Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ömründe bir kere olsun uçanlar bir daha yeryüzüne dönmemeli
Vuhahaha :D
Cezayirli aile Fransa'ya göç eder. Ailenin tek evladı Hasan okula kaydettirilir. Okuldaki ilk gün Hasan'a öğretmeni adını sorar. "Hasan" cevabı üzerine öğretmeni, "Biz Fransa' da Hasan adını kullanmayız. Fransız okulunda olduğuna göre bundan sonra senin adın, Jean François olsun" der. Hasan okuldan eve döner. Annesi, "Hasan evladım okuldaki ilk günün nasıl geçti" diye sorar. Hasan'dan beklemediği yanıtı alır, "Biz Fransa'da yaşıyo­ruz ve benim adım artık Jean François!" Annesi yalvarır yakarır "Biz Cezayirliyiz, biz Müslümanız" diye dil döker. Oğlunu ikna edemez. Akşam Hasan'ın babası gelir. O da çocuğun inadını kırama­yınca Hasan'ı döver. Bir gün sonra yüzündeki kızarıklarla okula giden Hasan'a öğretmeni sorar, "Ne oldu benim küçük Jean François'ma böyle?" Hasan cevap verir: "Sormayın madam, iki Arap'ın saldırısına uğradım!"
Reklam
Dünyaya sevmek, saadet verip mesut olmak için gelmiş bu şayan-ı perestiş mevcudun böyle eriyip gideceğini bilmek ve buna kendisinin sebep olduğunu düşünmek onu mahvediyor, bu feci işin gayr-ı kabil-i tahakkuk azim bir musibet olduğunu kabul ederek, doktorun yanılmak ihtimalini titrek bir ümit halinde düşünüyor yahut buna Halik’ın da müsaade etmeyeceğine, hastanın nasıl olursa olsun kurtulacağına inanmak istiyordu.
Sayfa 329 - Can
Hz. Osman (r.a.) halife olunca minbere çıktı. İnsanlar onun ne söyleyeceğini merakla bekledi ama o sessiz kaldı ve hiçbir şey söylemedi. İnsanlara nazar ettikçe öyle bir vecde kapıldılar ki oradan ayrılamadıkları gibi nerede olduklarından dahi habersiz bir hâle geldiler. Yüzlerce vaaz veya hutbe dinleselerdi böyle bir hâle girmiş olamazlardı. Hiçbir konuşmadan veya amelden öğrenemeyecekleri kadar değerli dersler ve kıymetli sırlar edindiler. Vaazın sonuna kadar Hz. Osman cemaate sadece sessizce nazar buyurdu. Minberden inecekken 'Konuşkan bir emiriniz olacağına, işini yapan bir emiriniz olsun' buyurdu. Ve hakkıyla konuştu, zira kelâmın kemâli, fayda sağlayacak bir şey vermek ve ahlâkı dönüştürmekse, o zaman bu ikisi konuşmaksızın çok daha iyi yapılabilir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Sayfa 338
"Ne kadar kötü olursa o kadar iyi olur" diyor. "Yalnız bu söz benim için değil, başkaları için, benim için olabildiğince en iyisi olsun!" O, felsefesini böyle anlıyor. Bir çeşit kurt iştahı var onda... Ayı kadar adam, ama bir kadın gibi sinirleri bozulmuş, şımarmış: acımasız ve işret düşkünü.
Sayfa 1167 - Yapı Kredi Yayınları
"Başına felaket geldikten sonra üzülmeye dertli olmak denmez zaten, böyle ince ve sürekli bir sızı duymaktır dertli olmak, başkasının aldırmayacağı şeye küsmektir, kaburgası kalın 33 kaburgalı olmamak- tır. Canın dert istiyor ona susuyor, ihtiyaç duyuyor ki ananın suratı sana dokunuyor, yoksa kim bilir kadının asıl derdi ne, olsun, yeter ki sana dert olsun,"
Reklam
Lord Arın (2)
Arın dokunuşuna sesli bir şekilde, "Merhaba." dedi. "Sen çok daha güzelsin." "Adın ne?" diye bu defa sesli bir şekilde sordu Alin. "Arın." Onu daha önce hiç böyle gülümserken görmemiştim. Hem büyüleyici hem bulaşıcıydı. "Lord gibi mi?" diye şaşkınca sordu kız. "Lord gibi," dedi Arın göz
"Hangi toplumun üyesi olursa olsun, çok ender olarak birey kendi mutabakatı için bir sebep bulma yetisine sahiptir: Tek söyleyebileceği, her şeyin hep böyle olageldiği ve kendinden önceki insanlar ne yapıyorsa aynısını yaptığıdır."
