Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gerçekte, çoğu zaman görünen, bedenimizin yalnızca bir bölümüdür. Geriye kalan öteki bölümü, ya bir şapka ya da ışık veya gölge ile gizlenmiştir. Herkes, göremediği bu parçaları belleğinde kalan izlenimlerle bütünleştirmekten yanadır. Fakat Picasso, gözlerden birini görüyorsa, göremediği öteki göz onun için yoktur. Bir ressam, hele bir İspanyol ressam olarak bu tutumunda haklıdır Picasso. Görünen, salt görülenle sınırlı ise, geri kalanlar bellekte yer etmiş olanlarla tamamlanır. Ressamlar ise genellikle, ne böyle bir bütünleştirmeye yönelirler, ne de belleklerinde yer etmiş olanla yetinirler. Yalnız görünür nesnelere göre resim yaparlar. Picasso'nun kübizmi, görünür nesnelerden yola çıkar. Sonuç ise sadece onun için değil başkaları için de şaşırtıcı olur. Peki ama, böyle bir şeyi kim başarabilirdi? Gerçek bir yaratıcı, bir yenilikçi, kendisinden önceki birikimlerden yola çıkacak bir yere ulaşan kişidir. İşte buydu bütün mesele.
Peki, ruh bizim midir? –Sessizce dinle beni. Hayır, değildir. Kendi ruhumuz bize ait değildir. Hem zaten, bir ruha nasıl sahip olabilirsin? Bir ruhla bir ruh arasında dipsiz bir kuyu vardır: birer ruh olmalarının kuyusu. Öyleyse, sonuç olarak neye sahibiz? Bizi sevmeye iten ne? Güzellik mi? Sevince güzelliğe sahip olur muyuz? En vahşice, en baskıcı şekilde sahiplenerek, bir bedenin nesine el konabilir? Ne o bedene, ne ruhuna, hatta ne de güzelliğine. Zarif bir bedene sahip olmakla güzelliği saramazsın, sadece hücrelerden oluşan, yağlı bir bedeni kucaklayabilirsin; öpüşme bir ağzın güzelliğine değil, ölümlü mukozadan olma dudakların nemli etine değer; cinsel birleşme bile basit bir temas, samimi bir sürtünmedir, ama gerçek bir iç içe geçme, bir bedenle bir başkasının iç içe geçmesi bile değil. Öyleyse neye sahibiz, evet, nedir sahip olduğumuz? Yoksa duygularımız mı? En azından aşk, duygularımız aracılığıyla kendi kendimize sahip olmamızın bir yolu olabilir mi? Hiç değilse var olma hayalimizi daha şiddetle, dolayısıyla daha parlak olarak hayal etmenin bir biçimi midir? Ve en azından duygu söndükten sonra anısı sonsuza dek bizimle kalır, biz de işte böyle sahip olmuş oluruz... Buna da aldanmayalım. Duygularımıza bile sahip değiliz. Hayır, hiçbir şey söyleme. İyi düşünecek olursak, anı, mazi duygusuna denir. Ve her duygu gibi, o da bir yanılsamadır...
Sayfa 433 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
kölelerden oluşan hiçbir devlet sonsuza kadar yaşayamaz. Eski gelişim yasası işlemeye devam ediyor. Gösterdiğim gibi varoluş mücadelesinde, güçlüler ve güçlülerin soyu hayatını sürdürme meyli gösterirken, zayıflar ve zayıflardan türeyen nesillerse ezilip yok olma eğilimindedir. Bunun sonucunda güçlüler ve güçlülerin soyu yaşamaya devam ederken, bu mücadele geçerli olduğu müddetçe yeni gelen her neslin gücü de artar. Gelişim budur. Ama siz köleler -kabul ediyorum, köle olmak hiç de iyi bir şey değil- siz köleler gelişim yasasının hükümsüz kaldığı, zayıfların ve güçsüzlerin yok olmadığı, bütün güçsüzlerin her gün istediği kadar yiyip içtiği ve aynı güçlüler gibi evlenip yeni kuşaklar ürettiği bir toplum hayal edersiniz. Peki bundan nasıl bir sonuç çıkar? Gelecek kuşakların güçleri artmaz, hayatları değer kazanmaz. Tersine kaybeder. Sizin o köle felsefenizin can düşmanı işte budur. Sizin köle toplumunuzun, köleler için, köleler tarafından ve köleler vasıtasıyla zayıflatılması ve paramparça olması kaçınılmazdır, çünkü onu oluşturan hayat zayıflamakta ve parçalanmaktadır.
