Tek bir görgü tanığının ifadelerinin doğru olmasından duyulan endişeye rağmen, eğer birden çok görgü tanığı varsa, görgü tanıklığı ciddiye alınabilir (bu, İslam ilim geleneğindeki "tevatür" kavramıyla da alakalıdır). Eğer tanıklığı farklı tanıklık zincirleriyle aktarmışlarsa ve bu tanıkların birçoğu birbiriyle hiç tanışmamış kişilerse ve yeterli sayıda birbirinden bağımsız tanık var ise, bu haberi reddetmek oldukça saçma olur. Hume dahi bu tür görgü tanıklığından gelen haberin güvenilirliğinin farkına varmış ve eğer tanıklık üzere bilgi aktarımı bu şekilde geniş ise, mucizelerin de mümkün olabileceğini ifade etmiştir:
"Burada getirilen sınırlamaya dikkati çekmek isterim; dedim ki, bir mucize, bir di n sisteminin temeli haline getirilecek şekilde ispat edilemez. Kabul ediyorum ki, başka şekillerde, İnsan tanıklığının ispat teşkil edeceği mucizeler veya doğanın alışılmış akışının çiğnenmeleri olabilir;ancak bütün tarih kayıtlarında böyle bir şey bulmak belki de imkansız olacaktır. Böylece, tutalım ki, bütün dillerde, bütün yazarlar, 1600 yılı Ocak ayının ilk gününden başla yarak sekiz gün bütün dünyanın tam bir karanlık içinde kaldığı üzerinde anlaşıyor; bu olağanüstü olayın rivayeti halk arasında hâlâ güçlü; yabancı ülkelerden dönen bütün gezginler en ufak bir değişiklik ya da çelişme olmaksızın, aynı rivayetin haberini getiriyor; açıktır ki, günümüzün filozoflarının olgudan şüphe etmek yerine, onu kesin olarak kabul ederek nedenlerini aramaları gerekir."