"Sevgili Bilge,
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz
Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı bir çok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkan yok. Minimini kafalarımız ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başına aya çevirmiştir? Halbuki her şeyi, herkesi görüyor ve gafletimizin üstünde o tatlı, o iyi tebessümü serpiyor. Dikkatle baksam onun parlak çehresi üzerinde birçok şeyler göreceğimi zannediyorum.
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm
İyiliğin her zaman değeri bilinmez, bir huy olarak görülür o. Kötü bilinen insanlar, kötü davranmadıkları zaman ödüllendirilir de, iyi kalpli birinin kimseye sezdirmeden gösterdiği gayretler seyrek olarak fark edilir.
"Ne mutlu size, ey yoksullar!
Çünkü Tanrı'nın Egemenliği sizindir.
Ne mutlu size, şimdi açlık çekenler!
Çünkü doyurulacaksınız.
Ne mutlu size, şimdi ağlayanlar!
Çünkü güleceksiniz.
İnsanoğlu'na bağlılığınız yüzünden
İnsanlar sizden nefret ettikleri,
Sizi toplum dışı edip aşağıladıkları
Ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman
Ne mutlu size!
O gün sevinin, coşkuyla zıplayın!
Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür.
Nitekim onların ataları da
Peygamberlere böyle davrandılar.
Ama vay halinize, ey zenginler,
Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
Vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler,
Çünkü açlık çekeceksiniz!
Vay halinize, ey şimdi gülenler,
Çünkü yas tutup ağlayacaksınız!
Bütün insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman,
Vay halinize!
Çünkü onların ataları da
Sahte peygamberlere böyle davrandılar."
“Zenciler prensesi olacağım.
Hayat işte asıl o zaman başlayacak”
Pippi Uzunçorap
Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım
Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi
Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.
Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.
Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor
Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.
Bir bıçağın gereksiz
Geçmişteki tek bir güne on sayfa ayırabilirsiniz veya on yılı tek bir satıra sığdırabilirsiniz! Tarihteki hangi olayların daha fazla hatırlanmaya değer olduğunu, bugünkü psikolojiniz belirler. İnsan gerek yaşadığı toplumun tarihinde gerek de kendi öznel geçmişinde hangi olayların daha fazla
ön plana çıkarılacağını belirlerken çoğu zaman nesnel
Hint bilgeliği de şöyle der:
Kendisinden hastalık, yaşlılık ve ölümle ilgili tüm gerçeklerin gizlendiği Sakya Muni adındaki genç ve mutlu bir mihrace arabasıyla gezintiye çıktı ve dişsiz, ağzından salyalar akan, korkunç görünüşlü, yaşlı bir adam gördü.
Kendisinden o yaşa kadar yaşlılıkla ilgili her şey gizlenmiş olan mihrace şaşırdı ve