Canan Tan - Yüreğim Seni Çok Sevdi
Yine duygu yüklü bir Canan Tan eseri. Piraye ile kendisine hayran kalmıştım. Bu hikayede Piraye’yi anımsatmıyor değil hani, üniversite aşkı, erkek egemen toplum, aile baskısı gibi…
Aslı, bir üniversitede doktorasını yapmakta ve son zamanlarıydı tezi için. Bursa’da olacak bir konferans için rektör Aslı’yı görevlendirmek istedi, biraz tedirgin ve geçmişin düşleriyle gitmeme cevabını vermek üzereyken o ismi listede gördü. Murat…
Peki bu duruma nasıl geldi Aslı, o şehre neden kırgındı? Neler yaşanmıştı?
Murat… Okulun ikinci yılı hayatına giren ama öncesinde temeli atılmış bir ilişkiydi sanki. Nazım Hikmet şiirleri miydi ona yaklaştıran, yoksa tavladaki heyecan dolu vakitler mi? Peki uzaklaştıran neydi?
Okuyalım, öğrenelim….
“Beğenmek kolay, sevmek zordur çünkü. İz bırakacak şeylerin yaşanmasını bekler sevmek.”
“Sahiplenme, aşkın vazgeçilmezidir. Sevdiğinin yalnızca sana ait olmasını istersin. Doğaldır, aşkın kitabında böyle yazar. Ancak, sahiplenen insan, aynı güçle sahiplenilmeyi de bekler.”
“Ayrılık; hüznü, acıyı, özlemi, gözyaşını içinde barındıran çok özel bir sözcük.”
_UYUYORSUN! Rüyadasın. Gece gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık bazen de kapalı gözlerle. Hakikat değilsin. Rüya gören bir zihin, hakikati göremez ve hakikati de bir hayale dönüştürür. Gerçekle yüzleşirsen gerçek, hakikate dönüşür; kaçarsan yalanlar içerisinde yaşarsın. Uyan! Uyanık ol. Uyanık olmak hedeftir. Sessizlik içinde düşünerek
Hepinize merhaba arkadaşlar. Son zamanlarda birçok şiir kitabı okuyup sizlerle paylaştım. Bu seferki okuduğum şiir kitabı gerçekten diğer kitaplara nazaran farklıydı. Özenle seçilmiş kelimeleri ile dizelerde Meki Ekin âdeta dans ettirdi. İçindeki o duyguyu yeri geldi coşkulu, yeri geldi hevesleri kırık ve yeri geldi umutsuzluk içinde aktardı.
Bir ırmağın kenarında güzeller güzeli Daphne(Defne)'yi gören Zeus'un oğlu, Işık Tanrısı Apollon, Defne'yi görür görmez aşık olur ve onunla konuşmak için Defne'ye yaklaşmak ister fakat Defne, Işık Tanrısı'ndan korkar ve kaçmaya başlar. Defne kaçtıkça Apollon aşk cümleleri söyleyerek Defne'ye ulaşmaya çalışır. Bir süre
Toprağa düşmek zanneder insanlar ölümü... Oysa zamanın bitmesi demek değil, anlamını yitirmesi demektir sadece... Acele ederken ölür insan. Acele ve telaş, sana en sevdiğinin yüzünü bile göstermez. Yanından geçer gidersin evladının. Sevdiğinin gözlerine kör eder seni. Çalar hayatın sihrini... Uyanırsın bir çalar saatle sabahları... İşe gitmek için acele edersin... Bilmezsin ki bir çalar saat, çalacaktır yaşamının tüm sihrini... İsmi de buradan gelir zaten... Bunca acele, bunca telaş ne için?
Bu kitap hakkında mutlaka konuşmam gerektiğini hissettiğim için yazıyorum.
Ahmet'in bazı huylarına çok sinir oldum ve eğer kendimi gazeteci kızın yerine koyacak olsam kendimden yaşça büyük, tuhaf takıntıları olan ve beni evinde daha uzun süre durdurmak için çabalayan bir erkeğe asla güvenemezdim, hele ki o babam yaşındaki erkek benim gençliğime ve güzelliğime aşık olduysa.
Kitabın ismi ile konusu o kadar da uyumlu değil zira kardeşinin hikayesini anlatmaya 100.sayfada başlıyor. Öncesinde sanki bir cinayet romanı okuyorsunuz. Mehmet'ten öncesi ve sonrasını bağdaştıramadım hele o son...
Mehmet'in hikayesi gerçekten şaşırtıcıydı. Livaneli bu sefer AŞK'ı bambaşka bir açıdan ele almış. Bana göre takıntı,kendini soyutlama,sağlıklı düşünememe evresidir bu. Çünkü gerek Ali'nin kızı yaşındaki karısı Arzu'nun uygunsuz hareketlerine tamah etmesi, gerek Mehmet'in hayatını karartan kadına sevdiğinin yerini söylemesi için ayaklarına kapanacak hale gelmesi, gerekse Ludmilla'nın şaşırtıcı itirafı alışılagelmişin dışında bir aşk.
Kitapta en sevdiğim ise Ahmet'in rüyasında gördüğü, o zamana kadar bir parça da olsa yediği hayvanların tamamını görmesi ve o hayvanların Ahmet'i kınaması...Bir ara vegan mı olsam diye düşündüm, gerçekten etkileyiciydi. Adeta kamu spotu gibi aktarılmıştı.
3.Kısım yani Karar kısmı beni çok şaşırttı ve etkiledi cidden. Hiç böyle beklemiyordum sonunu.
