Seni uzaktan sevmem. Seni kısmen istemem, hepten isterim. Aklınla, bedeninle, ruhunla benim olmanı isterim. Seninle olmak istiyorum. Sonsuza kadar birlikte olalım istiyorum.
Asırlar öncesinden kaybetmiş gibi, araya araya zor bulmuşum gibi derin bir hasretle, heybetli bir sarılmaya ihtiyacım var sana. Seni sarmak, sanki kollarımın arasında küçücük kalmış, ama koskoca kainatı sığdırmış gibiyim. Her cümlen derin bir mana taşıyor bende. Dilinden dökülen her söz, ya yara açıyor ya da şifa oluyor. Yara da olsa şifa da olsa sen layıksın. Gönlümün tahtında dizginleri elinde tutan sana tutsak olmak benim özgürlüğümdür. Senin nefesin, benim yaşamımı sürdürüyor. İster yar ol ister yara, lütfun da başım üstüne kahrın da... Bu bağlamda seninle olan bağımızın derinliği, kelimelerle ifade etmek zor olsa da, içtenlikle paylaşıyorum: Sen, varlığınla benim için hayatın anlamısın, tıpkı bir nehrin kıyısında huzur bulan yolcu gibi, seninle olan bağım da huzurumun kaynağı.
"Alemde tek olan, eşi bulunmayan sevgilimle "tek mi,
çift mi" oynadık.
Bana: "Tek mi istersin, çift mi? .. " dedi.
Ben de: "Seninle çift olmak ve bütün alemden tek kalmak isterim." dedim."
"Seninle dünyamın sınırlarını yeniden genişletmek de var.
Bilmediğim topraklarda tamamen yok olmak da var
Yeterince ilerlemeyen bir şey var işte
Hatıraların geriye gitmediği yerde"
Senden önce kitaplarda arıyordum derinliği, kitaplardan utanıyorum.
Sen bütün kitaplardan daha derinsin.
Sana yazdığım mektuplardan utanıyorum,
kendi kendini oku.
Karanlıklardaydım.
Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor:
bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı...
Karanlıklardayım.
Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve
... seninle ilgili olarak, bunu niye yaptı diyeceklerdir; onca sıkıntı, onca çarpıntı niyeydi, onca kaygı ve onca heyecan niyeydi; benimle ilgili olarakta, niçin konuştu ya da sustu, niçin onca zaman sadakatle bekledi, o baş dönmesi, onca şüphe ve onca işkence niyeydi, niye o adımları attı ve o kadar adım attı. Ve ikimiz hakkında da: Niye çatıştılar, niye onca çaba gösterdiler, bakmak ve sakin olmak yerine niye savaştılar, niye görüşmeyi ya da görüşmeye devam etmeyi beceremediler, onca rüya ve o sıyrık, benim acım, benim sözüm, senin ateşin ve onca şüphe, onca işkence niyeydi?
Hiçbirimiz dış koşullarımıza ve iç koşullanmalarımıza mahkum değiliz. Bugüne kadar bildiklerimiz bizi şu anda olduğumuz yere getirdi, daha iyi bir yerde olmak istiyorsak, yeni bir başarı zihniyetine geçmeliyiz.