Sabahattin Ali'nin hayatına dair malumata sahip olanların bağlantıları kolaylıkla kuracağını düşünerek devam etmek istiyorum.
Peyami Safa'nın küçükken geçirdiği hastalıktan ötürü vücudunun bir uzvunu kullanmaktan mahrum kaldığını çoğunuz biliyordur. Otobiyografik romanı olan "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda da kendisini anlatmıştır. Peki bunları neden anlatıyorum? İçimizdeki Şeytan'da adı geçen İsmet Şerif Peyami Safa'nın ta kendisi de ondan. Nereden mi çıkarıyorum? İsmet Şerif karakterinin boynunda bir yara var ve yazdığı "Yara" isimli kitapta kendinden bahsetmiş. Ne tesadüf!
Yine, Emin Kâmil karakterinin Necip Fazıl Kısakürek'ten başkası olmadığını görüyoruz. Sabahattin Ali, karakterin mistisizmle ilgilendiğini okura sunması ve bir dizesini NFK'nin şiirinden alıp birkaç yerini değiştirerek eleştirmesi ile kafamızdaki "acaba"yı da ortadan kaldırmış.
Ömer...
Kendi iradesinin dışında bir güç tarafından yönlendirildiğini söyleyen bu adam da Sabahattin Ali oluyor.
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019171,7bin okunma
İncelememi NFK nın şiirini paylaşarak yapmak istedim.
Bu kitap bir şiir olsaymış eğer
O şiir bu olurmuş
Okunası bir kitap.
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Yıllar önce okuduğum kitabı tekrar okumama sebep olan şey, içerisinde otobiyografik unsurlar da taşıdığını öğrenmem oldu.
Sabahattin Ali'nin hayatına dair malumata sahip olanların bağlantıları kolaylıkla kuracağını düşünerek devam etmek istiyorum.
Peyami Safa'nın küçükken geçirdiği hastalıktan ötürü vücudunun bir uzvunu kullanmaktan
Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişemeyeceğinden korkuyorum.
Esenlikler, bir kitap inceleme denemesi ile karşınızdayım. Şüphesiz edebiyatımızda psikolojik tahlilleri en iyi yapabilen usta kalemlerden biri Peyami Safa.
Hepimizin hayatından belli bir kesitin romanı olduğunu düşünüyorum. Tereddüt etmiyor muyuz? En çok bildiklerimize, tanıdıklarımıza, güvendiklerimize, inandıklarımıza. Ya öyle değilse? Çık
NFK 'in okuduğum ilk kitabıydı. Son kitabı da olacak sanıyorum. Bu kitabı tavsiye üzerine okudum, ünlü şair ve yazarların hayatını okumayı sevdiğim için tavsiye edilmişti bana. Konu bakımından sevdiğim yazarlar hakkında yeni bilgiler edindiğimi söyleyebilirim ancak Necip Fazıl'ın anlatımı bana hitap etmedi hiç. Okuyucuyu kitaba bağlamak, konuya
Peyami Safa da, bu kadar medhin altında benim kuvvet ve rahatlığımı sezeceği yerde,
zaafıma ve sırrımı ağzımdan kaçırmış olmama hükmediyor ve ileride, çok ileride, çeyrek asır sonra yazacağı bir yazıda polis hafiyeliğini yerine getiriyor ve Kutsi'yi şiirde benim üstadım diye gösteriyor. Hattâ aynı zat, benim «Kaldırımlar» şiirimin kendinin bir romanından araklama olduğu vehmini sonuna kadar muhafaza etmiştir. Eğer bu şiirle onun romanının neşir tarihlerine bakılacak olursa, iş lâboratuar kesinliğiyle de anlaşılır ve bu takdirde Peyami Safa'nın romanındaki o pasajı benden çalmış olması icap eder. Fakat hayır! O pasajla benim şiirim arasında öyle bir keyfiyet farkı vardır ki, Peyami'yi benim evimden çaldığı İsfahan halısını bir çuvala çevirmiş olmaktan tenzih ederim.
1923'den 1943'e kadar en sıkı - fikı dostluk çerçevesi içinde tanıdığım Peyami, bakın nasıl yoluma çıktı ?
İlk temsil gecesi, eseri seyrettikten sonra, Burhan Toprak, Peyami Safa, Mustafa Şekip ve daha birkaç Bâbıâli rütbelisi, Beyoğlunda “Petrograd” pastahanesinde oturuyoruz...
Burhan atılıyor:
–Bu bir eser mi, şahaser mi?...
Peyami susuyor...
Mustafa Şekip düşünüyor...
Bir cevap verilemiyor. Bir teşhise varılamıyor. Eser olmaya hayır, bu bir sıradan eser değil!..
Şahaser olmaya gelince...
Acaba, o da ne demek?..
-Necip Fazıl
Yani ne denir ne yazılır bu incelemeye bilemiyorum. Benim sözlerim, bu kitabın incelemesini anlatacak kadar güzel mi bilemiyorum.. Gerçekten NFK çok ayrı biri.. Hayatımda soluksuz okuduğum eserlerden biri ile yeniden karşı karşıyayım.. “Ölüm korkusu piyesi” adlı piyesini kitapta anlatan yazarımız beni kitap içinde öyle bir yolculuğa çıkardı ki anlatılmaz yaşanır ya, tam da o misâl... Zaten kitabın sonunda ünlü edebiyatçıların bu esere “ŞAHESER” demesi bile bu kitap için yeterli bir gurur kaynağı... Hani derler ya “ölmeden önce yapmanız gereken şeyler” diye bir sürü şey söylerler. Ben de o şeylere bu piyesi ekliyorum.. Okumayan arkadaşlara şiddetle tavsiye ediyorum!!!
Bir Adam YaratmakNecip Fazıl Kısakürek · Büyük Doğu Yayınları · 20209,3bin okunma
Bizzat Peyami Safa'dan dinlediğime göre, (Boer)lere İngilizler tarafından yapılan o şeni zulümler üzerine bütün Avrupa İngilizler aleyhine ayaklanırken, babası şair İsmail Safa, birkaç edebiyatçı arkadaşıyla İngiliz Elçiliğine gitmiş ve aynı muamelenin Türkiye'ye yapılmasını sefirden istemişler!!! Bundan sonra, Peyami Safa'nın değil, kendi fikrimi söyleyeyim ki, vatana hiyanet çapında ve idamlık suç olan bu harekete karşı Abdülhamid, İsmail Safa'yı, oğlu Peyami iki yaşındayken Sivas'a nefyetmiş ve ayda bilmem kaç altun maaş bağlayarak orada oturtmuş... İsmail Safa da Sivas'ta veremden ölmüş...
- Vay, hain Abdülhamid benim babamı öldürdü!
Peyami'nin kanaati buydu ve benden bir gün şu cevabı almıştı:
- Abdülhamid senin babanı öldürmedi, kesesinden besledi. Ben onun yerinde olsaydım babanı astırırdım!