Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
niluferinkitapligi
niluferinkitapligi
@niluferinkitapligi
öğretmen
lisans
316 okur puanı
Şubat 2016 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
"İntikam yolculuğuna çıkacaksan, iki mezar kaz. Biri düşmanın, biri de kendin için." Konfüçyüs'tan yaptığı bu alıntıyla; bu romanında da okuru duygusal arafta bırakıp, sendeletip, zihnini bıçak sırtında gezdireceğine dair ilk uyarıyı yapıyor Jodi PİCOULT. "19 Dakika" bir intikam hikayesi olmaktan çok öte; 17 yaşındaki Peter, bir katliamın başrolü olmaktan çok daha fazlası. Picoult bu romanında, başta Amerika olmak üzere birçok ülkede artan okul saldırıları konusunu temel almış.
Araştırmalara göre okullardaki silahlı saldırıların ardındaki faktörler arasında, birçok psikolojik sorunun yanısıra; aile işlev bozukluğu, aile gözetiminin olmaması, ateşli silahlara kolay erişim ve akıl hastalığı yer alıyor. Saldırganların en önemli gerekçeleri arasında; zorbalık / zulüm / tehdit (%75) ve intikam (%61) yer alırken,%54'ü birden çok nedeni olduğunu belirtiyor. Geriye kalan güdüler arasında bir problemi çözme girişimi (%34), intihar veya depresyon (%27) ve dikkat veya tanınma (%24) yer alıyor.
Jodi PİCOULT'un Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okudum. Her birinde insanı, canını yakacak bir ters mantıkla empatiye zorladığını gördüm. Ama 19 Dakika, beni bu anlamda apayrı etkiledi. Yalnızca bu kitabını değil, sadık bir okuru olarak tüm kitaplarını tavsiye ediyorum. Kefilim ;)
Büyük Usta Orhan KEMAL'in; içine doğduğu hayatın kuralları ile, kurduğu hayallerin sınırsızlığı arasına sıkışmış Neriman'ın üzerinden; insanlığın çürümüşlüğünü ve iki yüzlülüğünü anlattığı film tadında kitabı "Yalancı Dünya".
"Neme lazım elin keçisiyle koyunu, ben kendi tavuğumdan sorumluyum" diyenlerin bencilliği, "Kimin arabasına binerse Onun düdüğünü çalar" dediklerinin yanar dönerliği; "İnsan bir kere ölür" diyen Neriman'ı yolundan caydırabilecek miydi? İplerini başkalarının tuttuğu bir hayat da esaret değil miydi? Yine okumaktan aldığınız keyife, okuyacağınız bir kitabının da eksildiğini bilmenin hüznünü karıştıracak bir Orhan KEMAL esintisi.
"Yalancı Dünya" keyifle okunur.
Oğuz ATAY'ın 8 öyküsünden oluşan kitabı ''Korkuyu Beklerken''. Okuduğum ilk kitabıydı. Kitabı okumaktan ziyade, satır satır analiz ettim desem daha doğru olur. Her sözcüğe, her cümleye kafa yordum. O elini yüzüne koyduğu deftere, sayfalarca notlar aldım. Bu sebeple incecik kitabı okumam haftalar sürdü. Ama yolun sonunda, tanıştık. Ve bence buna değdi.
*Beyaz Mantolu Adam
*Unutulan
*Korkuyu Beklerken
*Bir Mektup
*Ne Evet, Ne Hayır
*Tahta At
*Babama Mektup
*Demiryolu Hikayecileri- bir rüya öykülerinden oluşan kitapta, özellikle ''Beyaz Mantolu Adam'' ve ''Unutulan'' öyküleri; konu olarak da, kurgu olarak da beni çok etkiledi. Öykücülüğüne de, insan ruhun dehlizlerinde gezinen kalemine de hayran kaldım. İnsanı insanla, insanı kendiyle yüzleştirmesi ve o yabancılaşmayı hücrelere kadar hissettirmesi çok değerli. Oğuz ATAY okunmalı.
''Yalnızlığımın yalnız bana zararı dokundu...''
(Korkuyu Beklerken/Oğuz ATAY)
Okur Takip Önerileri
Günümüz kadın polisiye roman yazarları arasında, Lisa GARDNER'in yeri çok başkadır. Sağlam kurguları ve seriye eşlik eden kadın dedektif kahramanı ile, her romanı psikolojik bir mozaiktir.
