Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ayağa kalkıyorum, ona yaklaşıyorum ve yutkunuyorum. "Seni tekrar öpeceğim ve bu sefer ağlamanı istemiyorum. Bunu hisset- meni istiyorum. Zevk almanı istiyorum. Bunu yapabilir misin?" Kristal gözleri açılıyor, uzun ve kıvrık kirpiklerinin arasından bakarak başıyla yavaşça onaylıyor. Elim yukarı doğru hareket ediyor ve dudaklarımız
Sayfa 63
Renklerden Moru alıntılar
(1) Güldü. Sen kendini ne sanıyorsun, dedi. Kimseyi lanetleyemezsin. Baksana şu haline. Siyahsın, fakirsin, çirkinsin, kadınsın. Kahrolası dedi sen bir hiçsin. (...) Bir ses, dinleyen her şeye dedi ki, fakirim, siyahım, çirkin olabilirim, yemekte pişiremem belki. Ama buradayım. (2) Çok mutluyum. Aşkı buldum, işim var, param var, arkadaşlarım ve
Sayfa 1 - Doğan Kitap - Renklerden Moru
Reklam
Alışkanlıklar kendini iyileştirmenin bileşik faizidir. Paranın bileşik faizle katlanması gibi, alışkanlıklarınızın etkisi de siz onları tekrar ettikçe katlanır. Gün içinde çok az fark yaratıyor gibi görünürler ancak aylar ve yıllar içinde yarattıkları etki çok büyük olabilir. İyi alışkanlıkların değeri ve kötü alışkanlıkların maliyeti ancak iki, beş ya da on yıl sonra geriye dönüp baktığınızda çarpıcı bir şekilde belirginleşir. Bu gündelik hayatta anlaşılıp değerinin bilinmesi zor bir kavram olabilir. Küçük değişiklikleri o anda çok önemli görünmedikleri için es geçeriz. Şimdi biraz para biriktirirseniz milyoner olamazsınız. Üç gün üst üste spor salonuna giderseniz bir anda forma girmezsiniz. Bu akşam bir saat Mandarince çalışırsanız bu dili öğrenmiş olmazsınız. Birkaç değişiklik yaparız ama sonuçlar hiçbir zaman çok çabuk gelmez ve böylece hızla önceki rutinlerimize geri döneriz.
Sayfa 19 - Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
"Annemin evi demiştin... Eskiden orada mı yaşıyordunuz? Başını salladı Ozan. "Böyle göründüğü gibi bomboş değildi o zaman. Bir sürü eşyası vardı annemin. Her biri birbirinden değerli tabloları vardı. Sanata çok düşkündü. Gezmeyi çok sever, gezdiği yerlerden de boş dönmezdi. Dolu dolu yaşayan bir evdi o. Bir de nasıl güzel bir kadındı... Senin kadar uzun değildi boyu ama zayıftı. İncecikti hep. Senin gibi." Yine farkında olmadan saçlarını okşadı Bahar Bir de dinledi. Biri ona masal anlatıyormuş gibi dinledi. Sonunu hiç düşünmeden. "Siyahtı saçları ama bak koyu kahverengi falan değil, simsiyah. dedemin soyu Mısır'a uzanıyormuş. Anlayacağın biraz doğu biraz batıyım ben. Annem de Arap kadınlarının kendine has güzelliğinden vardı. Babam hep şey der; ben annenle evleneceğimi onu gördüğüm zaman zaten biliyordum. Son durak demiştim kendime. Anneni ikna etmek de zor olmadı. Sadece insanlar onun gibi güzel bir kadının neden benimle olduğunu hiçbir zaman anlamadı."
Sayfa 192 - Pukka Yayınları, OzanKitabı okuyor
Boşalan ruhumdan bahsederken belki biraz pus, belki biraz pusu Belki kabul edilmesi o kadar zor bir hikâye Belki biraz melek kemikleri de kalır sana Nesnelerle avunur geriden kalan hüzün Lüzumsuz bir örnek vermek gibi Başkaları için de ağlarız belki o zaman
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir
Reklam
Biz sofraya oturur oturmaz, kapı açıldı. İçeriye Kafkasyalı bir grup girdi. Çok parlak kostümleri vardı. Kurşunları göğüslerinde, geniş omuzlu, ince bellerinden hançerler sarkan, uzun, siyah çizmeli bir gruptu. İnsan, onların hemen dans etmeye başlayacaklarını bekliyordu. Fakat, onlar dönüp insana bakmıyorlardı bile. Evet, bu fevkalâde yapılı
gerçek acıtmaz beni Güne sabah namazı arkası yazı dersiyle başladım. @be- hiyemalkoc heyecan verici bir alıştırma getirmişti derse. Bir Didem Madak şiirinin her dizesini okuyor ben de iki dakika içinde alt satırlar yazıyordum. Sonucu çok sevdik ikimiz de: “Düşündüğünüz kadar iyi bir insan de- ğilim ben. Kalbim o kadar temiz, niyetlerim o kadar
