Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1. Dünya Savaşı Öncesi Durum
1900'lü yılların başlarında, Osmanlı İmparatorluğu çıkmaza girmişti. Felaketli son açık seçik görünmeye başlamıştı. l 912 Balkan Savaşı yenilgisi ile Osmanlı Devleti, Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Selanik ve tüm Ege Adalarını kaybetmişti. 1914 yıllarına gelindiğinde, devletler arasındaki siyasal çekişmeler, çıkar çatışmaları, Avrupa'yı kuvvet denemelerinin öne geçtiği bir arenaya dönüştürmüştü. B ir yanda, İngiltere-Almanya arasında ekonomik alanda kıyasıya sürüp giden çıkar çatışması; öte yanda, Almanya-Rusya arasındaki "German-Islav" ulusçuluk kavgası, bütün şiddetiyle sürüyordu. Bu nedenlerle, Avrupa ikiye ayrılmıştı. Bir yanda, İngiltere'nin başını çektiği Rusya ve Fransa, öte yanda Almanya'nın liderliğindeki Avusturya-Macaristan ve İtalya'nın beraber olduğu iki ayrı çıkar grubu vardı. Avrupa'daki devletler, uzun süredir Osmanlı lmparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak istiyorlardı; ama bu paylaşımda kendilerine düşen topraklar üzerinde kesin anlaşmaya varamıyorlardı. İmparatorluğun paylaşımını geciktiren, belki de sadece bu çekişmeydi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk unsurlarının önce Osmanlı, sonra Türk olduğunu vurgulayan Osmanlıcılık, uzun yıllara yayılan yavaş ilerleyen bir süreçle yerini önce Türk, sonra Osmanlı olmayı vurgulayan Türkçülüğe bıraktı. Büyük Savaş'taki yenilginin ardın- dan İmparatorluğun çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ile Osmanlı dilini Arapça kelimelerden "arındırma" çalışmaları hızlan- dırılmış; Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmiştir. Bu durum geçmişten tamamen kopulmasına, Türklerin nesiller boyu tarihine yabancılaşmasına ve komşu ülkelerle ilişkilerinin bozulmasına yol açmıştır. I. Dünya Savaşı'nın başlattığı birçok dönüşüm gibi Türklerin de bölgedeki kimlik ve yer arayışları sürmektedir.
Reklam
Esaretin dili aynı..
1. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu dağılmaya başladığı sırada, Maruni Kilisesi'nin liderleri kendi topraklarının Fransız mandası olması ve kendilerini evlerinde hissedebilecekleri yeni bir devletin sınırlarını Fransa'nın çizmesi için uğraşmışlardı. Bugünkü sınırları içindeki Lübnan böyle doğmuştu.
Sayfa 45
...kuşak" girişiminden vazgeçti Amerika... Gerek kalmadı, çünkü komünizm bitti. Sovyet imparatorluğu da dağılma sürecinde"... Engin Ardıç'ın 1991-1992'de yaptığı bu saptamaların geçersizliği, o günlerden bugüne yaşanan sayısız olayda ortaya çıkmıştır. İlk kez 1970'li yıllarda Zbignew Brezinski'nin ortaya attığı sanılan "Yeşil Kuşak" stratejisi, 1. Dünya Savaşı'nda Hitler Almanyasının ve bundan da önce 1. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı'yı Panislamizme-Pantürkizme sürükleyen Almanya'nın yaşama geçirmek iste­diği bir stratejiydi. Amerikalılar bu stratejiyi kendileri yaratmamış. Alman­lardan devralmışlardır. Elinizdeki kitabın ikinci bölümünde bu konu işlen­mektedir.
Müslüman ve fakat Türk olmayan unsurlara gelince, bunlar da büyük bir nankörlük içinde idiler, özellikle, Osmanlı İmparatorluğu'na katıldıkları tarihten itibaren asla yabancı işlemi görmemiş, hatta bazı hususlarda Türk Müslümanlara bile tercih edilmiş olan Araplar, Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesini kolaylaştıranların başında geliyorlardı. Çünkü bu millet, ne Türklerin Müslüman oluşunu ne de kendilerine karşı kardeşçe davranışlarını değerlendirecek karakterde hür millet değildi. Onlar, kendilerine en çok yarar sağlayanın dostu idiler, çıkarları uğrunda yapamayacakları fedakârlık düşünülemezdi. Bunun son ve en kötü örneği Birinci Dünya Savaşı esnasında görüldü.