Polisiye roman sevenler için Dedektif D.D Warren serisi sırasıyla ;
Tek Başına (2005),
Saklambaç (2007),
Sessiz Çığlık (2009),
Anlatmak İçin Yaşa(2010),
Kızım İçin Son Kez (2011),
Son Yüzleşme (2012),
Korkuya Yer Yok (2014),
Kimsin Sen (2020)
kitaplarından oluşuyor. Serinin bu kitabı da son derece sağlam ve sürükleyici. Keyifle okudum. Tavsiye ederim.
Bugün doyasıya sahip olduğumuz, o doygunlukla ne kadar zor kazanılmış olduğunu unuttuğumuz ve yaşadığımız zamanın ruhu içinde sıradanlaştırdığımız her şeye özür borçluyuz diye düşünüyorum. Osman BALCIGİL bu çarpıcı biyografiyle, en çok da bunu hissettirdi bana.
Bir kadının; yalnızca kadın olduğu için tiyatro aşkından koparıp alındığı, o sahnenin uzağında gerçekten nefes alamadığı ve adım adım tükendiğini okuduğum satırlar beni derinden etkiledi. Afife’nin ve nice Afifelerin kırdığı zincirlerden kurtulmuş varlığımız, o ödenen bedellere yakışır bir duruş sergilemeli. Kadın öğrenmekten, kadın gelişmekten, kadın cesaretten güç almalı. Yeni bir doğuşu bedeninde taşıyabilen kadın, ruhunda da taşımalı; kendinden tekrar tekrar doğmalı. Ve unutmamalı:
‘’Ne istediğini bilen insanlar, kolay vazgeçmezler…’’
(Nefesi Tutku Olan Kadın: Afife Jale/Osman Balcıgil)
Prof. Dr. Kemal YAVUZ bir röportajında Türk Edebiyatı için, ‘’Canlıdır ve hayatımızda yer almıştır. Ölmeyen ve devamlı mesaj veren şahsiyetlere sahiptir…’’ demiştir. Sait Faik de bu şahsiyetlerin kuşkusuz ki en önemlilerinden. “Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Diyen bir yazarın;-üslubunu sevin sevmeyin- edebiyatı bir varoluş şekli olarak görmesi bile yetiyor, yazdığı ne varsa boynuna borç bilerek, görev addederek okumaya.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan ‘’Son Kuşlar’’;
• Son Kuşlar
• Bulamayan
• Yaşayacak
• Kendi Kendime
• Radyoaktiviteli, Röportajlı Hikâye
• Bir Kaya Parçası Gibi
• Gün Ola Harman Ola
• Ağıt
• Balıkçısını Bulan Olta
• Barba Antimos
• Haritada Bir Nokta
• Sivriada Geceleri
• Sivriada Sabahı
• Türk Ülkesi
• Yandan Çarklı
• Pay
• Korentli Bir Hikâye
• Kırlangıç Yuvasındaki Kadın
• Dondurmacının Çırağı
öykülerinden oluşan 19 öykülük seçkisiyle, her okurun kitaplığında bulunması gereken bir kitap.
"...Dűnya değişiyor dostlarım. Gűnűn birinde gõkyűzűnde, gűz mevsiminde artık esmer lekeler gõremeyeceksiniz. Gűnűn birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da gõremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşlar ve yeşillikleri çok gördűk. Sizin için kõtü olacak. Benden hikâyesi. "
(Sait Faik ABASIYANIK)
"Ben dünyada üç şeyi istemem: Bir cahillik, bir yoksulluk, bir zulüm!" diyen Fakir BAYKURT’un; sanki Karataş Köyü meydanına bir iskemle atmış da, ‘’otur ve izle’’ demiş gibi hissettiren, yazmaktan öte yaşattığı türden bir romanı bu roman. Yoksullukla garibanlığı lügatınızda birbirinden ayıran, yokluğun bile kimsesiz olmaktan daha evla olduğunu anlatan; öfkelendiren, diş sıktıran, kanatan bir roman.
Menfaat, menfaat uğruna yapılan eziyet; 2020’lerde milyar nüfusluk dünyada ne ise, 1950’lerde 50 hanelik Karataş Köyü’nde de oysa; hatta dünyanın matematiği buysa, değişmiyorsa; yine onun cümleleriyle söyleyim: "Ne ulan bu dünyanın kepazeliği?"
