Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Geçmiş tarihlerde hocam bana badelenmek diye bir olaydan bahsetmişti. Badelenmemin hatırladığım kadarı ile Kur'an-ı Kerim'in El Mürselat Suresi'nin ilk ayetlerinde yazdığını mealen gördüm. Bu ayetlerde Uğur Hoca bana 'Cennete gitmek için benim cinsel organımdan çıkan menimi yutmak lazım' şeklinde söylerdi. Tarikatımızda bu yaptığımız işleme yani hocanın cinsel organından çıkan meniyi yutma işlemine 'badelenmek' denir. Bu konuyu hatırladığım için o gün hocama badelenmek istediğimi söyledim. Biz hocamla birlikte dergâhın sır odasında bulunuyorduk. "Hocamın şalvar donunun fermuarını açtım, cinsel organını ağzıma almak suretiyle kaldırdım. Hocayı bu şekilde boşalttım ve cinsel organından çıkan sıvıyı (meniyi) yuttum. Yani bu şekilde ben de badelenmiş ve bu şekilde Allah'a yakınlaşmış olduğuma inandım. Daha sonra hocamın yanından ayrıldım. Bu badeleme olayı zaman zaman hocamın zorlaması olmadan devam etti."
Sayfa 37 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Biraz cesaret, ama sevginin ebediyeti
“… sonra güvenmek kabuğuyla oynaya oynaya hep kaynattığım bir yaraya döndü. Yıllar geçti gitti. Zamanla yaralarımın kabuklarının kendiliğinden düşmeleri gerektiğini anladım. Ve o yaraların geride bıraktığı izlere bakmayı da bırakmam gerektiğini. Derken, o izlere de alıştım. Herkes gibi. Hepimiz gibi. Kolumdaki aşı, dizlerimdeki sinek ısırıklarının izi gibi bir şey oldu…” “ Bazen böyle bir an “Korkma, ben varım,” diyenlerin bir kısmında bütün kalbimle inandım. Küçük küçük ışıklar yandı kalp bahçemde. Ama sonra herkesin kendi hikayesinde bir başına olduğunu, herkesin çok korktuğunu, “Korkma, ben varım,” cümlesinin “Korkuyorum, elimi bırakma,” anlamına da geldiğini fark ettim. Küçük kalp ışıklarını sessizce kapattım. Korktum ama yine de yaşadım. Korka korka yaşadım. Korka korka sevdim, inandım. Kırıldım, kırdım ‘bir daha asla’ dedim ama yine sevdim. Güvenmek zor iş… Güvenmek pek güzel iş… Korkmamak için birine değil, kendine güvenmeli insan. O acılı sevinç ışıkları kalpte değil, insanın omzunda, saçlarında, tepesinde yanmalı. Bazen çok zor… Zor ama kendi öyküsünün kahramanıdır kendine güvenen insan…”
Sayfa 52 - İclal AydınKitabı okudu
Reklam
Irz düşmanı Hüveytat Aşiretinin Yaptıkları
Hüveytat aşireti, Hıreyşe aşiretinden sonra gelen altı bin çadırlık bir seyyar aşiretti. Disiplini gevşek, halkı sert, yırtıcı, en adi şeylere kadar tenezzül eden hırsızlardandı. Arap aşi­retleri içinde kadınlara el atan ve alçakça soyan yegâne aşi­retti. Bu vahşi ve saldırgan aşiretten gerek Urban-ı Badiye (Çöl Göçerleri) ve gerekse yerli
Güvenmek
Güvenmek ne güzel, ne saf, ne kocaman bir duygu... Ve çocukluğa ne kadar yakışıyor. Sonra "güvenmek", kabuğuyla oynaya oynaya hep kanattığım bir yaraya döndü. Yıllar geçti gitti. Zamanla yaralarımın kabuklarının kendiliğinden düşmeleri gerektiğini anladım. Ve o yaraların geride bıraktığı izlere bakmayı da bırakmam gerektiğini. Derken, o izlere de alıştım. Herkes gibi. Hepimiz gibi. Kolumdaki aşı, dizlerimdeki sinek ısırıklarının izi gibi bir şey oldu... Bazen böyle, bir an, "Korkma, ben varım," diyenlerin bir kısmına bütün kalbimle inandım. Küçük küçük ışıklar yandı kalp bahçemde. Ama sonra herkesin kendi hikâyesinde bir başına olduğunu, herkesin çok korktuğunu, "Korkma, ben varım," cümlesinin "Korkuyorum, elimi bırakma," anlamına da geldiğini fark ettim. Küçük kalp ışıklarını sessizce kapattım. Korktum ama yine de yaşadım. Korka korka yaşadım. Korka korka sevdim, inandım. Kırıldım, kırdım, 'bir daha asla' dedim ama yine sevdim. Güvenmek zor iş... Güvenmek pek güzel iş... Korkmamak için birine değil, kendine güvenmeli insan. O cılız sevinç ışıkları kalpte değil, insanın omzunda, saçlarında, tepesinde yanmalı. Bazen çok zor... Zor ama kendi öyküsünün kahramanıdır kendine güvenen insan....
