeo ex petendam censemus, ut quaque moda trahenda sit. Qu isquis es talis, aeque mariere, etiam cum abscoenus vi xeris, aut nef andus. Quapropter hac primum quisque in remediis animi sui habeat: ex amnibus banis, quae ha mini tribuit natura, nullum melius esse tempestiva mor te: idque in ea optimum, quad illam sibi quisque praes tare paterit. "* Yine aynı yerde (kit. IJ, bl. 7; cilt I, s. l 25,) der ki: "Ne De um quidem posse omnia. Namque nec si bi patest martem cansciscere, si ve/it, quad hamini de-
* ["Hayat her ne pahasına olursa olsun uzatılacak kadar arzu/anabilir bir şey değildir. Kim olursanız olun, eninde sonunda öleceksiniz, hatta hayatınız alçakça hareketler ve suçlarla dolu olsa bile. Müşkül vaziyetteki bir ruh için çarelerin en başta geleni tabiatın insana bah şettiği saadetler içerisinde ölüm fır satından daha büyüğünün olma dığı hissidir; ve onun en iyisi herkesin ondan kendi istediği şekilde yararlana bilmesidir.") 7
~•~
Neden bugün bir İmam-ı Gazali, bir Muhyiddin-i Arabî çapında bir düşünür, bilgin ve dehadan Arap topraklarında eser yoktur?
Neden Mevlânâ, bir Fuzûlî, bir Şeyh Gâlib, bir Nef'î, bir Bâkî çapında olmasa bile onun eteklerine ulaşmış bir şair, bir ruh eğiticisi türk ülkesinde boy göstermemektedir?
Hafız'ın, Sâdînin, Attar'ın ülkesi İran'daki bu ölüm sessizliğinin sabebi nedir?
Bir İmam-ı Rabbâni yetiştirmiş bir Hindistan, neden bugün en çorak bir ruh iklimi halindedir?
Hatta son büyüklük hayalleri gibi görünüp çekilen İkbal'ler, Yahya Kemal'ler ayarında veya onlara yakın düşünür ve şairlerin nesli neden kesilmiştir?
~•~
ressamın renk renk yaptığı gizemli bir tablosun sen, İstanbul,
manayı da, maddeyi de, nuru da, zulmeti de ara hep onda bul
kara sevdalı aşık olur senin sen gibi güzellerini gören her kul.
Cemal Süreya aşk, Orhan Veli avarelik şiirleri yazar sende İstanbul
Yahya Kemal', Namık Kemal'i, Nabi ve Nef'iyi hep orada bul.
Güzellerin elif endamında bir uzun servidir, ey güzel İstanbul.
dostlarla in, boğaziçine bebekte bir bardak çayla mutluluğu bul.
gözüm kapalı bir yari bir de seni hayal ediyorum ey istanbul
çınaraltında dostlarımla edebiyat üzerine sohbet ediyoruz İstanbul.
boğaziçinle o kadar değerlisin, pahanı ölçemez ne ne para ne de pul.
bir yiğit senin uğruna bir çağ açıp bir bir çağ kapatıyor ey İstanbul .
erişilmez bir yar gibisin, sana kavuşmayı hayal eder bu divane kul.
KK