Şehrin ışıkları altında yürümeye devam ederken, hayatın mazi tarafında kalan yıllarımı düşündüm. Tozlu raflarda yalnızlığa terk edilmiş kitapların arasına konulan eskimiş takvim yaprakları gibi uzakta duruyor geçen güzel günler. Onları bulmak ve bir daha o günlere gitmek imkansız. Biliyorum, güzel günlerin kıymeti gidince anlaşılır. Gidip de dönmeyen güzel günlere dargınım. Dünya rahat yeri değil bilirim. Dile söylemek kolay, kalbe anlatmak zor. Hayat imtihanı ağır olur bazen. Yaslanacak bir omuz ararız yakınımızda bizi anlayan. Hayat, geriye asla dönülemeyecek bir sûrette biz zaman ve mekânla kayıtlı olan fâniler için geleceğe doğru akıtılıyor tüm zaman ve mekânların Sahibi tarafından. Allah (cc), O' dur kudreti her şeye yeten. Geçen yıllar, sıkıntıyla geçmiş olsa bile yine de özlem duyuluyor o yıllara. Hayat gidiyor diye mi bu özlem? İnsan hayatta olmayı seviyor. Bu hayatın sona doğru gitmesini ve bir gün son bulmasını istemiyor. Sonlu bir hayata kalp razı değil çünkü. Dinle kalbini, duyacaksın. Biraz yalnız kaldığında anlayacaksın. Bazen yalnızlık iyi gelir. “Kalb, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fâni dünyaya razı değildir." diyerek bu hakikate ışık tutar Bediüzzaman. Ey dost! Bu yazıyı okurken sen de sonsuzluğu düşün ve hakikat penceresinden bakarak kalp ve ruhunun sesini dinlemeye çalış veya benim gibi yalnız bir gece yürüyüşüne çık, kendini dinle, kalbini dinle, vicdanını dinle. 'Bir Gece Yürüyüşünde' başlıklı yazımızdan Yoldan Geçerken/ Mehmet Kazar 5 Ocak 2021
"Emin misin? Çünkü içini kendi aletime saklıyo- rum. Kendimi tutmam zor olacak, ama yapabilirim. Peki ya sen?" diye sordu bacaklarının arasına ateşli ve ıslak bir öpücük kondurarak. Julia inleyerek ileri geri hareket etmeye başladı. "Evet, dilin muhteşem şeyler yapıyor bana." "Benim yöntemimle yapmalısın Julia."
Sayfa 39
Reklam
Yalnız şu var: Beni sana getirecek bir yol bulmuştum, karanlıktan aydınlığa kavuşacaktım. Bu yolu umutla, sevinçle kazmış, kendimden de bir şeyler katmıştım. Beni sana getirecek bu yola çıkmak üzereyken "gelmiyorum" sözüne çarpıyorum şimdi, sendeliyorum elbet. Bir çırpıda yüreğimle açtığım bu yolu kapatmak, ağır ağır dönmek, vazgeçmek zor geliyor biraz, elbet yüreğim sızlar. Gene de - sözünü edebildiğime göre- o kadar zor gelmedi anlaşılan. Çok bilmiş bir köstebek gibi yeni yollar açarım gerekirse, ne yapalım!
Bir insanın bir insanı gerçekten tanıyabileceğine dair bütün inancımı kaybettim. Son umudum Savaş'tı, o da tükendi gitti. Babamdan sonra inancımı toparlayacak son erkek oydu. Büyük şeyler beklediğimden değil. Hatta şimdi evleniyoruz ama sonradan bir sürü bokluk çıkar diyebiliyordum. Ben birlikte yürüyebileceğimiz samimi, içten, gerçek bir
Sayfa 168Kitabı okudu
Öngörü ve Kontrol
Kontrol bir ön beyin fonksiyonu olarak devreye girdiğinde, stresi tetikleyen alt beyin fonksiyonları engellenir. Yani herhangi bir stres durumunun başımıza geleceğini tanımlayabilirsek, ani olaylarla karşılaştığımızda bu durumla daha iyi baş ederiz. Bebek ve çocukların hayatındaki stres anları ile ilişkili kontrol ve öngörüyü nasıl artırabiliriz: - Zorlu tecrübeler öncesinde bebeğin yaşından bağımsız her zaman anlatmak ve onu anlamak - (Birazdan aşı olacaksın. Koluna küçük bir iğne batacak ve canın biraz acıyacak. Birazdan dışarı çıkacağım ve sonra geri geleceğim.) - Ani, beklenmedik tecrübeleri kasıtlı yaşatmamak - (Evden bebeğe fark ettirmeden çıkmak, bir oyuncağa dikkatini çekip ağzına istemediği bir yemek veya ilaç vermek, başından birdenbire su dökmek, aniden suya sokmak gibi…) - Zor tecrübeye yaklaşırken sürece eşlik etmek - (Kulen çok yükseldi, ah sallanıyor görüyorum, aman devrilmek üzere… ahhh düştü hepsi!) - Ebeveynlerin stres anlarındaki destek ilişkisinin öngörülebilir olması - (Biliyorum ki annem ve babam ben endişeli olduğumda yanımdadır. Biliyorum ki o anlarda onlara güvenebilirim.) - Tüm bu süreçlerde amaç stresi öngörüp o andaki kaygıyı yok etmek veya yok saymak değil, çocuğun bu kaygıyla baş etme becerisini geliştirmek adına ona öngörü vermektir. Verdiğimiz mesaj: Yakın gelecekte zor bir tecrübe yaşayacaksın / yaşamak üzeresin, kaygılanman normal.
Sayfa 133Kitabı okudu
"Hulda'nın damgasını taşıyorsun." Yüreği ağzına geldi. "Hulda mı?" "Emek tanrısı." Serilda ağzı açık bakakaldı. Elbette Hulda'nın kim olduğunu biliyordu. Ne de olsa sadece yedi tanrı vardı, onları akılda tutmak zor değildi. Hulda, tıpkı Madam Sauer'in söyleyeceği gibi iyi ve dürüst işlerle
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.