Irazca’sı, Kara Bayram’ı, Haçça’sı; Muhtarı, Haceli’si, Fatma’sı; yalnızca yerde sürünenler değil, çıkarı uğruna renkten renge girenlerse yılanın dik âlâsı, buyurun Yeşilova’ya. Konusuyla da, yazım gücüyle de beni benden alan Fakir BAYKURT; huzurla uyu, dünya hep o bildiğin dünya.
Bu muhteşem novelladaki edebiyat içi referanslar; okuru dünyanın neresinde, hangi cinsiyette , kaç yaşında olursa olsun içinde kendini bulabileceği ortak bir yazınsal paydanın içine çekmiş.
Seda Ersavcı’nın çevirisi, Peter Sis'in çizimleri ve bir motosiklet kazasında yitirdiğimiz Cem Ersavcı'nın kapak fotoğrafıyla; görsel olarak da ilgi çekici bir tasarıma sahip. Kitaplara gerçek bir aşkla bağlı olanların yürekten hissedebileceği cümleleri; ve yine yalnızca onların kendilerini bulacakları okur takıntıları ile bu kitap; bir tutku anlatısı.
Ödünç verdiği kitabın kitaplıkta boş kalan yerine bakarak acı çeken, doyurulamayan bir açlıkla kitap alan, yeryüzünün en huzurlu noktasını kitaplığı bilen ve yeni basılmış bir kitabın kokusunu derin derin içine çeken kalabalıkların canlı fotoğrafı gibi. Öyle ki; kitabın teması olan ‘’bibliyomani’’, belirtilerini kendinde gören insanları bile okurken gülümsetecek nitelikte.
''Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir.
Kütüphane zamana açılan bir kapıdır.
Kitaplar benim evimdir.
Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibidir.
İnşa edilen bir kütüphane, yaratılan bir hayat demektir.''
Roman yazmanın, öykü yazmaktan daha meşakkatli olduğunu düşünen biriydim. Zaman içinde öykülerin dünyasına girince, yanıldığımı anladım. Blaise Pascal'ın "Uzun yazdım, çünkü kısa yazacak kadar vaktim yoktu..." cümlesi, bana öykücülük konusunda ezber bozdurdu diyebilirim.
Deniz Ceren TÜRKKAN; birikimi ve kültürü ile de dikkat çeken donanımlı bir genç kadın. Adını, edebiyatın büyülü dünyasında uzun zaman duyacağımızdan şüphem yok.
Başta "Un Helvası" olmak üzere, tüm öyküler birbirinden güzeldi. Yolu açık olsun.
Sait Faik ABASIYANIK'ın, ölümünden önce yazdığı son hikayelerinden derlenen kitabı "Az Şekerli". Türk Edebiyatı'nın mihenk taşlarından biri olarak kabul edilen yazarın, ardından da akmaya devam edecek hayatın kahramanlarına son cümleleri.
Okuyucusuna hikaye anlatmakla kalmayıp, adeta kahramanın kirpiklerinin üzerinden duruma baktıran bir söz sihirbazı Sait Faik. Okuyana kendini oradaymış hissettirecek kadar güçlü bir betimleme ustası. Kahraman yaratmayan, yazdığı kahramanın mayasına karışan bir ruh ve davranış fotoğrafçısı.
17 hikayesinden oluşan bu derleme; bakkalı, simitçisi, avaresi, serserisi ile; kendi deyişiyle "Birtakım İnsanlar" armonisi. Sait Faik okunmalı.
1932 yılında yazılmış bir eserin, neredeyse bir asır sonra insanlığa anlattıkları nasıl bu kadar sarsıcı olabilir? Aldous Huxley okuyucuya; hayal gücüyle açıklamanın bile haksızlık kabul edilebileceği kusursuz ve insanüstü bir öngörüyle, distopik bir dünyanın kapısını açıyor: "Cesur Yeni Dünya"
1. Dünya Savaşı sonucu oluşan kaotik dünyanın belirsizliği; Huxley'e yeni bir sistem ütopyası yerine, var olan sistemin distopyasını yazdırmış ve bu kurmaca dünya; hem de seksen dokuz yıl önce, yeni dünyanın kurucularına meydan okumuştur.
