Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mesela her sabah, kahvaltıda, çaydanlıktaki yansımamı izliyorum. Suretimin kafası gövdesine göre üç kat daha büyük; sürekli sağa sola dalgalanıp duruyor. Sevimsiz bir tip. Günaydın bile demiyor ama çaya kaç şeker attığımı biliyor. O benden sıkılıyor, ben ondan. Ne diyebilirim ki; ben ile kendim arasında derin bir sessizlik var. Birlikte bir çeşit ağırlaştırılmış yalnızlık yaşıyoruz. Aramızdaki gerilim, sadece kötü havalarda ve geç saatlerde biraz hafifleyip çekilir hale geliyor. Sırf bu nedenle mümkün olduğunca uyumuyorum. Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyreliyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapılan ikindiler... Geceler güzel. Bu arada hava da iyice karardı. Oh be!
Reklam
Bana Kelimeler Ver
Bir pazar yeri karmaşasında götürüyorum hayatı. Götürebiliyor muyum ? Yok hayır, bilmiyorum. Bu yazıyı neden bu gün yazıyorum ? Çok önce yazmalıydım çook. Pazarcılık yaptığımız yıllarda. Sabah güneş doğmadan uyanıp yollara nasıl düştüğümüzü, soğukta titreye titreye açılan tezgahları, bir annenin merhametli yorganı gibi üzerimize açtığımız
Yarın okullar açılıyor şöyle bir düşündüm çocukluğum geldi aklıma. Bir pazar günüm uyanırdım kahvaltı ederdim sonra TRT 1’ de kovboy filmleri oynadır sabahları. Öğlenden sonra rahmetli dedem, rahmetli ananem, annem ve ben bir gezintiye çıkardık yeşilliğin eşsiz güzelliğinde… İkindi diye anımsıyorum belki yanılıyorumdur Şahane Pazar olurdu Suheyl ve Behzat Uygur kardeşler in sunup yönettiği eğlenceli ve heyecanlı olurdu program akşam oluverirdi ardından… Bizimkiler dizisi pAzar akşamlarının vazgeçilmezi idi o zamanlae tabi. Dizi bitince okul için uyku vakti gelirdi…. Eskiden ne kadar güzelmiş pazar günleri, çocukluğumun eşsiz pazarları… @mhmtodl
"Yıkıntılar ve Kayıp Adresler" şiirim!
youtu.be/RCE-6li9xuo Büyük bir emek var! Yazması ayrı bir zihin ve kültür işçiliği ister,seslendirmesi ayrı bir emek gerektirir! "Yıkıntılar ve Kayıp Adresler" şiirim sizlerle! Yoluma döktüğüm küllerin yanıbaşına oturdum yıkıntıya dönmüş şehrimin moloz yığınlarını ağıtlarıma ortak ettim yarattığı zamana ve düzene mağlup
Boğazda bir pazar sabahı
Açıkçası bir öykü etkinliği için ilk defa eski bir hikayemi paylaşıyorum. Sebebi farklı ama; şehir hikayesi denen kavrama bir örnek vernek istedim. Ne kadar karşılıyor bilmiyorum, ama istediğim benzer bir şeyler. Okuyan hissetsin şehri. Fırsat bulursam yeni bir hikaye de yazarım. İyi okumalar. Boğazda bir pazar sabahı Soğuk, sert bir rüzgar
Reklam
bin ahımın hakkı toprağa kalsın
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı, Bir şiire böyle başlanmazdı. İç ses diye söylendim, Ardından Yıldırım Gürses... Aptal aptal güldüm bir de buna. Ayşecik vazoyu
Amacım, on dört yaşın nasıl da savunmasız bir yaş olabileceğinin altını çizmek. Ne tam olarak çocukluktan çıkmışsınızdır ne de bir yetişkinsinizdir, ne olduğunuzla ne olacağınız arasında sürekli gidip gelirsiniz. Örneğin ben, Birinci Ligde onamaya hakkım olduğunu düşünecek kadar küçük, ama tanrının varlığını sorgulayacak kadar büyüktüm. Komünist Manisfeto'yu okumuştum, yine de Pazar sabahları oynatılan çizgi filmleri seyretmekten hoşlanıyordum.
255 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.