Postmodern dönemde hem teorik düzeyde hem de kültürel pratiklerde modernitenin “üstün tuttuğu” kavram ve değerlerin hemen hepsinin ya sonu ilan edilir veya adeta dalga geçilir. Söz gelimi “üst anlatıların, sanatın, toplumsalın, ideolojinin, tarihin, anlamın, felsefenin, epistemolojinin” sonu ilan edilirken modernitenin evrensellik ve mutlaklık kavramlarının tam zıtları olarak “rölativizm ve yerellik” kutlanır. Kültürün alanları arasındaki modernist sınırların ihlali bir özgürleşme olanağı olarak sunulur. Ayrıca, “Rasyonel olana karşı bedeni olanın ön plana çıkarılması”, “akışkanlık”, “çelişki”, “tutarsızlık”, “kastedilmiş derinsizlik”, “merkezsizleşme”, “nihilizm”, “anlamsızlık”, “radikal şüphecilik”, “öznenin inhilali”, “oyun teorisi”, “öznellik”, “Aydınlanma karşıtlığı”, “anti-hümanizm”, “perspektivizm”, “bilime ve ilerleme fikrine karşı şüphecilik”, “çok kültürlülüğü ve çok sesliliği benimseme”, “evrenselliğin mutlak reddi”... en çok zikredilen kavramlar olur. Kısaca postmodernizm bu tür kavramsallaştırmaların ön plana çıkarıldığı ve bunların yanında merkezsizliğin ve radikal şüpheciliğin karakterize ettiği bir düşünce tarzı; postmodemlik ise bunların pratik hayatta karşılıklarının bulunduğu yeni bir toplumsal-kültürel formasyona ve bir dizi yeni etik-estetik, söylemsel-entelektüel ve gündelik pratiğe işaret ederek kaotik olanın kutsanması durumu olarak tebarüz eder (Eagleton, 1999, s. 9-11, Best ve Kelİner, 1998, s. 13-16 ve Şentürk, 2010, s. 11).111!