Kardeşini Doğurmak / Büşra Sanay
Seslendiren : Seda Türkmen
Dinleme Süre: 10 saat 40 dk.
Hepinize selamlar,
En son dinlediğim kitap Büşra Sanay'ın büyük bir titizlikle kaleme aldığı " Kardeşini Doğurmak" oldu.
"Mısır'da ensestin dinsel ve siyasal nedenleri vardı. Dolayısıyla ensest üst sınıfa özgü bir durumdu
"Boktan bir kasabada, boktan bir evde, daha da boktan bir anneyle büyümek size bağımsız olmayı öğretir. Shallow Hill çeteler, fahişeler ve evsizler için bir üreme alanıdır. Hayatta kalmayı öğrendim. Ama insani bağlardan yoksunum.
Selamlar, ben Leyla. Bu yazarın en iyi özelliği her zaman sinirlerinizi gerim gerim geren kitaplar
Bir şey Öğrendim
"Bazı İnsanların Yüreği Ömrüne Bahçe Olsa, Ömürleri Cennette Geçer"
Okadar İnsan Olurlar ki, İnsanlığın Değeri Şeref Bulur
Bütün Kaba Hallerin İnadına, Naif Duruşlular Çok Yaşayın
Selammm Millet
Bugün sizlere uzun zamandır beklettiğim bir kitabın yorumuyla geldim. Normalde konusuna dair hiçbir fikrim yokken sadece kapak tasarımına vurulup almış olduğumu biliniz lütfen. Daha sonra okuduğum diğer yorumlardan yola çıkarak kitabın fantastik olduğunu öğrendim. Ama sadece fantastik demek kesinlikle çok basit tutar bu kitabı.
Bugünlerde yeni bir iş yeri açma arifesindeyiz.İki gün önce dükkanda kahvaltı yaparken bir amca çıktı geldi.Uzun boylu,mavi gözlü konuşması biraz kesik kesik.”Oturabilir miyim?Biraz soluklanayım.” Dedi. Hemen buyur amca dedim geç otur çay,kahve,su ne getirelim.”Çayınız varsa bir bardak içerim.” Dedi.Amcamın çayını verdim oturdum karşısına.Nerelisin,kimsin,necisin,burası ne dükkanı diye sorularını sordu bende hepsini cevapladım.Pak yüzlü amcam çayını bitirdi dükkanınız hayırlı olsun deyip gitti.Şeker amcama sen de kimsin , kimlerdensin diye sormak aklıma gelmemişti.Dükkandaki diğer insanların tanıdığı hayırlı olsun demeye gelmiş sandım.Bugün öğrendim ki amcayı kimse tanımıyor herkes birbirinin tanıdığı sanıyor.Yaşadığım yerde küçük herkes herkesi bilir ama bu amcayı kimse bilmiyor.Garip bir durum belki bir tesadüf sadece.Ama bana göre Hızır a.s bu sene erken geldi bize🤍
Hayat gerçekten toz pembe değilmiş bunu öğrendim. Hayatta bazen hiç bir şey yolunda gitmez bunu öğrendim. Ama hep bir umutla gitmeye çalıştım o yolu, olmadı. Her şeyi kadere bıraktık, kader gayret ister ama o gayreti gösterecek güç bende kalmadı. sadece susup, olup biteni izlemek istiyorum artık. ne sevdiğim yanımda, ne de istediğim şeyler yolunda. buna o kadar alıştım ki üzülemiyorum, ağlayamıyorum, kimseye derdimi anlatamıyorum. çünkü dile geleni biliyorlar sadece. Birde dile gelmeyen kısmı var işte, dile gelmeyen tarafi beni telef etti. Mutluymuşum gibi görünsemde, içimde kopan fırtınadan kimsenin haberi yok. Rabbim her şeyi yoluna koymuştur bunu biliyorum, su akar yolunu bulur da artık ne güç ne sabır ne de duygu kaldı bende. bir gün her şeyin düzelmesi dileğiyle...
Geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
”Rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
Okuduğum en tatlı bilim kitaplarından biriydi. Hocamınız konuyu açıklaması, örneklerle desteklemesi, anlaşılır bir şekilde ifade etmesi harikaydı. Bir sürü yeni şeyler ve hayranlık uyandıracak bilgiler öğrendim. Özellikle Kanser konusunda ne kadar çok şeyi yanlış biliyoruz.
Bilimseverlerin, biyoloji ve genetiğe ilgi duyanların severek okuyup çok şey öğreneceği ve hocamızın çalışmaları ile gururlanacağını şuan ki etiket fiyatı 50 TL gibi komik bir fiyat olan efsanevi bir yapıt. Herkese öneriyorum.
“… benim için varoluşçuluk her şeyden önce Gabriel Marcel demekti; çünkü o, Hıristiyan bir varoluşçuydu. Ondan öğrendigim çok fazla şey oldu, onu dinlerken değil ama kitaplarını okurken. İlk olarak olmak (etre) ve sahip olmak arasındaki çok verimli ayrımı öğrendim. Olmak kişi ile ilişkilenirken, sahip olmak kişi olmayan, fakat kişinin içinde kendini kaybetme riski taşıdığı her şeyle ilişkilenir. Gizem ve problem arasındaki ayrımı da çok ilginçtir. Problem; cevap verilebilecek ve kesin şekilde çözülebilecek bir soru iken, gizem, Gabriel Marcel'in dediği gibi, kendi verilerinin sınırını aşar ve bizi de kendi içine alır. Örneğin bedenin bir gizemi vardır; çünkü biz kendi bedenimiziz. Sonra, tabii ki Sartre vardı. Onun Varlık ve Hiçlik' ini ve Bulantı’sını okudum, özellikle Bulantı, içinde nesnesi varoluş olan bir deneyim ve hatta bir çeşit ekstaz barındırdığı için ilginçti. Ama bu bulantının Sartre’ın psikolojisine özgü bir his olduğunu düşündüm hep. Varoluş karşısında bulantıdan değil, hayret duygusundan da bahsedilebilirdi pekâlâ. Hepsinden öte,Collège de France’da dinlediğim biri vardı: Marleau-Ponty, fakat onu da yeterince dinleyemedim. Marleau-Ponty, felsefesinin algı üzerine yoğunlaşması ölçüsünde Bergson'un bir bakıma mirasçısı sayılırdı, "felsefe, dünyayı görmeyi yeniden öğrenmektir" gibi formüller kullanıyordu ve modern sanat üzerine ilginç bir düşünce geliştirmişti; işte bütün bunlar beni oldukça etkiledi.”
Ben aşkın dilini
Senden öğrendim
İlk defa hayatımda
Ben aşkça konuştum
Aşkça öğrenmek palavra
Bizlere sence lazım
Aşkça değil senlerce
Konuşmalıyız senelerce
Seninle sence konuştum
Sonra okyanusu duydum
O büyük dedi ki bana
"Şiiri bir daha okusana"
Sana yazdığım deniz şiiri
Sanır deniz kendisine
Dışarıda yüzlerce denizcim
Ama bu şiir sana güzelim
Senden başkası haramdır
Günahtır, aşığım sana
Seviyorum seni güzelim
Hadi baştan okusana