216 syf.
·
Puan vermedi
Kitaplığımda okunmayı bekleyen kitaplar arasındaydı okuyup bitirdim ama bitmesini istemediğim ve o derece beğenip seveceğim bir kitap olacağını olayların çok farklı gelişeceğini dahi düşünmemiştim lakin gel gelelim okuyup yaşayınca bizleri neyin beklediğini bilmeden görmüş oluyoruz. -Ayrıca eserin yirmi beş dile çevrilmesi ve sinemaya
Çöplük
ÇöplükAndy Mulligan · Tudem Yayınları · 20153,141 okunma
Bilir misin, yüceler yücesi Tanrı, Şarap ne zaman coşturur içenleri? Pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, bir de cuma, cumartesi günleri.
Sayfa 69 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Bugün perşembe olmalı," dedi Arthur kendi kendine, birasına eğilerek, "Perşembelere hiç katlanamam."
Bir keresinde çarşamba mı, perşembe mi diye kavga etmişlerdi; bu onların tek kavgasıydı.
Şehidin küçük not defteri
Bismillah Şam’da şehit bedenleri aranırken 16 yaşında inşallah şehit olmuş bu kardeşimizin bedenini bulurlar üzerinde haftalık olarak işlediği günahları yazdığı bir not defteri çıkar tabi bunlara günah diyebilirsek Pazartesi: abdest almadan uyudum Salı: sesli bir şekilde güldüm Çarşamba: gece namazını hızlı bir şekilde kıldım Perşembe: oyun oynarken kazandım ve bundan gurur duyduğumu hissetim Cuma: peygamber efendimiz sallallahu aleyhi veselem’e 1000 yerine yalnızca 700 tane salavat çekebildim Cumartesi: bir ordu komutanı selam vermede benden önce davrandı Pazar: sabah zikrini unuttum
Kas yapayım derken göz çıkarmak deyimi.
Resmî tatilin cuma günleri yapıldığı eski toplumumuzda, düğünler de bu güne rast getirilir ve perşembe akşamından da gelin hanım süslenirmiş. Kuaförlerin, güzellik salonlarının, moda evlerinin bulunmadığı o zamanlarda gelini süsleyen hanımlara meşşata, kalemkâr veya yüz yazıcı, bu faaliyete de koltuk merasimi denilmiştir. Koltuk merasiminin hanımlara has eğlenceleri olur ve bir tür kına gecesi gibi çalınıp oynanılır, gülünüp eğlenilir imiş. Böyle bir koltuk merasiminde kalemkâr kadın, konağın sofasında eğlenen davetliler arasında gelini oturtmuş dizinin dibine ve başlamış sanatını icra etmeye. Saçlar, dudaklar, yanaklar, derken sıra yüz yazmanın en nazik yerine, yani kaşlara gelmiş. Kalemkâr önce cımbızla fazla tüyleri almış, kaşı boyayıp inceltmiş ve özel kalemiyle şekil vermeye başlamış. Olacak bu ya, tam o sırada, ortada oynamakta olan yengelerden birinin ayağı kaymış. Kadıncık yere yuvarlanmayayım derken kalemkârın dirseğine indirmiş tekmeyi. Elindeki sert uçlu kalem de gelin hanımın gözüne bir ok gibi saplanmış. Feryatlar, bağırış-çığırışlar ile düğün evi birden karışıvermiş. Acele hekim çağrıldıysa da nafile, gelin hanım ömrünün geri kalanını bir gözü kör yaşamış. O günden sonra kalemkâr, bir daha hiçbir gelin yüzü yazmaya çağrılmamış. Hatta adı anıldıkça, "Ha! Kaş yaparken göz çıkaran kadın mı?!." diye de şöhret bulmuş.
Reklam
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.