Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uluslararası hukukun, kökeni 1648'e götürülen Avrupa kamu hukukunun Avrupa dışı toplumlara genelde sömürgecilik ve emperyalist müdahalelerle dayatıldığı gerçeğini öncelikle akılda tutmak gerekir. Avrupa Kamu Hukuku, birkaç yüzyıl boyunca önceleri Hıristiyanlargayri Hıristiyanlar, daha sonra da Medeniler-Barbarlar ayrımı üzerinden sadece Batılı devletlerin kendi aralarında uygulandı. Buna karşılık, bırakınız sömürgeleştirilmiş devletleri ve toplumları, Osmanlı Devleti, Çin ya da Japonya gibi kadim devletler bile eşitsiz ilişkinin kurbanları olarak kapitülasyonlara mahküm edildi: Bunlar kendi topraklarında Batılı devletlerin sahip olduğu çok kapsamlı siyasi, iktisadi, mali ve hukuki imtiyazlara tâbi oldular. Bu eşitsiz ilişki aslında 20. yüzyılda yaygınlık kazanan tüm aksi söylemlere rağmen - “her devlet egemen ve eşittir"kesintisiz biçimde bugüne kadar devam etti. Nitekim bugün de ABD liderliğindeki hegemonik Batı'nın ve bu emperyalist güçlerin himayesi altındaki Siyonist işgal ve terör makinesinin dünyanın her yanında giriştiği işgale, istilaya, müdahaleye ve iktisadi yağmacılığa direnen Asyalı, Afrikalı ya da Latin Amerikalı devletlere ve onların halklarına, hâkim küresel düzenin söz konusu lordları, “terörist”, “fanatik/gerici” ya da “yasa dışı savaşçı” yaftasını yapıştırmaktan geri durmadılar. Böylece Il. Dünya Savaşı sonrasında sahneye çıkan tüm cafcaflı uluslararası hukuk, demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemlerine rağmen, “kara kafalılar” genelde uluslararası hukukun korumasından mahrum olmaya devam ettiler.
Berdal AralKitabı okudu
Kesinlikle evet
Nitekim bir insan bilinçaltı zihninde ne düşünüyorsa, o kişidir.
Reklam
Haz; Hissetmeye ve sevmeye tâbidir. Nitekim seven, sevdiğini ne kadar iyi tanır ve ne kadar çok severse, ona yakınlık, onu görme ve ona kavuşma arzusu da o kadar büyük olur… İbn-i Kayyim (rahimehullah)
Bir budala bile eleştirebilir, suçlayabilir, yakınabilir;nitekim pek çok budala böyle davranır. Ama anlayışlı ve bağışlayıcı olmak için sağlam bir kişilik ve otokontrol gerekir.
Ancak yine de Albertine’in, Andree‘nin hatta kendi gözümde bir hiç olduğumu hissediyordum. Aşkın nasıl bir imkansızlığa tosladığını da anlıyordum. Aşkın nesnesinin bir bene hapsolmuş, önümüzde uzanabilecek bir insan olduğunu sanırız. Heyhat! O insanın işgal ettiği ve edeceği tüm uzay ve zaman noktalarındaki uzantısıdır aşk. Onun belli bir uzamla belli bir zaman dilimi ile temas noktasına hakim değilsek kendisine de hakim değiliz demektir. Nitekim erişemeyiz tüm o noktalara. Bize tarif edilseler oralara dek kullanabilirdik belki. Ancak el yordamıyla arar, bulamayız. Güvensizlik, kıskançlık, zulüm de bundan kaynaklanır. Saçma sapan izler peşinde değerli zamanlar yitirirken hiç farkına varmadan gerçeğiz kalırız.
Sayfa 47 - CanKitabı okudu
Küfr, bir şeyin üstünü örtmek demektir. Nitekim Arapça’da, çiftçinin, ektiği tohumun üstünü toprakla örtmesi işlemine küfr denir. Aynı şekilde, insanın kalbinde var olan bir dinî hakikatin üstünü çeşitli sebeplerle, cehalet, garaz ve çıkarcılıktan bir örtü kaplar ki, bu hale küfr denir. Buna göre küfr, dinin yok edilmesi ve dinsizlik demek değil, o dinî hakikatin yerine başka bir dinin ikame edilmesi demektir.
Reklam
Dünya hayatı hep bir varla yok arasında geçip gidiyor. Nitekim hayata başlarken büyüklerimizden ilk duyduğumuz şey ninnilerdir. Bunlar ise “Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlar. Tüm zamanların tecrübesi bu cümlenin içine sinmiş gibidir. Hayat gibi, zaman gibi, geride bıraktığımız her şey gibi…
312 syf.
3/10 puan verdi
·
4 günde okudu
ÖTEDİYAR - TAHAREH MAFI - Ferenorman isimli bir diyarda geçen kitabımız, pigmentsiz olarak doğmuş, bembeyaz tenli bir kızın hikâyesini ele alıyor. Fantastik türde bir kitap anlayacağınız üzere, içinde bolca sihir barındırıyor. Ana karakterimizin adı Alice.. Alice üç yıl önce babasını kaybetmiş ve o günden beri babasının bir gün çıkıp
Ötediyar
ÖtediyarTahereh Mafi · Yabancı Yayınları · 2018463 okunma
Nitekim Adem (a.s)’ı da böyle kandırdı: “Yasak meyveden yersen, ebedi olursun!” diyerek…
Sayfa 22
Yaşlı bir ağaç gibiydik nitekim. Dallarımıza kuşlar konarken,köklerimizi solucanlar kemiriyordu.
Reklam
Demokrasi
Her ne kadar antik demokraside sadece erkeklerin yurttaş olarak temsil edildikleri ve bu yüzden günümüz demokrasi kavramından farklı ve sınırlı olduğu ortadaysa da, Atinalıların bu kısıtlı demokrasiye kralları, aristokratları ve tiranları devirerek ulaştıkları düşünüldüğünde "demokrasiye" ulaşılan yolda küçümsenmeyecek adımlar atıldığı görülmektedir. Fakat şurası da unutulmamalıdır ki demokratik yönetim her zaman yüceltilen ve gıpta ile bakılan bir yönetim şekli değildi. Demokrasinin; Herodotos, Perikles, Sokrates gibi taraftarları varsa da Aristophanes, Ksenophon, Platon, Aristoteles gibi güçlü muhalifleri de vardı. Demokrasiye karşı olanlara göre ancak soylular, zenginler ve eğitimliler devleti iyi bir şekilde yönetebilirdi; devlet yönetimi cahil halk tabakasına ya da "ayaktakımına" bırakılamayacak kadar ciddi bir işti. Bu nedenle demokrasi karşıtı aydınlarda, demokratik yönetimin (demokrasinin) zamanla “okhlokratia” denen "avam yönetimine" dönüşerek dejenere olacağı endişesi vardı; nitekim Atina'da, halkın iradesinin her şeyin üstünde olduğu düşüncesiyle, bazı yanlış kararlar alınmış olduğu da vakidir.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.