Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"bir pazartesi günü idi. günler, şu garip günler! uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi. yap bakalım hesabını!.. hey gidi pazartesi hey! kaldı on altı saatin. bir saat kavgaya say, bir saat konuşmaya, iki saat yürümeye, yarım saat düşünmeye koy,
Sayfa 80 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Ben hiçbir milletin geleceğinden kâhinâne bir şekilde bahsetmeye muktedir biri değilim. Çünkü kâhin değilim. Ancak sizlere tek boyutlu zamanda, ilah ile çok boyutlu bağlar kuran bir milletten, rûhânîlerden bahsedeceğim. Her yerde dünyaya getirilebileceklerinden habersizdim. Ben sadece Müslüman ülkelerde onlara rastlayabileceğimi sanırdım. İki
Reklam
Kırık Ayna M.Minovi'ye Bir çift lacivert mahmur gözü, bir tutamı hep yanaklarına sarkan kumral saçlarıyla Odette, bahar başında açan çiçeklere benzerdi. Saatlerce zarif ve soluk profiliyle pencerenin önünde oturur, bacak bacak üstüne atıp roman okur, çorabını yamar ya da dikiş dikerdi. Hele hele kemanla Grizri'nin valsini çalarken kalbim
Neyse ki bunun istisnaları da vardı, çoğunlukla sessizce acı çektiğin ve tüm engellere karşın içindeki sevgi ve iyiliğin birleşik güçleri beni etkilemeyi başardıkları zamanlar da vardı mesela. Bu gerçekten de çok az oluyordu, ama oldukları zamanlar ise muhteşemdi. Mesela seni sıcak yaz öğlenleri dükkânda, dirseklerini tezgâha dayamış, bitkin bir şekilde başını sallarken gördüğümde ya da pazar günler yaz sıcağında soluk soluğa koşarak eve geldiğinde ya da bir keresinde annem çok ağır hastalandığında ve seni gözyaşları içinde titreyip sırtını kitap rafına verdiğini gördüğümde, son kez hasta olduğumda ve senin sessizce Ottla'nın odasına gelip bana baktığında ve dalgın bir şekilde bana elini kaldırıp selam verdiğinde... Böylesi zamanlarda arkama yaslanır, mutluluktan ağlardım ve bu satırları yazarken yine ağlıyorum.
Bir pazartesi günüydü. Günler, şu garip günler! Uykumuzun içinde saatleri başlayan günler! Uyandığımız zaman üçte birini arkada bırakmışızdır başlayan günün, kaldı mı üçte ikisi... Yap bakalım hesabını! Hey gidi pazartesi hey! Kaldı on altı saatin. ...Yazı makinelerine, kalem tutan parmaklara, neşterlere, ilaçlara, selam vermeye, kitap okumaya, iki kadeh içmeye... Vakit mi kalıyor insanoğluna? Bunu yaparsan onu edemiyorsun. Kimine dar, kimine bolsun pazartesi! Pazartesi! Sanki pazar bir şeymiş de onun bir de yarını, ertesi var. Ertesi günü yapacak işlerin içinde hep aynı olanı bir yana bırakırsak bize saat olarak ne kalır? Geç git pazartesi sen de!... Sende de iş yok!
Sayfa 79 - İş Kültür(79,80,81 ve 82. sayfalar hep pazartesi:)Kitabı okudu
Ankara, o zamanlar avuç içi kadar bir yer. Yenişehir'in can damarı A tatürk Bulvarı. Bulvarı bir baştan bir başa yürüdünüz mü sağa sola selam vermekten yorulursunuz. Herkes, herkesi tanır. İşte o "herkes", Sakarya Caddesi'ndeki Laz bakkaldan ya da Bulvar'daki Trakya mezecisinden alışveriş yapar; çocukları Pekpak Pastanesi'nin
Reklam
Bir hikaye
KARACAOĞLAN’IN DÜNYAYA GELİP DE BAŞINA HAL GELDİĞİ YER Bir memlekette iki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hiç evladı yoktu. Halleri müsait idi. Bir gün o iki kardeş birbirine dediler ki: — Bizim evladımız yok. Cenabı Allah’a yalvarsak da bize evlat verme’ m’ola? dediler. “Yarabbi, bize birer evlat ver,” dediler. “Zenginlik verme evlat ver. Sonra
Osman Baturun yüce ruhuna yüzbin selam
Osman Batur, Urumçi'de Çin Komünist devrimcileri tarafından "karşı devrimcilikle" suçlanarak 29 Nisan 1951 tarihinde bir Pazar günü kurşuna dizilmek suretiyle şehit edilmiştir. Petrov'a göre metal bir kafesin içine konulan Osman Batur herkese ibret olsun diye Urumçi sokaklarında dolaştırılmıştır.“ Osman Batur'un şehit edildiği gün 25
BİR KİMLİK VAKASI "Sevgili dostum," dedi Sherlock Holmes, Baker Sokağı'ndaki evde ateşin karşısında otururken, "hayat, insan aklının düşünebileceğinden çok daha gariptir. İnsan, gerçekte sıradan denen şeyleri çoğu zaman hayal bile edemez. Eğer şu pencereden el ele uçup, bu büyük şehrin üzerinde dolaşarak çatıları hafifçe kaldırıp
Mesela eskiden sıcak yaz günlerinde öğlen vakti yemekten sonra seni mağazada yorgunluktan dirseğini tezgâha dayamış biraz kestirirken gördüğümde; ya da pazar günleri kan ter içinde yanımıza yazlığa geldiğinde; ya da annem ağır bir hastalık geçirdiğinde kütüphaneye tutunup sarsılarak ağladığında; ya da geçirdiğim son hastalık sırasında usulca yanıma, Ottla'nın odasına gelip, ama eşikte durup beni görebilmek için için yalnızca boynunu uzattığında, ama saygıdan yalnızca elinle selam verdiğinde böyleydi. Böyle zamanlarda yatağıma uzanıp mutluluktan ağlardım ve şimdi bunları yazarken yine ağlıyorum.
117 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.