Evet o benim, aşkınla çıldırıp Leylâ adını bütün dünyaya duyuran Mecnûn. Benim o, ben Kays... Hani okula gitmiştik birlikte de, hani birbirimizi okumuştuk kitap diye. Hani mektuplarını bulutlar, kokunu seher yelleriyle göndermiştin bir zamanlar bana. Hani senin uğruna savaşlar çıkmış, benim olmanı isteyen Nevfel ile senin olmayı isteyen îbn Selam'ın bahadır yiğitleri kanlarını akıtmışlardı kızgın kumlara. Hani en sonunda hiç kimsenin olmadığı bir yerde, üzerinde kefen ile randevu vermiştin bana da, daha bedenin soğumadan gelip yetişmiştim yanına. Hani adımıza âşıklar yemin eder olmuşlardı. İşte o benim, Kays, senin mecnûnun, uğrunda çıldıran Kays!
Suç Duyurusu
...içişleri bakanı teoman ünüsan, istanbul emniyet müdürü orhan taşanlar, yardımcısı kelam bayrak, ve eyüp kapalı spor salonu'ndaki polisler hakkında, kasten adam öldürmek, cürüm işlemek için memuriyetlerini kullanmak, cürüm işleyenleri saklamak, suç işlemeye tahrik, iş ve çalışma özgürlüğünü tahdit, kişi özgürlüğünden mahrum etmek ve memuriyet ve mevki nüfuzunu suistimal etmek suçlarından suç duyurusunda bulunuldu...
Sayfa 83 - evrensel yayınları temmuz 1997 basımındanKitabı okudu
Reklam
. Tanganika Roportajı (Mektuplar-10/04) Dar-es Selam'a belki kuşlar gelir İstanbul'dan, Moskova'dan kuşlar nerelerden nerelere gitmez ki! Ama bu toprağın dalına konan Moskovalı ilk uçak bizimkisi, İlk İstanbullu ben. Duydum afrika'nın kokusunu, büyük kara Afrika'ının: iri bitki, iri hayvan, iri güneş, iri yağmur, iri yıldız
Sonrası malum Kol düğmeleri.. ince ruhlu şair :)
Bizim o gençlik yıllarında nedense kendimizden daha büyük bayanlara karşı ilgimiz vardı, kazara karşı cinsten bir cins-i latif hanımefendi bize gülümseyince biz balta olurduk. İşte böyle bir durumda İstanbul ilimizde bir afetin bana bakacağı tuttu, balta olmuştum tabii ki. Kadıncağız bana 'Evladım sen daha küçüksün..' velhasıl kelam yurt dışına çıkarken bana bir çift kol düğmesi vermişti.
“... Hatta sizin tarihinizde, toplumun üstünde sivrilmek için bir idealist olmaya bile lüzum yoktur. Sizde idealizm, sadece bir vasıtadır, hatta lüzumsuzdur. Çünkü sizde, her kafasına veya kılıcına güvenen insanın yolu, her ülkeden daha kolay elde edilen bir iktidar postudur. Aklı başında ve gücü kuvveti yerinde bir delikanlı, İstanbul’a bir devşirme olarak mı gelir. Bir medresede fıkıh, kelam mı tahsil eder. Yoksa, bir savaşta mı sivrilir? Gayesi hemen bir yolunu bulup, mertebeleri hızlı hızlı geçerek sarayın, yani iktidarın kapısına çırak olmaktır. Ondan sonra padişahın en sadık kulu odur. Sizin hemen bütün tarihiniz, saray kapısına postu seren kapı kullarıyle, o kapıya postu sermek isteyen, fakat oraya erişemeyen Celaliler arasında geçen bitmez tükenmez kavgalardan ibarettir. Bunun öyle olması da lâzımdı. Çünkü sizde saray dışında asalet olmadığı, toprak tasarrufunda istikrar bulunmadığı, tımarlar, zeametler daima ve sarayın emri ile elden ele geçtiği için, herkesin gözü, bunlardan birinin kenarına mümkün olduğu kadar sağlamca yapışmaktaydı. Bu da ancak iktidara yanaşmakla olurdu…”
Sayfa 187
Gülen hem toplumdan hem de CHP örgütünden önce, CHP'nin adayının kim olacağını biliyordu! Konuşmada Karaca, Gülen'e şunları aktarıyordu: "Aydın Ayaydın geldi. O Genel Başkan Yardımcısı CHP'de. Selam ve hürmetlerini iletti. Geçmiş olsun dileklerini illeti. Ve ayrıca Mustafa Sarıgül'ün adaylığı ile ilgili 'Sarıgül başvurusunu yaptı, Genel Başkan'ın cebinde' dedi. 'Ayın 3'ünde de adaylığı parti meclisine gelecek, kabul edilecek. Adaylığı kesin' dedi. 'Gürsel Tekin değil' dedi. 'Öyle ortalıkta dolaşan iddialar doğru değil' dedi. 'Kesinlikle Mustafa Sarıgül İstanbul adayı olacak' dedi. 'Bir problem yok' dedi. Böyle bir bilgi söyledi, konuşurken."
Reklam
723 öğeden 621 ile 630 arasındakiler gösteriliyor.