Evim var ! Ne güzel ! İçinde kendimi öldürebileceğim bir evim var. Hayat Bu işte ! Sırf kendi evinde ölebilmek için, emekli olana kadar yıllarca çalışanların hissettiklerini anlıyordum. Sahibi olduğu bir evde ölmek tek amacıydı, para için çalışan insanın. Ne mutluluk !
Hayatın bütün sırrı ölümdeydi. Herkesin şuursuz hedefi ölmekti. Şöyle yada böyle. Ölmek. Yaşamın sınırları içine kabul etmediği, varlığını neredeyse yadsıdığı ölüm tüm barikatları aşıyordu. Hayat sadece ölümü anlamak için verilmişti insanoğluna. Insanoğluysa ölümü yok sayarak hayatı tek gerçekmiş gibi kabul edip hep yanlış yola giriyordu. Botan artık ölmek istiyordu. Babası gibi. Diğerleri gibi. Ölmek ve ölümle yüzleşmek. Ama önce ölme haliyle barışmalıydı. İnsanlar en çok acil servislerde ölüyorlardı.
Ne var ki, her şeyi bilmek için, belki hiçbir şey bilmemek gerektiğinden, ademoğullarından bazıları, bildikleri her şeyi unutmaya hayatını adadı. Çünkü onlara göre, ancak hiçbir şey bilmeyen bir masum, gördüğü anda O’nu tanıyabilirdi. Bunun için belki de, ölmeden önce ölmek gerekiyordu. Ölmek aslında, içindeki şarabı tamamen döküp billur kadehi boşaltmak gibi, her şeyi ebediyen unutmak ve artık hiçbir şey bilmemek demekti. Nasıl ki ancak boş bir kadeh İsa’nın kanıyla doluyorsa, aynı şekilde sadece her şeyi unutan bir gönül ilahi esintiyle dolardı.