Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ölüm ve yaşam... Herhangi bir şehrin, tam olarak orta meydanında; Soğuk rüzgârların estiği, Ayrılıkların olduğu, gözyaşlarının aktığı Ve bunlarla karışık daha birçok duygular, düşünceler... Hüzne boğulmuş bedenler. Zaman akarken birbirine zıt iki şey, Etrafta dolanır olmuş. Biri yaşam biri ise ölüm... Her ikisi de ayrı şeyler olsalar da, bence aynılar. Aralarında kısa kısa konuşmaların geçtiği sohbetler olmuş. Sonlara doğru gelmişler, sonra herkes kendi yoluna... Yaşam, hayatta var olmaya devam etmiş; Ölüm ise çekilmiş köşesine, öylece ölüyor, Sessiz sessiz her an. Tabii her ikisinin de gözüne takılan, Aklını karıştıran şeyler olmuş. Çünkü karşılarındaki insan, Her an ne yapacağı belirsiz olan varlık. Günler geçmiş, bazen acılar yaşanmış, Bazen de koskoca mutluluklar. Koskoca dediğime bakmayın. İnsan bu, çok küçük şeylere büyük mutluluklar sığdırıyor. Yaşam, aklına takılan bir kaç soru için Ölümü çağırmış yanına.
Savaş meydanında var olan tek şey, derin bir ölüm sessizliğiydi.
Sayfa 43 - Luna YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kılıç erbabı iltifat ve ikram ile itidal üzere üstün ve seçkin olduklarında şeref ve izzet binalarını kötü rüzgarlardan korumak için din ve devlet uğrunda can ve başını esirgemeden hizmet edip harp meydanında gaza edip düşmanla dövüşmekte kalbi sadakatleriyle sebat ve gayretle çabalamada ihtimam eylerler. Vatanseverlik (hamiyet) gereğince ölüm tehlikesinden dönmeyip, başka başka arzu ve isteklere sahip olarak keskin kılıçlardan yüz çevirmezler.
“İstanbul’dakiler rütbelerimi , nişanlarımı geri alacaklarmış… Hakları yok çünkü ben onların her birini bir harp meydanında , bir hizmet karşılığında kazanmıştım. Salonlarda ve saraylarda değil ! “ Ardından sert bir refleksle hala göğsünde taşıdığı madalyayı gösterdi : “Bunu benden kimse alamaz. Bunu Anafartalar’da ateşin karşısında benim göğsüme taktılar !”
Sayfa 310Kitabı okudu
Ben Filistin'im!..
~•~ Ben Filistin’im… Siz susmayı tercih ederken en çok konuşan benim… Hakkında konuşulan ve sorgusuzca karara varılan yerdeyim. Gözlerim güneşin kızıllığına bakarken çok yanar, bir de ateş düşen evlere... O evler ki, misafirperverdir Hz. Şuayp’ten beri… Ben Filistin’im… Ardımdan yürüyenleri bilirim. Önüme düşenleri, çelme takmayanları… Yol
Vazife başında ve cihad meydânında iken şu mısralar, lisân-ı hâlidir: Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi, Sinsî düşmanlara, hâşâ, satamam benliğimi.. Benliğimden uzak olmaktır esâret bence, Böyle bir zillete düşmek ne hazîn işkence... Ebedî vuslatın aşkıyla geçer her ânım, Dest-i kudretle yapılmış kaledir îmânım, Bu mukaddes emelimden ne kadar dilşâdım, Görmek ister beni Cennette şehîd ecdâdım.. Rûhum oldukça müebbed, ebedîdir ömrüm, En büyük vuslata, Allah'a çıkan yoldur ölüm... Tarihçe-i Hayat
Reklam
... hiyerarşik itaat refleksi bazen ölüm korkusunu bastırabilirdi. Savaşlarda da böyle olurdu; askerler, savaş meydanında ölmektense safları terk etmekten daha çok korkarlardı.