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Reklam
anıtkabir mezar odasında yer alan topraklara dair..
1981'de Türkiye'deki vilayet sayısı 67 idi. 68. vazo 1974'den beri Türk ordusunun işgali altında bulunan ve bugün itibarıyla da dünya ülkelerinin çoğunluğunca meşru bir devlet olarak tanınmayan ihtilaflı bölge Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ait toprağı ihtiva ediyordu. Bugünse Atatürk' ün mezarını çevreleyen 68 değil 83
Sayfa 154 - 1974'den beri Türk ordusunun işgali altında bulunan.. yav he he..Kitabı okudu
etnografya müzesini inşa eden mimara dair..
Ankara'daki Etnografya Müzesi Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu (1888-1982) tarafından tasarlanmış ve 1925 ile 1928 yılları arasında inşa edilmişti. Koyunoğlu İstanbul'da eğitim görmüş ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında mimar olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'ndaki askerlik hizmetinin ardından Ankara'ya geçmiş, Şeriye ve Evkaf Vekaleti İnşaat ve Tamirat Heyet-i Fenniyesi ile çeşitli tarihi eser restorasyonu projelerinde çalışmıştı. Bundan birkaç sene sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, kendi mimarlık ofisini açtı; bugün "Birinci Ulusal Mimarlık" akımı olarak adlandırılan üslupta, Ankara'nın ilk kamu binalarının bazısına imzasını atacaktı. Çoğunlukla Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti arasında bir köprü kuran Koyunoğlu gibi mimarlar tarafından uygulanan bu üslup, geleneksel Osmanlı motiflerini; Beaux-Arts ekolünün simetri, eksensellik ve abidevilik gibi plan ilkelerinden derin bir biçimde etkilenmiş tasarımlara aşılamak suretiyle, mimaride Türklük kavramını temsil etme denemesiydi.
Amerika Cumhurbaşkanı Wilson, daha 19 Aralık 1916'da, Birinci Dünya Savaşı'nın amacını ve barış şartlarının neler olacağını İtilaf Devletlerinden sorduğu vakit onlar, 10 Ocak 1917'de kendisine cevap vermişler, bu arada Türklerin idaresi altında yaşayan milletler kurtarılacak ve "Batı medeniyetine yabancı olan Osmanlı İmparatorluğu" Avrupa topraklarından atılacaktır demişlerdi.
Osmanlıların Birinci Dünya Savaşı'na girip girmemeleri meselesi hâlâ tartışılan konular arasındadır. Çünkü bu savaşa girmeyi gereksiz bulanlar olduğu gibi Almanlar safında savaşa girmeyi büsbütün hatalı sayanlar da vardır. Fakat o devre ait belgeler, henüz tamamen bilinmediğine göre varılmış olan çeşitli kanı ve yargıların yanlış olma ihtimali de akla gelebilir. Bununla beraber, 1914 yılından önceki Osmanlı İmparatorluğu haritasına göz atanlar, Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybedilen büyük toprak parçalarını görünce Türkleri bu savaşa sokanları suçsuz sayamaz ve bu sebeple de onları affedemez. Böyle olacağını anlamış oldukları içindir ki, Birinci Dünya Savaşı'na katılmakta birinci derecede rol oynamış olan birkaç kişi, savaşın kaybedildiğini anlar anlamaz başlarının dertlerine düşmüş ve yurt dışına kaçmışlardır. Halbuki bu memlekette yaşayanlardan dört milyona yakın insan, onların izlediği politikanın gerçekleşmesi için, silah altına alınmıştı. Bunlardan 550.000'i cephelerde şehit düşmüş, 2.167.841 kişisi yaralanmış, 891.364'ü sakat kalmış, 103.731'i kayıp ve 129.644'ü esir olmuştu. Esirlikte ölenlerle birlikte şehitlerin sayısı 600 bine yaklaşıyordu.
648 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.