Bu bildiğiniz aşk hikâyelerinden değil. Mevlana ile Şems-i Tebrizi aşkını ve büyük buluşmasını anlatıyor. Kitabın tekniği de çok etkileyici içerisinde birden fazla dönemi paralel işliyor. Günümüz Abd’sinde yaşayan bir yahudi aile ile 13.yüzyıl Konya’sındaki şems ve Mevlana arasında gidip geliyorsunuz.
Kitapta, yazar, zamanımızdan 13. Yüzyılda yaşanmış olan tasavvufi bir aşk hikayesini ve bunun günümüzde sebep olduğu dünyevi bir aşk hikayesini, birbiriyle bağlantı kurup, başarılı bir şekilde kurgulayarak bize anlatıyor. Tabii ki bu anlatımında, sık sık gidip gelmeler ve şahısların kendi ağızlarından yazdıkları metinler vasıtasıyla gerçekleştiriyor. Bu arada da bol bol tasavvufi mesajlar veriyor. Tasavvufi bir içerik fakat çok etkileyici ve akıcı. Lise zamanlarında alıp okumaya fırsat bulmadığım ve yıllar sonra tekrar karşıma çıkıp okuduğum bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim.
Aşkın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındadır, merkezinde, Ya da dışındasındır, hasretinde…
İyi Okumalar!
Sevgilerimle
~~~~~~~~~~KİTÂB-I AŞK~~~~~~~~~~
Türk ve Dünyâ Edebiyatı’ndan aşka, sevdâya, muhabbete dâir alıntılar... Katkıda bulunmak arzu eden sevgili okurlar davetlidir; lütfen buyrunuz!..
1
Sevgiliye sadakatin özü ve özeti, aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir...
Kitab-ı Aşk, İskender Pala
Bazen, uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için,
Bazen, hatırlamak gerekir hatırlanmak için,
Bazen, ağlamak gerekir açılmak için,
Bazen, anmak gerekir anılmak için,
Bazen de susmak gerekir duymak için,
Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, İki ağzın ve bir kulağın olurdu.
Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek!
Eğer susarsan, konuşman daha
Şems ile Mevlânâ biri birini tamamlayan, biri birinden renk ve ışık alan iki irfan hazinesidir. Her ikisi de aşk ve hakikatla dolu; madde ve mânâ âleminin sırlarına ermiş üstün vasıflı birer Allah velîsidir.
Mevlâna, Şems-i Tebrizî'yi tanımadan önce kendini sanata ve şiire vermişti. Şems-i Tebrizî'yi tanıdıktan sonra uyandı, şiirin hiçliğini anladı. Kalemini kırdı. Diyor ki: "Utarid gibi deftere düşkündüm. Ediplerin hepsinin üstünde yerim vardı. Sâkînin bir levhayı andıran yüzünü görünce çıldırdım. Kalemi kırdım." Vakıa ondan sonra Mevlâna kalemini kırmadı. Yine şiirler yazdı. Çünkü büyük fikirler güzel söylenir. Değişen şu oldu ki bundan sonra Mevlâna şiiri ve sanatı din ile ilhamın emrinde bulundurdu, onlara hizmetkâr yaptı. Sanat onun dini yaşayışının bir tecellisinden ibaret oldu.
Kitapın ismi şems-tebrizi ve Mevlana olmasına karşın,içeriği pek bu ikilinin üstünde durmuyor.112 sayfa olan kitapta yarısına kadar Mevlana'nın babasından bahsediliyor.Daha sonra ki kısmında Mevlana 'nın Şems'ten önceki durumları kısaca anlatıyor.Ancak son 20 sayfasında bu ikiliden bahsediliyor.Konu Mevlana olunca insan,çok edebi bir icerik bekliyor,ama kitap; çok sade ve yalın bir dille yazılmış.Okuduğuma pişman mıyım? Hayır tabiki de.Birçok tarihi olayı kitaptan öğrendim.Keşke bu bir tarih kitabı şeklinde yazılsaydı....Herkese iyi okumalar
Gel ey sevgili
İstersen yar ol gel
İstersen yara
Ne gönlümün derdini sor bana
Ne sararan yüzümü sor
Ey gönlümün sol yarısı
Aklıma koydum seni aklım almadı
Kalbime koydum seni ,sana doymadım
Arşımın aşkı yar
Aşk sandığın kadar değil yandığın kadar!