"Alfalar”, “Betalar”, “Gamalar”, “Deltalar” , "Epsilonlar" olarak sınıflandırılan insanların; duygu, inanç, düşünce gibi tehditlerin olmadığı sınırsız zevk ve zihinsel sarhoşluğun içine atıldığı süslü bir cehennem bu "Dünya Devleti". Hayranlıkla karışık bir ürpermeyle okuduğum "Cesur Yeni Dünya" yı tereddütsüz tavsiye ederim.
"Gölgeler Çürürken" adlı dosyasıyla 2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’ne, “Boşluklara Doğru” adlı dosyasıyla 2018 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’ne layık görülen şair ve editör Devrim HORLU'nun; her mısrasında durup düşündüren, yürek dolduran 32 şiirinden oluşan kitabı "Taştaki Dikiş İzi".
Özellikle "Bağır Çağır Bir Şiir" ve "Çocuğun Gördüğü" adlı şiirleri; dönüp dönüp okuduğum, büyük lezzet aldığım şiirler oldu.
Hep varmış gibi hissettiren ve edebiyat dünyasında hep olacağına inandığım bir kalem "Devrim HORLU". Tereddütsüz tavsiye ederim.
Tefrika Yayınları tarafından Türk ve Dünya Edebiyatı olarak iki ayrı seçkisi basılan kitap, ‘’50 Muhteşem Kısa Hikâye.’’ Franz Kafka, Guy de Maupassant, Alphonse Daudet, Anatole France, Anton Çehov, Fyodor M. Dostoyevski, Edgar Allan Poe, Aleksandr Sergiyeviç Puşkin, F. Scott Fitzgerald, Nikolay Vasilyeviç Gogol, Maksim Gorki, Hans Christian Andersen, Lev Nikolayeviç Tolstoy, Arthur Conan Doyle, Rainer Maria Rilke, Virginia Woolf, Émile Zola, Washington Irving, Panait Istrati, O. Henry, Oscar Wilde, Joseph Conrad, Fernando Pessoa, Stefan Zweig gibi çağına ve kendinden sonra gelecek çağlara iz bırakmış yazarlardan 50 muhteşem hikâye seçkisi.
Her hikâyede başka bir yazım gücüne, yeni bir üsluba ve bambaşka bir söyleme geçiş hissi çok keyifliydi. Tekniklere ve yalınlıktan gelen ihtişama hayran olmamak mümkün değildi. Guy de Maupassant, Oscar Wilde ,Anton Çehov ve Franz Kafka’nın hikâyeleri; özellikle etkilendiğim hikâyelerdi. Türk Edebiyatı seçkisini de edinmek için sabırsızlanıyor, tereddütsüz tavsiye ediyorum.
Tolstoy’un yalnızca bir kitap adından ibaret olmayan, yazımından 136 yıl sonra bile okuyucuya sorduğu kadim sorudur ‘’İnsan ne ile yaşar?’’ Hepimizin bir çırpıda cevap vereceği, gel gör ki ‘’Peki sen öyle mi yaşıyorsun?’’ desek, durup düşüneceği en temel öğreti.
İnsan damıtılan bir varlık olsaydı; hangi özelliklerini ortaya çıkarmak için diğerlerini ondan ayrıştırırdık? Hırs, aç gözlülük, öfke, intikam; bunları ondan alınca ne kalırdı insandan arta. Tolstoy soruyor. Cennetten kovulan bir melek üzerinden bilmediğimiz değil ama, görmezden geldiğimiz ne varsa kısacık öyküde yüzümüze yüzümüze vuruyor.
İnsana farklı yaşlarda, her okunuşta başka şeyler fısıldayacak bir başyapıt.
"Şunu sakın unutmayın: Önemli olan bir tek an vardır. O da “şimdi"dir. Çünkü bir tek ona sözümüz geçer."
‘’İnsan Neyle Yaşar?’’/Lev Nikolayeviç TOLSTOY
Stefan ZWEİG'in "Ay Işığı Sokağı" ve "Alacakaranlıkta Bir Hikâye" isimli iki novelladan oluşan kitabı.Diğer Zweig kitaplarına göre biraz zayıf kalsa da, hikayeciliğinin tadını almak için değer.
Zweig, insan ruhunu en derin dehlizlerine kadar okuyan bir yazar. Anlatımındaki yalın ihtişam, onu çağının en değerli kalemlerinden biri yapıyor. Zaman, ruh hali hiç farketmez; Zweig okunur.
"Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum..." (Ay Işığı Sokağı)
