Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Düşünceli olmak, ince olmak zor kılıyordu hayatı.
İnsan bazı alışkanlıklarından kolay vazgeçemiyordu. Pencereden dışarıya bakıyordu, hep pencereden dışarıya...
Reklam
Herkes görür mü güzeli, görürse ne anlamı kalır?
Sayfa 156Kitabı okudu
gözlerin lâle devri'nden bir pencere ellerin baki'den nefi'den şeyh galib'den kucağıma dökülen altın leylâk
Tezer Özlü'den iç burkan birkaç görüntü, bu resmi taşradan merkeze taşıyan, bu tozlanmış ruhun çırpınışına harf harf bir başka gerçeklik yaratan yeni bir bunaltı haritası olacaktır: "Şimdilerde... Sokak aralarından geçerken... gözüme pija- malı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... evlerin pencere camları buharlaş- mışsa... odaların içine asılmış çamaşır görürsem... bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayımlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara kadar yayılıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek... isterim hep." Bu ruh atlasında, bu fiziki coğrafyada insan, önce şaşmaz bir şekilde, kendi hayatının dışındaki her şeye derin bir hay- ranlık duygusu besleyecektir. Başka hayatlar; yıldızlar, ırmak- lar, yollar kılığında günde bin kez kirpiklerinden gövdesine akıp duracaktır. "Kitapların, türkülerin, filmlerin başka dünyala- ra yağdırdığı yağmurlar bir iyilik, bir arınma gibi oralarda yaşayan herkesi köpük köpük çoğaltacaktır. Başka insanların baktığı pence- reler güleç, başka güneşlerin vurduğu sular derin ve mavi olacaktır. Evlere dönüş, hak edilmiş bir şenlik olacaktır başka dünyalarda. Bir ip gibi insanların boğazına oturan sokaklar, ufukların ardında insan içine karışmış bir gökyüzüne dönecektir. Burada mutluluk kişiliksiz bir duyguyken, uzaklarda acı bile yaşama bağlayacaktır insanı." (Bir Gün Ölümden Önce)
Edep, Nezâket ve Terbiye
Osmanlılar'ın edep, nezaket ve terbiye husūsunda kaydettikleri seviye, hiçbir milletle käbil-i kıyas değildir. Onların muâşeret ādâbı, misli görülmemiş bir mükemmellik ve incelik arz eder. Bunlar, millet ve mez- hep ayrımı yapılmaksızın bütün insanlara karşı aynen riayet edilen rühi ve vicdanî bir kânun mesåbesindedir. Dolayısıyla Osmanlı
Sayfa 501 - Erkam yayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Umutsuz olmaz. Sürekli besleyin onu, her ne olursa ve unutmayın sakın, aslında içinizde var oldukça o beslemektedir sizi."
Sayfa 101Kitabı okudu
"Benim üstüne titrediğim kocaman bir yalnızlığım var."
Oysa çocukların sahip olmaya değil sahip olunmaya ihtiyacı yok mudur?
"İnsan gereksiz yere çekilen acıyı kaldırabilecek lükse sahip değil. Asli acılar bir kenarda dururken"
Reklam
Ama acı hep var. İnsanın olduğu her yerde var.
Mutsuz insanlar yürürmüş çok. Kendi içinde dolaşırmış insan yürürken. Bir de çok mutlu insanlar yürürmüş. İçinde bulunulan mutluluğun tüm zerrelerine kadar varabilmek yürümekle mümkün olurmuş. Sadece yürümekle değil tabii ama yürümekle de mümkün olurmuş.
Bir gezginim ben, çok yer dolaştım senin peşinde: hep yol lardaydım, ama ne bir hedefim, ne de bir yurdum vardı; sahi den, adeta o ölümsüz, Yahudi gibiydim,4 ama ne ölümsüzüm, ne de Yahudi. Ne? Her zaman yollarda olmak zorunda mıyım? Her rüz garla savrulan, yersiz yurtsuz, sürülen? Ey yeryüzü, fazla yu varlak olmaya başladın benim için. Oturmadığım yüzey kalmadı, yorgun toz zerrecikleri gibi aynaların ve pencere camlarının üzerinde uyudum: her şey alır benden, hiçbir şey vermez, inceleşiyorum - adeta bir gölge gi biyim.
Sayfa 276
Ne zamandan beri varsın, İnkâr etme âşikârsın, Haber aldım ihtiyarsın, Köhnelendin koca dünya. Her bir canlı serden yanık, Kimi yatar, kimi uyanık, Gâhi bulut, gâh karanlık, Çoğun geçer gece dünya. Okur kendin, yazar kendin, Yapar kendin, bozar kendin, Saray kendin, mezar kendin, Devredersin nice dünya. Çok düşünme aklın şaşar, Herkes bir ümitle yaşar, Ömür günü dağdan aşar, Bir pencere baca dünya.
Sayfa 131Kitabı okudu
Sokak yine sessizliğe gömülmüştü, solgun mehtabın puslu ışığında birkaç pencere belli belirsiz ışıldıyordu. Durdum ve bu ses sizliği soluğumla içime çektim, tuhaf gelmişti bana, çünkü ardında sır, şehvet ve tehlikenin uğultusu vardı. Bu sessizliğin sahte olduğunu ve bu sokağın kasvet dolu pususunun ardında dünyanın kokuşmuşluğuna dair bir şeyin yanıp söndüğünü açıkça duyumsuyordum. Ama öylece durdum, ilerlemediın ve boşluğa kulak verdim. Artık ne kenti ne so kağı hissediyordum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şey den müthiş bir biçimde arınmış olarak durduğumu duyum suyordum yalnızca; hiçbir amacım, mesajım, bağlantım olmadığı halde çevremdeki hüzünlü yaşamı derimin altından akan kanım kadar yoğun algılıyordum.
815 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.