Senin gittiğin yere kimsenin gitmediğinden emin olmak için
Saçlarımla izlerimizi örttüm
Güneş adamız,yatağımızın üzerinde battı
Gece geldi
Yankıları içine alarak
Biz birbirimize kenetlenmiş şekilde karaya çıktık
Mumlar, dalgaların sürüklediği bizi aydınlattı. Gözlerin
Tutabileceğim sözlerden korkuyor
Söylemediğimiz yalandansa
Dile getirdiğimiz gerçeğe üzülüyor
Dibe, dibe dalıyorum
Senin için geçmişimle savaşıyorum
Artık ikimiz de aşkın tohumunun acı olduğunu biliyoruz.
Artık ikimiz de bu aşk için yaşayacağımı
Ve bu aşk için öleceğimi biliyoruz.
Ey gözlerinin rengi bütün ruhumu sarsan!
Gönlümde bugün açtı siyah renkli çiçekler.
Bir gün beni rüzgârlara kalbinle sorarsan
Can verdi senin uğruna çoktan diyecekler.
Tâ kalbe giren gözlerinin şûlelerinden
Gel sevgili, gel sen bana bir semli kadeh sun!
Hiç titretmemiş kalbimi oynattı yerinden,
Oynattı evet sendeki baş döndüren efsun!
Ey gözleri hançer gibi keskin dişi kaplan!
İster bana aşkın bütün âlâmını çektir.
İster beni öldürmek için sineme saplan.
Ölsem bile aşkım seni takip edecektir.
Dua da bir gayrettir…
Sonucunu, olmayacağını bilsem de Allah için dua ettim…
Dua etmek; “ben hiçim, sen her şeysin, ben senin en olmazı yaptırabileceğini, en olmazı oldurabileceğini biliyorum,” demektir…
Yaratan ile yaratılan arasındaki ilişkiyi idrak etmektir… Peygamber efendimizin dediği gibi: “yer gök dua’dır”
Allah bizim sesimizi duymak istiyor…
Sadece sana yalvarmanın ve seninle konuşmanın zevkine varmak için dua ediyorum…
Çünkü benim kendim için istediğimden, senin benim için istediğin daha üstündür…
Dua ediyorum, çünkü benim Allah’ a ihtiyacım var…
“Kaderim de varsa, sen benim için istiyorsan, hayırlıysa benim için lütfet Allah’ım…”
Kaderin neticesi olarak, duayı içimize koyan Allah’tır…
Allah her duayı kabul eder… Ama bazı duaları merhametinden dolayı kabul etmez…
Çünkü o dua bizim için hayırlı değildir…
Birçoğunun da zamanını bekler ve zamanı gelince duayı kabul eder…
Aşkın farklı tanımlanma şekilleri vardır. Tasavvufa
göre “aşk”, Allah’a ulaşma yolculuğundaki en önemli
“kılavuz his”tir. Sufiler, Allah’a ulaşmada aklın yetersiz
olduğunu hatta aklın sınırlandırıcılığı nedeniyle ona
ulaşmayı zorlaştıracağı görüşündedirler.
Allah “ Ben gizli bir hâzineydim, bilinmeyi arzu ettim, âlemi yarattım!” buyurur. Sufılere göre ilahi aşkın kaynağı bu bilinme arzusudur.
Bir gün birisi Mevlana’ya “Ben seni seviyorum, diğerlerini de senin için seviyorum...”
Mevlana ona şu cevabı verir:
“Eğer bu diğerlerinden maksadın Şems ise bu iyi
Ama eğer beni onun için seversen bu daha iyi, sevgiliden başkası sevgiliye uyuluş için sevilir .”
İçinde ne var senin ? Bazı çocukça kavramlar, birkaç az pişmiş duygu, çokça sindirilmemiş güzellik, koskoca ve kapkara bir cehalet , aşkla yanan bir yürek ve aşkın kadar büyük, cehaletin kadar nafile bir tutku.
"İstiyorsun ki, onun üzerinde hiç kimsenin, belki babasının bile bir sahip olma hakkı olmasın; o ancak senin olsun. Sonra bu bencil aşkın katlanamayacağı ufak bir şey gördüğün zaman ona düşmanlık duymaya başlıyorsun, düşman oluyorsun. Zaten aşka kin kadar yakın bir duygu yoktur...
(Böyle bir durum olunca) gözyaşlarını salıveriyorsun; kendine bir aşırı acı ve yas ortaya çıkarıyorsun. Zaten kadınların hepsinde var olan bir bahtsız olmaktan zevk alışla, kendini zorla mutlu görmeye çalışarak, o acılıktan sanki bir haz duyarak kendine yazık ediyorsun..."
"Derin öfke sorunları gün yüzüne çıkıp
senin sevgi hislerini gölgede bırakabilir. Aşk belki de hala oradadır, sadece görünürlüğü engellenmiştir. Bu çok sık olur. İnsanlar aşkın öldüğünü düşünürler. Aslına bakarsan, öfke bazı şeylerin hala hayatta olduğunun işaretidir."