Cemile Aktemur
Merhabalar
Yetimhanede büyüyen Sisa nın hayat hikayesini okuduğum eserde,Sisa nın yanlızlığına sahit olmak beni hüzünlendirdi
Yanlızlığına ortak olan can arkadaşı Nesli,ana rahminde kaptığı mikrop sonrası,on sekiz yaşında yaşama veda ederNesli nin gidişi,Sisa yı darmaduman eder.
Kan bağı olmasada can bağıyla birbirine
_1-Sirius (Köpek yıldızı, Akyıldız, αlfa Canis Major): Yakıcı anlamındadır. Büyük Köpek Takımyıldızı’nda, Canis Majoriste yer alır. Sirius, biri beyaz cüceden oluşan ve birbirleri çevresinde 49.9 yılda dönen bir çift yıldızdır. Güneş'e 8,47 ışık yılı uzaklıkta ve güneşin iki katıdır. Aydınlatma gücü Güneş'in 25 katıdır. Siriusun yaşı
Yeni bir haftadan selam herkese Sisa'nın anlamını biliyor musunuz? Ben bilmiyordum. İsmi Sisa olan genç kız da çocukluğundan beri bilmiyordu adının anlamını . Çünkü ona neden bu ismi koyduklarını, isminin anlamını söyleyecek anne ve babası yanında değildi . Sisa çocuk esirgeme kurumunda kalan çocuklardan birisiydi. İnatçı, güçlü durmaya gayret eden bir çocuk . Karakteri ile diğer çocuklardan farklıydı . Bu farklılık onu acılardan korumaya yeterli geldi mi dersiniz
Okurken Sisa ve diğer çocuklar için çok üzüldüm. Özellikle de Nesli .... Sisa ile aynı anneden doğmasalar da kardeşti onlar . Sisa'nın yumuşak tarafı , onu dengeleyendi .
Bir insanın hayatına ne kadar acı sığar diye düşündüm Sisa'yı okurken. Onları koruyup kollaması gereken yurt müdiresi, çocuk yurdunda bulunmaması gereken birinin orada çocuklara yaptıkları, imkansız aşkı ve kimsesizliği ile onu vuranlar ... Neler yaşamadı ki o gencecik hayatında...
Dünyaya karşı kendini korumak için bir kabuk oluşturan, her şeye ve herkese rağmen ayakta durmaya devam eden bir insanın ,Sisa'nın öyküsünü okuyoruz kitapta . Sevmenin , ne olursa olsun sevdiğinin yanında olmak olduğunu Cihan'da görürken , Tülay'ın davranışlarında nelerin olmaması gerektiğini okuyoruz.
İnsanları tanımadan yargılamamak gerektiğini , sessizliği paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu vurgulayan kitapta hepimizin çıkaracağı dersler olduğunu düşünüyorum.
Sisa'nın anlamına gelirsem , kitabın sonuna doğru Sisa ile birlikte öğrendim ben de. Siz de merak ediyorsanın kitabı okumanızı tavsiye ederim
《Vatan Sevdalısı Türk Milliyetçisi Namık Kemal.》
●Öncelikle yazarın gerçek isminden başlamak istiyorum. MEHMET KEMAL. Yazılarıyla keşfedildiğinde "Namık" ismini almış. Anlamı: yazıcı, yazar, katip demek.
●Eserin ilk yayınlandığı adı "Vatan". Eser yayınlandıktan sonra uygulanan yasakla "Silistre" adı ile oynanmış. Yasak kalkınca isim karmaşası ortaya çıktığından "Vatan Yahut Silistre" adı kabul görmüş. Silistre bugün Bulgaristan topraklarına ait şehrin ismi. Merak edenler için silistre kelimesinin anlamı da gemicilikte kullanılan bir düdük çeşidi. Haberleşme, harekete geçirmeyi başlatma gibi işlerde kullanılıyor.
●1853 yılında Kırım savaşında Rus ordusu tarafından kuşatılan Silistre Kalesini korumak amacıyla verilen mücadele tiyatro metni ile anlatılmış. Yazarın da ilk tiyatro eseridir.
●Kitabın konusu vatan sevgisi olmakla birlikte sevgiliye duyulan kutsal aşkı da anlatmakta. İslam Bey savaşta cepheye gönüllü olarak gider. Ardında sevdiğini bıraktığını zanneder. Sevdiği Zekiye Hanım asker kıyafetleri ile bir erkeği andırarak cepheye sevdiğinin yanına gider. Güzel bir gelişme yaşanır.
●Atatürk'ün sözü ile bitirelim. "Benim bedenimin babası Ali Rıza Efendi, duygularımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp'tir." demiş.
●Çok severek okudum tavsiye ederim.
Vatan Yahut SilistreNamık Kemal · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201821,4bin okunma
TEMBİH
Sanatkâr sanatını nasıl sevmez ki? Biz, hiç kuşkusuz, O’nun sanatının
ürünleriyiz. O bizim yaratıcımız olduğu kadar rızkımızın ve
maslahadarımızın da yaratıcısıdır. Allah bir peygamberine şöyle
vahyetmiştir: ‘Ademoğlu! Eşyayı senin için, seni kendim için yarattım.
Senin için yarattığım eşyada kendim için yarattığım gayeyi telef
A etme. Ey
Lise müfredatından hepimizin aklında kalan, edebiyatımızın ilk Türk romanı olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat.
Acıklı olduğu kadar sürükleyici de bir hikayeydi.
Birbirlerini görür görmez masumane bir aşkla birbirlerini seven Talat ve Fitnat'ın aşkını anlatıyor. Fitnat üvey babası yüzünden asla evden dışarı adımını atamayan bir kız. Tek eğlencesi