bağlanmış olanlar için bağlarından o büyük kurtuluş apansız, bir deprem gibi gelir: Genç ruh birdenbire sarsılır, etkilenir, irkilir – kendisi de anlamaz olup biteni. Bir devindirici güç, bir tazyik hükmeder ona bir buyruk gibi: Bir istek, bir dilek uyanır, çekip gitmek, nereye ve her ne pahasına olursa olsun; keşfedilmemiş bir dünyaya duyulan yoğun ve tehlikeli bir merak alevlenir tüm duyularında. “Burada yaşamaktansa, ölmek daha iyi” – böyle çınlar o buyurgan ses ve baştan çıkarma: Ve bu “burada”, bu “bizim burası”, o ana dek sevdiği her şeydir! Sevdiği şey karşısında apansız bir korku ve kuşku, “ödev” bildiği şeye karşı yıldırım gibi çakan bir horgörü, gezginliğe, yabana, yabancılaşmaya, üşütmeye, ayılmaya, donmaya duyulan isyancı, keyfi, bir volkan gibi iten bir istek, sevgiyle duyulan bir nefret, belki o ana dek taptığı ve sevdiği yere, geriye doğru kutsal olanı kirletmeye yönelik bir hamle ve bir geriye bakış, belki az önce yaptığı şey hakkında bir utanç kızarması ve aynı zamanda onu yaptığı için bir ferahlama, esrik, içsel, ferahlatıcı bir ürperti, bir zaferin kendini ele verdiği – bir zafer? Neye karşı? Kime karşı? Esrarengiz, sorularla dolu, kuşku götürür bir zafer, ama yine de ilk zafer – böylesine kötü ve sancılı bir şey, bağlardan büyük kurtuluşun tarihinde yer alır.