Teolojik bilgiye göre, Tanrı öyle bir zorba ve zalim hükümdara benzer ki, kölelerinin çoğunun gözlerini oyduktan sonra bir zindana hapseder, bir eğlence olmak üzere, orada kendisini tanıtmaksızın, körlükleri sonucu yürürken birbirine çarpanları şiddetle cezalandırmanın yolunu bulmak için, bunların tavır ve hareketlerini perde arkasından gözetir, ancak gözlerini oymadığı az sayıdaki kölelerinin de arkadaşlarına çarpmaktan sakınma ustalığı ve yeteneğine sahip olmalarını çok iyi bir şekilde ödüllendirir. "Karakuşi takdir" (Prédestination gratuite) inanışının Tanrı hakkında verdiği fikirler işte böyledir.
Sayfa 148Kitabı okudu
The original political basis of the Shi’a was reinforced from two sources. The first was mystical speculation deriving from the eastern Hellenistic world and supplemented by metaphysical ideas and the doctrine of predestination. This mystical speculation issued in the philosophy of light, which the Shi’a, with the exception of the Zaydiyya, took over. According to this theory, as it developed among them, it was believed that, from the creation of Adam onwards, a divine light (sometimes called nur-i muhammadî) had passed into the substance of one chosen descendant in each generation and was present in ‘Ali and each of the imams among his descendants. By virtue of this divine light, it was believed that secret knowledge (hikma, hikmat) was granted to the imam and immunity from sin conferred upon him. He alone possessed the secret source of knowledge and his decisions alone were decisive and final. It was further believed that man could only acquire knowledge of divine mysteries by being joined to this light through the imams, who, in succession to the prophet, acted as intermediaries between man and God in the search for divine knowledge.
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
predestination filmi gibi. hepimiz birimiz, birimiz hepimiz
Ailenizle deneyimlediğiniz geçmişiniz, anneniz daha size hamile kalmadan önce başlar. En baştaki biyolojik formunuzda, henüz döllenmemiş bir yumurta iken anneniz ve büyükanneniz ile hücresel bir çevre paylaşırsınız. Büyükanneniz annenize beş aylık hamileyken, sizi geliştiren öncü yumurta hücreleri zaten annenizin yumurtalıkların da mevcuttur. Bu demek oluyor ki, anneniz doğmadan bile önce, anneniz, büyükanneniz ve sizin ilk izleriniz, hepsi aynı bedendeydi. Uç nesil aynı biyolojik çevreyi paylaşır.
Boşa yaşıyoruz be
Predestination (kaderin önceden belirlenmiş olması) denilen bu son fikir 4. yüzyılda Aziz Augustinus'tan bu yana Hıristiyan düşünürler tarafından ileri sürülmekte, hatta daha eskiden beri tartışılmaktaydı; ama Calvin bu görüşü mutlak hale getirdi. Tanrı'nın kararı zamanın başladığı anda oluşmuştu ve bazı insanlara ebedi lanet, bazılarında da ebedi kurtuluş vermişti. Hatta Âdem ve Havva'nın bile özgür iradeleri yoktu; çünkü Tanrı onların cennetin bahçesindeki davranışlarının ne olacağına önceden karar vermişti. Calvin'in kendi sözleriyle, bu "korkunç buyruk" çok basit bir şekilde en yüksek yargıç olan Tanrı'nın iradesi üzerine kuruluydu.
Sayfa 257
Takdir-i İlahi
Fransızca ‘predestination.’
iki yıldır parmaklıklar ardında tutulma sebebini sordu. "Etkin lütuftan,"¹ diye cevap verdi Gordon, "Jansenist" olarak görülüyorum. Arnaud'yu, Nicole'ü [Jansenist Fransız İlahiyatçılar] tanıdım. Cizvitler bizlere zulmetti. Bizler papanın diğer piskoposlar gibi bir piskopos olduğuna inanıyoruz. İste bu nedenle Peder de La Chaise [Kralın günah çıkartan rahibi ve özel danışmanı] kraldan beni insanların en kıymetli servetinden, yani özgürlükten mahrum bırakan bir emir kopardı." "Ne tuhaf," dedi Safdil, "rastladığım bütün talihsiz insanlar bu duruma hep papa yüzünden düşmüşler..." ¹Jansenistlerin "etkin lütuf" (Fransızca grâce efficace) anlayışına göre insan iyi olanı yapsa bile kurtuluş ancak Tanrı'nın inayeti ve takdiriyle mümkün olabilirdi. Takdir-i ilahi doktrinini (Fransızca prédestination) savunan Jansenistler, ilahi lütfun bireylerin özgür iradeleriyle yaptıkları eylemlerden bağımsız olarak bahşedildiğine ve ancak az sayıda seçilmişin kurtulacağına inanıyorlardı. Buna karşılık Cizvitlerin "yeterli (sınırlı) lütuf" (Fransızca grâce suffisante) anlayışı özgür irade ile ilahi lütuf kavramlarını uzlaştırarak insanın iyi veya kötü olanı yapma, Tanrı'nın herkese bahşettiği inayetini kabul veya reddetme gücüne sahip olduğunu savunuyordu.
Sayfa 45 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.