"Demokrasi mi? Görüyoruz ki, o demokrasi dedikleri, bir kısım insanlar için nur nimet. Bir kısmımız için, elden gel... Özgürlük mü, özgürlük yalnız onlar için... Onlar söyleyecekler, onlar yazacaklar... Her şey onların..."
İnsanlar prensip olarak delilerden hoşlanmıyorlar; iyi resim yapan deliler hariç, ama onlardan hoşlanmaları için de o insanların ölü olmaları gerekiyor.
Psikanalizin burada yaptığı, kötülerin gerçekte yaptıklarını düşlerinde görmekle yetinenlerin iyi insanlar sayılacağına ilişkin Platon’un o eski sözünü doğrulamaktan başka nedir?
Gerçek sevgi, sizi sayar ve değer verir. Kucaklar ve yüreklendirir. Size kendinizi güvende ve siz olduğunuz için kıymetli hissettirir. Anneniz size bu türden bir sevgi verememiş olabilir, ancak etrafınızdaki insanlar da size bunu tattırabilirler. Bu duyguyla bağlantı kurmak için, hayatınızda birinin size kendinizi değerli hissettirdiği zamanlara geri dönebilirsiniz. Gözlerinizi kapayıp o anıya dönmek, o duyguyu yeniden canlandırabilir. Bu duyguyu, sizi hızla gerçek sevginin gücüyle bağlantılandıran bir görselleştirme çalışması olan iyi Anne Alıştırması'yla büyütebilirsiniz.
Kesin bir şey varsa,o da tiranın asla sevilmediği ve sevmediğidir. Dostluk kutsal bir isim,aziz bir şeydir;sadece iyi insanlar arasında var olabilir ve karşılıklı saygıdan doğar; sadece iyiliklerle değil, aynı zamanda iyi bir hayatla beslenir. Bir dostu dostundan emin kılan şey, onun dürüstlüğünü bilmesidir; kefili iyi doğası inanç ve istikrardır. Gaddarlığın olduğu yerde, sadakatsizliğin olduğu yerde, adaletsizliğin olduğu yerde dostluk olamaz; kötüler bir araya toplandıklarında aralarında dost meclisi değil, komplo vardır; birbirlerini sevmezler ama birbirlerinden korkarlar; onlar dost değil,işbirlikçidir.
Bir insanı kendinizden kaçırmak mı istiyorsunuz? Ona hemen uzun yazı yollayın. En entelektüel arkadaşınıza bir kitap yollayıp “şunu oku, haftaya üzerine konuşalım” deyin, haftaya telefonlarınıza çıkmayacaktır.
Artık kimsenin uzun yazı görmeye tahammül edemediği bir çağdayız. Kitaplar artık kitap olmaktan çıktı; her kitap adeta bir ayı kaçırma düdüğü oldu. Bir ortama bir kitap geldi mi, uzun bir makale girdi mi insanlar yavaş yavaş uzaklaşıyorlar oradan ve doğal habitatlarına kaçıyorlar. Kaç defa kafelerde bilerek kitap unuttum, saatler sonra gittiğimde aynı yerde duruyordu.
Mesleği uzun yazı yazmak olan yazarların bile başkasının uzun yazısına tahammülü olduğunu sanmıyorum. Aynı kitabı farklı yaşlarda okursan kaçırdığın çok şey olduğunu fark edeceksin diye bir şey vardı eskiden. 15 yaşında okuduğum kitabı, 30 yaşında okuduğumda gerçekten de ilk okuduğumda kitabı aslında hiç anlamamış olduğumu fark etmiştim.
Geçen yine elime geçti o kitap. “Bir daha okuyayım ki bu sefer daha iyi anlayayım yazarı” dedim, üçüncü cümlede uyuyakalmışım. Bir hafta boyunca kitap kapağıyla göz göze geldik. Koltuğun üzerinde, yatağın yanındaki komodinin üzerinde, çalışma masamda hiç okunmadan köpek gibi oradan oraya gezdi zavallı. Bir ara pencere kapanmasın diye pencerenin kenarına sıkıştırdım onu, zira tuğla gibi kalın bir şeye ihtiyacım vardı ve işimi gördü doğrusu. Yüzyıllar önce yaşamış bir yazarın düşünceleri, şimdi evimi püfür püfür etmeye yarıyordu. İşte edebiyatın gücü!
Yeni bir ortama girmeden önce sık sık gündeme gelen o cümle "umarım beni severler" , umarım iyi ilişkiler kurarım nasıl da benim ağzımdan konuşuyor sanki ben mişim gibi insanların beni sevip sevmemesinden daha önemli olan bir durum yok mu o da benim onları sevip sevmiycem bu nedenle bir ortama girmeden ya da ueni bir insanla tanışmadan önce umarım beni severler düşünmek yerine * umarım ben onları severim sevilmeye layık ve guzel insanlar* diye kendine telkin etmek mucizeler yaratması da işe yarayacaktır
İnsanlar daha iyi hayatlar sürmek istiyor. Bazen düşünüyorum, altmış-yetmiş yıllık hayatın en iyisini yaşasan ne fark eder? Düşünsene her şeyin var. Vedalaşacağın kesin. Aslında hiçbiri senin değil. Sadece emanet ve sen öylesine seviyorsun ki o emanetleri, gözlerin başka bir şeyi görmüyor. İşte o zaman yok oluyorsun. Hırsların var, sen varsın, egoların var. Yanı başında ölen çocuklar umurunda değil, savaşlar senin ülkeni bulmadığı sürece önemsiz. Sen kendi derdindesin. Paylaşamadığın o kadar çok şey var ki... Hepsi dünyevi, hiçbiri yanında
gelmeyecek.