Sayfa 179Kitabı okudu
Ahulgo'da yaşanan felaketten bir yıl sonra 1840'ta Şamil'in tek­rar ortaya çıkmasıyla kıyasıya mücadele yeniden başladı. Ne re­form yapmaktan ve daha merhametli bir yönetimden bahseden Ruslar için ne de daha önce Müritlerle tam anlamıyla ittifaka yanaşmayan dağlılar için artık bir orta yol bulmak mümkündü. Dağlılar, akın akın
İSLAMDA BAZI İLKLER
~İlk islam şehidi Ammar’ın annesi Hz. Sümeyye’dir.Ebu Cehil tarafından öldürüldü. ~İlk yedi müslüman: Resûlullah, Hz. Ebu Bekir, Hz, Ammar, Ammar’ın annesi Hz. Sümeyye, Hz. Suheyb, Hz. Bilâl, Hz. Mikdât. ~Allah yolunda ilk ok atan Hz. Sâd’tır. ~İslam usulüne uygun ilk selam veren Hz. Ebû Zer’dir. ~Ölüm anında ilk iki rekat namaz kılan Hz. Hubeyb’tir. ~Savaş meydanında atını öldüren ilk müslüman Hz. Cafer’dir. ~Hiç namaz kılmadan cennete giren ilk kişi Hz. Üsayrım’dır.( Müslüman olduğunda anda şehid düşmüştür.)
SEMERKANT (1.Cilt)Kitabı okuyor
ölüm sahiciliğini kaybetmişti,artık savaş meydanında ne ölüm ne hayat gerçekti ölümün ve hayatın dışında kimsenin adını bilmediği başka bir durum,başka bir ruh hali,başka bir varoluş biçimi yüzbinlerce insanı tesiri altına almıştı,artık ne ölmeyi hatta ne öldürmeyi düşünüyorlar,sadece daha fazla mermi taşıyıp,daha fazla ateş etmek istiyorlardı.İnsanlar,topların ve tüfeklerin parçasına dönüşmüştü,duyguları yoktu,çelikten,demirden,baruttan ibarettiler.
Sayfa 195
Reklam
Bir eri savaş meydanında topun karşısına dikin ve onun üzerine ateş edin, o hâlâ ümidini kaybetmez; ama aynı ere ölüm kararını okursanız, herhâlde ya aklını oynatır ya da ağlar. Böyle bir şeye insan tabiatının aklını oynatmadan katlanabileceğini kim söylemiş? Böyle çirkin, boş, faydasız bir harekete ne gerek var? Belki de kendisine ölüm kararını okudukları, sonra da, “Haydi git, seni affettiler” dedikleri insanlar da vardır, işte böyle bir insan duygularını anlatabilirdi sanırım. Bu acıdan ve bu korkunç şeyden İsa da dem vurmuştur. Hayır, bir insana karşı böyle şey yapılmaz!
Grebenski Kazakları, Kafkasya'ya ilk giren gruptu ve sınır hattını koruyorlardı. Rivayete göre memleketleri Ryazan'dı ama Çar III. İvan'ın baskısı tahammül edilemez noktaya geldiği için daha da uzak bir bölgeye göç etmeye karar vermişler ve güneye yönelmiş­lerdi. Yaptıkları sağlam sallar sayesinde ailelerini, hayvan sürüle­rini ve
Masallar, ilahiler, efsaneler, destanlar, türküler, ninniler, tiyatro, sinema ve edebi eserler: Halk arasında masallar çoktur. Masalların en meşhuru "Hangur" un hikayesidir. Türk mitolojisindeki tepegözü andırır. Demirciliğin dünyaya Kafkasya'dan yayıldığı hakkında ki rivayet ünlüdür. Halk arasında La Fontaine'in kendinden çok
Vatan parça parça, halk karanlıkta idi. Sevr cinayetinin haritasını bir daha yoklayınız: Anadolu'nun Akdeniz'de limanı olmayacaktı. Malazgirt 1071'den beri, Türk ırkının, bu topraklarda nesi olmuşsa, nesi varsa bir lokma ekmekten bir nefes hava hakkına kadar hepsi tehlikede idi. Devletsiz Türklüğün ne olacağını anlamak için başınızı çeviriniz, Meriç'ten Tuna'nın Macaristan'daki kıyılarına doğru bir bakınız, biz Rumeli'yi Anadolu kadar Türk görmüş olanlardanız. Vatanları saraylarının veya konaklarının kapı eşiğinden başlayanlar, iki büklüm, dizüstü teslim olmuşlardı. Halkın aklı almıyordu, vicdanı yatmıyordu, Anadolu'da dağlar, ovalar, sınır boyları ve iç yurt kaynaşıyordu, Anadolu'da bir ana baba, bir ölüm kalım günü idi. Bu, yollar başında kılavuz bekleyen bir kervanın, ateş meydanında sancağını arayan dövüşçülerin halidir. Bu, milletlerin yaratma sancısı çektikleri haldir. Bu, iki kolu ve bütün göğsü ile ihtilalciye açılmış bir kucaktır! 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal o kucağa atıldı ve halk onu bağrına doğru çekti.
216 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.