Tam da bu sıralar yaşadığım duyguların adını koyamazken ve kendimi tanıyamadığımı düşünürken okudum bu kitabı. Ben her kitabın kendi zamanını beklediğine inanmışımdır hep. Okunması gereken zamanda o kitap karşınıza çıkar ve hiçbir şey düşünmeden alıp okursunuz...
Amok Koşucusu da benim için öyle oldu . İnsanın neden olduğunu bilmeden bir saplantıya tutulmasını, kendini engelleyemeyip durduramamasını adeta yaşayarak okuyoruz satırlarda...
Kibir , ego , aşk, saplantı, sahip olma isteği, duygularına hakim olamama ,öfke, gurur , vicdan muhasebesi... Zweig bu duyguları en saf , en ham haliyle yani tüm çıplaklığıyla önümüze atıyor. İnsan doğasının karmaşık yapısına Zweig ile birlikte derinine kadar inebiliyorsunuz.
Bence Zweig da kendini bir Amok Koşucusu olarak görüyordu. Her hikayesinde duyguları bu kadar yoğun anlatması bu öldürücü delilikten kaynaklı. Zaten yazarın eşiyle birlikte intihar etmesi de bunun kanıtı. "Bir Amok koşucusuysanız uzun süre
cezasız kalamazsınız, eninde sonunda sizi yere sererler..."