Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...Rönesans küçük esnafın ve küçük burjuvanın değil, varlıklı soyluların ve kentsoyluların kültürüydü. Söz konusu kişilerin ekonomik etkinlikleri ve varlıkları onlara bir özgürlük ve bireysellik duygusu verirken, aynı zamanda ortaçağ toplum yapısının sunduğu ait olma duygusu ve güvenliğin yiririlmesine neden olmuştur... E. Fromm
Harika bir topluluktu. Norveç, lsveç, Amerika: Paulsen'ler, Henrysen'ler, Harrison'lar, bütün vasatlar kısacası. Gerçek bir iş­galdi, izlenimciler, bireşimciler, özgürlükçüler, simgeciler. Öz­gürlük, Eşitlik, Kardeşlik. Herkes kendi izm'iyle geliyordu. Bu­nun bir Rönesans olduğunu söyleyebilirdiniz.
Reklam
Sırada Sen Varsın Bayım
Rönesans dönenimi sanatçılarının besin kaynağı Antik Yunan dönemi ve mitolojisi.
Devletin içinde, devlet adına kim ne bok yiyor konusunun bilinmezliği de bizde çok eskiye dayanan, geleneksel bir durum.
Osmanlı'dan beri var olan ve dönem dönem toplanması giderek zorlaşan, yerel başkaldırılara, küçük savaşlara neden olan bu vergi alışkanlığı, çünkü o zamanın da Selim Edes Paşaları, Engin Civan Paşazade'leri var ve vergi onlardan alınamayarak halka sardırılıyor, halktan toplanan vergiler, halka geri dönecekken, Selim Edes Paşa'ya, Engin Civan Paşa'ya aktarılıyor obstrüksiyon fonu üzerinden. Bunların hiçbirini Özal icat etmedi, Osmanlı'dan beri var bu halktan toplayıp, Lagara Paşa'ya kese kese altın hibe etme dangalaklığı.
Televizyonlar o kadar sinirsel yıpranmaya yol açıyor ki, dikkat edin, artık güvercinler bile antenlere tünemiyorlar.
Reklam
Çehov oyunlarını güldürü olarak yazmış, Stanislavski bu oyunları müthiş dramlar olarak sahneye koymuş. Stanislavski'ye inat bu eserleri güldürü olarak sahneleyenler ise pek başarılı olamamış. Bir ince ayar eksikliği söz konusu. Elbette bir Kemal Sunal filmi değil, "Vişne Bahçesi" Ama düşünürseniz ne kadar gülünçtür içinde bulundukları geminin yavaş yavaş batışını farketmeden yaşayan Çehov'un küçük insanları. Dramatik olan geminin batışı, Çarlık Rusyası'nın çöküşüdür. Ama çöküşü bilinçsizce yaşayan kahramanlar ve durum çok gülünçtür. Çehov'u da Çehov yapan bu ince denge galiba. Yazdıklarının bir güldürü tiyatrosu olduğunu, defalarca söyletniştir Ausburg'lu temiz aile çocuğu Bertolt Brecht. Sanki, bir türlü istediği biçime sokamadan ölüp gittiği tiyatrosunun, ardından ne denli salak biçimlerde sahneleneceğini hissetmiş gibi.
Aydınlanma hareketinin ikinci ekseni Antik Yunan’dır. Antik Yunan dili, simgeleri, edebiyatı, kimi tarihsel olayları ile, Yunanca konuşanlar arasında yüzyıllardan beri hep var olmuştu. Ancak Rönesans ve Aydınlanma hareketiyle, Batı Avrupa’dan kaynaklanan yeni bir dürtü ile, Eski Yunan, (kendilerine Rum yada Grek/Grekos diyen Yunanca konuşan Ortodokslar arasında) yeni bir anlayış, yeni bir heyecan ve ilgi alanı doğuracaktı: Antik Yunan’m keşfi, araştırılması, taklit edilmesi.Yunan Aydınlanma hareketinin zamanın hiz kazanan ulusçu anlayışı ve romantik felsefesi ile yakından ilişkili olduğu açıktır. Zaten dil konusunda anlaşmazlık iki karşı kutup arasında değil, aynı romantik hareketin iki farklı yaklaşımı, arasında yer almıştı. Kimileri halkı idealleştirerek halk dilini en üstün dil sayarken, ötekiler, romantik anlayışın öteki öğesini temel sayarak, “eskilere”, “kökene”, “saf’ olana yönelip Antik dili savunmuşlardı. Bu romantik hareketin dışında kalanlar, her halde Bizans ve din dilini savunanlar olmuştu. Bütün bu aydınlanma hareketi, aynca, bir ulusun doğuşu işlevi olarak da görülebilir. “Eğitim” ise bütün bu yaklaşımların motor gücüdür. Amaç yeni bir dünya, yeni bir ulus kurmaktı; ve bu ancak insanın bilinçli çabası ile, yani eğitimle gerçek­leşecekti. Belki zamanın en belirgin özelliği bu “bilinçli çaba” anlayışı idi.
