I call Henry Miller the greatest living author because I think he is. I do not call him a poet because he has never written a poem; he even dislikes poetry, I think. But everything he has written is a poem in the best as well as in the broadest sense of the word.
''… Ordinarily we value a work of art because of the seriousness and dignity of what it achieves. We value it because it succeeds - in being what it is and, presumably, in fulfilling the intention that lies behind it. We assume a proper, that is to say, straightforward relation between intention and performance. By such standarts we appraise The Iliad, Aristophanes’ plays, The Art of the Fugue, Middlemarch, the paintings of Rembrandt, Chartres, the poetry of Donne, The Divine Comedy, Beethoven's quartets, and - among people - Socrates, Jesus, St Francis, Napoleon, Savonarola. In short, the pantheon of high culture: truth, beauty and seriousness…''
Pound'un 1913'te, Poetry (Şiir) dergisinde bizzat söylediği gibi, "İngilizcedeki hemen tüm vezin-sanatının gelişimi, Fransızlardan çalıntı yoluyla" sağlanmıştı.
Bir kadın göğsü başlarsa konuşmaya
En güzel deniz olur;
En sakin demiyorum.
Başın döner dalgasından.
Nereye gittiğini unutup
İntihar etmek istersin,
Baktıkça bu muhteşem denize.
Vapurdan atlayanlara selâm.
« Kendi deyişiyle çiçekleri seven, acayip acayip konuşan şair damarı olan biri Mija. Bir gün kolunun uyuşuyor olması şikayetiyle doktora gidiyor ve alzaymır belirtileri gösterdiğini öğreniyor. Çok geçmeden de hastalığın başlangıcında olduğu ortaya çıkıyor. Hastalığı pek de ciddiye alınmıyor gibi görünen Mija’nın kelimeleri unuttuğuna, bir şeyleri karıştırdığına birkaç kere tanıklık ediyoruz. Bir gün rastlantısal olarak bir duvar üzerinde gördüğü ilanla beraber şiir yazmaya karar veriyor Mija. “Edebiyat yazmaya Kursu - Siz de şair olabilirsiniz". Kursa kaydını yapan Mija büyük bir merak ve tutkuyla derslere katılmaya ve bir şiir yazmaya çalışır.
Bir gün beraber yaşadığı 14-15 yaşlarındaki torununun arkadaşlarından birinin babası kendisini arar ve öğle yemeğine davet eder. Davette torunun diğer beş arkadaşının da babasıyla karşılaştığında, çok geçmeden bu toplanma sebebinin pek de hayırlı bir sebepten olmadığını anlar. Torunun da içinde olduğu altı öğrenci, sınıflarındaki Agnes Park Heejin adındabir kıza aylarca tecavüz etmiş ve en sonunda intihar etmesine sebep olmuşlardır. Tüm bunları öğrenen Mija, bu ana gelmeden evvel filmin erken sahnelerinde hastaneden çıktığında hastane önünde bir kadının intihar eden çocuğu için çılgına dönmüş, neredeyse sanrılar içinde söylendiğini ve ağıtlar yaktığını görmüştü. Kadını ve kızını aklından çıkaramayan Mija, bu sahnede de torunun bundan sorumlu olduğunu öğreniyor. »