,çünkü kadınları kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyordum. Resmi olarak değerli olduğumuzu neredeyse erkekler kadar değerli olduğumuzu biliyordum ama bu bile dolaylı bir durumdu: yalnızca yeni erkekler yaratabildiğimiz için değerliydik ve tabii sıraları gelince yeni erkekler doğurabilecek yeni kadınlar yaratabildiğimiz için. Her ne kadar bu gururumu incitse de -çünkü insan hiç değilse azıcık değeri olsun ister, hayır, yalan, çok değerli olmak ister insan- ne kadar canımı yaksa da o kadar da değerli olmadığımı kabullenmiştim. Kadınlar erkekler kadar iyi değil, diyordum kendi kendime, fiziksel olarak erkekler kadar kuvvetli değiller, onlar kadar ağırlık kaldıramıyorlar, bombalamalara onlar kadar dayanıklı değiller; savaş alanında sinirleri de onlarınki kadar dayanıklı olmuyor, yani genel olarak bakarsak onlar erkeklerden daha değersiz savaşçılar, daha kötü silah arkadaşları. Onlar yalnızca savaşçı doğurmak için kullanılan araçlar. Resmi olarak kadınları erkeklerle aynı kefeye koymak adeta bir iltifat sayılır; onları mutlu etmenin faydalı kılmanın bir iltifat sayıldığını herkes biliyor. Düşündüm, dedim ki belki bir gün gelecek, kadınlara artık ihtiyaç kalmayacak: yumurtalıkları alınıp gerisi atılacak. Böylece Devlet yalnızca erkeklerden oluşacak, kızlara beslenme ve eğitim sağlama gereksinimi de ortadan kalkacak. İnsanın emanet yaşadığını, yalnızca şu an için gerekli olduğunu ve oldukça da pahalıya mal olduğunu bilmesinin bazen ne tuhaf bir boşluk hissi yarattığını itiraf etmeliyim. Bunu kabullenecek kadar dürüstken ilk çocuğumun da böyle emanet bir varlık olması büyük hayal kırıklığı olmaz mıydı?
Aşk, sevgi, mutluluk, huzur...
Böyle olayların olmasının olasılığı neydi acaba? Binde bir? Milyonda bir? Milyarda bir? Böyle bir şey asla hesaplanamazdı. İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi, her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi, olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu.
Reklam
Bulunduğumuz kasaba civarında bir köy vardı. Arasıra atlarla bu köye gezmeğe giderdik. Köyde 102 yaşında bir Kürt tanımıştık. Köye her gidişimizde birkaç saat ihtiyar dostumuzun yanında geçirirdik. Bir aralık 15 gün kadar köye gitmemiştik. Dostumuzu adeta göreceğimiz gelmişti. Atlarımıza bindik ve köyün yolunu tuttuk. Köye vardığımızda doğruca
Sayfa 98 - 99 Avesta yayınevi
Son söz olarak şunu söylemeliyiz: Biz müslümanlar, birbirimizi candan sevmeliyiz, aramızdaki din kardeşliğinin değerini bilmeliyiz. Böyle hareket ettiğimiz sürece Cenâb-ı Hak, bizi hem dünyada hem de ahirette aziz eder. Selâm, hidayete tâbi olanlara olsun!
Sayfa 261
DOLMANCE: Hiç değil, çünkü başkalarının hissettikleri ile bizim hissettiklerimiz arasında hiçbir kıyaslama yapılamaz; başkalarının duyduğu en büyük acı bile bizim için kesinlikle bir hiçtir ve bizim hissettiğimiz en hafif zevk gıcıklanması bile bizi etkiler; dolayısıyla, ne pahasına olursa olsun, bize büyük zevk veren bu hafif gıcıklanmayı, bize
Her şeyi kafamda yalnız başıma saklayamayacağım. Söylemek, bir şeyler, birçok şeyler anlatmak istiyorum... Kime? Şu koskocaman dünyada benim kadar yapayalnız dolaşan bir insan daha var mı acaba? Kime, ne anlatabilirim? On seneden beri hiç kimseye bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Boşuna yere herkesten kaçmış, boş yere bütün insanları kendimden uzaklaştırmışım; ama bundan sonra başka türlü yapabilir miyim? Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok... Lüzum da yok. Demek böyle olması icap ediyormuş. Yalnız söyleyebilsem... Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem... Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkân yok... Bende arayacak hal kalmadı... Kalsa da aramam...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.