HAY AĞZINI YİYEM
Eski gelişim yasası işlemeye devam ediyor. Gösterdiğim gibi varoluş mücadelesinde, güçlüler ve güçlülerin soyu hayatını sürdürme meyli gösterirken, zayıflar ve zayıflardan türeyen nesillerse ezilip yok olma eğilimindedir. Bunun sonucunda güçlüler ve güçlülerin soyu yaşamaya devam ederken, bu geçerli olduğu müddetçe yeni gelen her neslin gücü de artar. Gelişim budur. Ama siz köleler -kabul ediyorum, köle olmak hiç de iyi bir şey değil- siz köleler gelişim yasasının hükümsüz kaldığı, zayıfların ve güçsüzlerin yok olmadığı, bütün güçsüzlerin her gün istediği kadar yiyip içtiği ve aynı güçlüler gibi evlenip yeni kuşaklar ürettiği bir toplum hayal edersiniz. Peki bundan nasıl bir sonuç çıkar? Gelecek kuşakların güçleri artmaz, hayatları değer kazanmaz. Tersine kaybeder. Sizin o köle felsefenizin can düşmanı işte budur. Sizin köle toplumunuzun, köleler için, köleler tarafından ve köleler vasıtasıyla zayıflatılması ve paramparça olması kaçınılmazdır, çünkü onu oluşturan hayat zayıflamakta ve parçalanmaktadır. Dikkat edin, biyolojiden bahsediyorum, duygusal ahlaktan değil.”
Sayfa 384Kitabı okudu
Biz var ya, biz sevemeyiz küçüğüm. Aşk, yanılsamaların en tensel olanıdır. Dinle: Sevmek, sahip olmaktır. Peki, sevdiğimiz zaman neye sahip oluruz? Bir bedene mi? Bedene sahip olmak için maddesini kendimize mal etmemiz, onu yememiz, içimize sindirmemiz gerekir... Olmayacak şey ama, tut ki oldu, bu bile geçicidir, çünkü bedenimiz de devinir,
Sayfa 432 - Olaysız Bir Özyaşam Öyküsü, 363 H.K. Başlangıç metniKitabı okudu
Sonuç olarak; sanmayın ki bir erkek eşinden sadece sevgi ya da güzel yemekler ister. Her şeyden önce eşinin, anne-babasına saygı duymasını, arkalarından kötü konuşmamasını, ara sıra da olsa son sözü söylemeyi ve eşinden ''peki'' kelimesini duymayı ister...
Sayfa 26 - Yediveren YayınlarıKitabı okudu
Reklam
— E yeter, bırak ama Liza, ne kitabından bahsediyorsun; anlattıklarımla hiç ilgim olmadığı halde bana dokundu. Hoş pek de ilgisiz sayılmam ya. Tüm bunlar yüreğime dokundu işte... Yoksa, yoksa sen bunalmıyor musun burada? Anlaşılan hayır, alışkanlığın büyük tesiri var! Alışkanlığın insanı ne hallere getirdiğine şaşmamak mümkün değil doğrusu. Yoksa
Aktörlük Sanatı, Sanat Kuramları, Görme Biçimleri
_Medeniyet, insanların ne kadar para kazandığıyla ya da kaç tane lüks arabaları olduğuyla ölçülmez. Medeniyetin para birimi Sanat’tır. Sanat aristokrattır ve sanatla uğraşan kimseler de yükselerek seçkinleşirler. Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde korunan da sanatın ta kendisidir. Sanat Müzesi'ni ziyaret ettiğinizde göreceğiniz, insanların
Enerji, işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez. Enerji sadece senden gelen sinyallere cevap verir. Peki bu, sonuç itibarı ile ne anlama gelir? Cevap umut vadediyor; Kendi oluşturduğumuz bu dünyayı, her an değiştirebiliriz.
Bir yandan gücümü toplamaya çalışırken düşüncelerim sürekli olarak "Seni kurtarırım." cümlesine takılıyor ve kurtuluşumun olanaksızlığı, kabul etmeye dahi yanaşmaksızın zihnimi kaplıyordu,ama kendimi böylesi düşüncelerle ümitsizliğe düşürürken, kendimi asıl derdime kapatıp bana sunulan kurtuluşu hiç dikkate almadığımın farkına vardım ve kendime şu soruları sormaya başladım: Olabilecek en sıkıntılı durumdan, beni en çok korkutan hastalıktan hem de mükemmel biçimde kurtarılmamış mıydım? Peki bundan ne sonuç çıkartmıştım? Üstüme düşeni yapmış mıydım? Tanrı beni kurtarmış ama ben onu yüceltmemiştim, demek ki bunu kuruluştan saymamıştım; öyleyse daha büyük bir kurtuluşu hangi hakla bekleyebilirdim? Bu yüreğime çok dokundu ve derhal diz çökerek yüksek sesle, beni hastalıktan kurtardığı için Tanrı'ya şükrettim.
Sayfa 103 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.