Fakat kilise her ne kadar onlann gözünde İslam'ı alabildiğine çirkin göstermişse de İslâm'dan nefret edip uzaklaşmakta haklı değildirler. Çünkü onlar, Rönesans'ın, kilisenin bağlamış olduğu zincirlerden "aklı" kurtarıp özgürleştirme ve kayıtlardan kurtulmuş araştırmaya yönelme temeline dayandığını iddia ediyorlar. Gerçekten bunu yapmış olsalardı, kilisenin İslâm aleyhtarı propagandalarının yalan olduğunu açıkça ortaya koyar, onun gerçek şeklini öğrenir ve ona girerlerdi. Fakat onların "özgürleşmeleri" gerçek bir özgürleşme değildi. Onların bu halleri, kilisenin yaptıklarına aşırı bir tepkiydi. Bütünüyle dinden nefret edip uzaklaşan fakat hakkı bilmek için temkinli davranmayı da arzulamayan bir haldeydiler.
Sayfa 107Kitabı okudu
Descartes, kendi yöntemini, bilgi alanında yeni bir eşitlikçiliğe kapı açan bir yöntem olarak görür. Metod Üzerine Konuşma'nın yayımlanmasından kısa bir süre sonra yazdığı bir mektupta, yöntem konusundaki düşüncelerinin, kendisi.ne, "kadınların bile" kendisinden bir şeyler öğrenebilmesini dilediği bir kitapta toplanmaya uygun
Reklam
Apollon ve Daphne ile İmparator ve Kral Taçları
Apollon, Peneus'un kızı Daphne'ye aşık olur ama Daphne yüz vermez.. Daphne bir gün ormanda gezerken Apollon çıkar karşısına.. Kız korkar ve kaçmaya başlar.. Kovalamaca uzun bir süre devam eder.. Apollon vazgeçecek gibi değildir ve giderek yaklaşır Daphne'ye.. Güzel kız sonunda Toprak Ana Gaia'ya dua eder.. Toprak Ana, kızın çaresizlikle dolu dualarını, çığlıklarını duyar ve Daphne'yi anında bir ağaca çevirir.. Toprak açılır, kızın ayakları toprağa saplanıp kalır ve kök salmaya başlar.. Saçları filizlenir, parmakları dallara dönüşür..Peri kızının gövdesi ağaç kabuğu görünümü aldığında Apollon, onun sıcak kalbinin hâlâ attığını duyar ve ağaç yapraklarından bir taç yapar.. Çoğu imparator ve kralın taçlarını defne ağacı yaprakları ile dallarından yapması bundandır..
Sayfa 203Kitabı okudu
Roma ve Caravaggio
Roma'nın zengini çok zengin, fakiri çok fakirdir.. Zengin insanların çoğunu din adamları oluşturuyordu.. Kardinaller ve diğer üst rütbeli din adamları her şeye olduğu gibi sanata da yön veriyorlardı.. Roma'da din adamlarının görmezden geldiği, muazzam ölçüde fakir bir halk yaşıyordu.. Sokak aralarında rahatça suçların işlendiği, her an ölüm tehlikesi ile karşılaşabileceğiniz Roma'nın tenha bölgeleri pek çok sanatçı gibi Caravaggio'nun da mesken yeri haline gelmişti..
Sayfa 133Kitabı okudu
Aziz Antonio'nun Istırabı
Amaç basittir: Az insan, çok huzur.. Çünkü insanlardan uzak durursanız günahlardan da uzak durursunuz..
Friday
İskandinav mitolojisindeki Tanrıça Freya, kedi şekline bürünebiliyordu ve cuma günleri de bu tanrıçaya adanmıştı.. İngilizcede cuma gününe verilen Friday, Freya's Day in kısaltılmış hali buradan gelir..Pagan Vikingler için cuma kutsal gündü.. Sonraki dönemlerde Hristiyanlık, orta-çağı karanlığa, cahilliğe ve batıllığa gömdüğünde Freya şeytan, kediler ise kötü ruh olarak ilan edildi..
1.500 öğeden 15bin ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.