Sevgilim. Ne muazzam şey hala sevgilim diyebiliyorum. Bugün günlerden cumartesi. Saat hayatımı siktiğin anın üzerinde. Ve ben sanırdım ki bedenler çürütülür, bedenler kirletilir, bedenler çatır çatır sikilir. Sen benim hayatımı siktin lan. Şimdi olan bedenime olsa ne olur. Kirlensin beyaz sandığım tüm çarşaflar. Benim Umudum kirlendi. Göğsümde bir sancı ölümden beter. Can çekişiyorum yalvara yalvara. İnandım. Kırıldım. Ve sike sike sustum. Sana susuyorum ve dilerim anlamazsın.
Benim yüzüm yarım, kalbim iki tane.. Artık özgürüm, öyle yalnızım ki.. Arabamı sağa çekip dikiz aynasında makyaj yaptım. Sana ihanetlerin en büyüğünü hazırladım, en kanlısını; bir gün beklediğin gibi benden.. Bu uzaklıktan düşsem yakalayabilir misin beni? Ne kadar kalabalığım ve ne kadarsın içimde. Gözlerime bakmak istemişti herkes; nah
Reklam
Korksam da dayandım doğdum, karıştım insana ve ayrıldım. Ödedim borcumu kim nasıl ödediyse, o ölçüyle beleş vereni sevdim, kafama göre. Kadın avutarak oynadıysa benimle: gerçekten inandım— hoşuna gitsin diye! Güverteler yıkadım kova kova sularla ahmak adamı oynadım akıllı beyler arasında Emek, gazete,şiir, beyit ve kıta sattım— hangisi kolaydı daha Uysal ipte değil, şanlı savaşta, bazen bunu umuyorum son nefesim yatakta. Nasıl olursa olsun, işte hazır hesap da, yaşadım—mukadderat, zaten benden öncekiler de mefta.
Sayfa 246 - NotaBene YayınlarıKitabı okudu
- " (...) Gustav Jung: 1944 senesinde ayağım kırıldı. Bu şansızlığı, bir de kalb krizi takib etti. Ölümün eşiğinde kendimde olmadan yatıyordum. Oksijen ve kâfur veriyorlardı. Sanırım hezeyanlar ve hayâller o sırada başladı; öylesine güçlüydüler ki, ölmek üzere olduğuma inandım. Hemşire daha sonra bana, “çevrenizde bir ışık oluşmuştu!” dedi ve bunu ara sıra ölmek üzere olanların çevresinde gördüğünü söyledi. Ölümün sınırına dayanmıştım, sanki bir düşte yaşar gibiydim. Her neyse! Garib şeyler olmaya başladı. Fezada olduğumu sanıyordum. Aşağıda, parlak bir MAVİ IŞIK içinde dünya duruyordu. Derin mavi denizleri ve kıtaları görebiliyordum. (...) En azından, ruhun hiç olmazsa bir yönünün yer ve zaman kanunlarına uymadığını gösteren belirtiler var. Benim de hayatımdan örnek olarak verdiğim birçok hatıra, sezgi ve yerle bağıntılı olmayan algılama hâdiselerinin yanı sıra bu tecrübeler, ruhun, yer ve zamana ait sebeb-netice ile ilgili kanunlara uymadığını isbatlıyor. Bu da, zaman ve yer kavramımızın ve bunun neticesi olarak da “illiyet” kavramımızın eksik olduğunu gösteriyor..."
Sayfa 324 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Benim yüzüm yarım, kalbim iki tane.. Artık özgürüm, öyle yalnızım ki.. Arabamı sağa çekip dikiz aynasında makyaj yaptım. Sana ihanetlerin en büyüğünü hazırladım, en kanlısını; bir gün beklediğin gibi benden.. Bu uzaklıktan düşsem yakalayabilir misin beni? Ne kadar kalabalığım ve ne kadarsın içimde. Gözlerime bakmak istemişti herkes; nah
inandığımız yerden kırıldık..
Olacaktı, bugün değilse yarın, inanıyordum, bir gün olacaktı ve o günü görmek istiyordum. O yüzden inandım; inandım işte.
Reklam
Yani bu şekilde ben de badelenmiş ve bu şekilde Allah'a yakınlaşmış olduğuma inandım. Daha sonra hocamın yanından ayrıldım. Bu badeleme olayı zaman zaman hocamın zorlama olmadan devam etti.
Tam 40 gün oldu sen gideli.
Kırk günün ilk gününden başlayayım. Bir sabah uyandım ve sen öldün. Haber bana kuş olup ulaştı. Ecel kuşu diye bir kuş varmış, bilmiyordum. Haberi boynunda kara bir zarfla, o getirdi. Katladığın yerden açıp baktım, “Sevgilim ben öldüm hoşça kal” yazıyordu. Yaşasaydın sana derdim ki; “Yalnız hemşerim, bu haber sevdiğine böyle mi verilir?” O saatten
Büyük Atamızı kaybettikten sonra yazmaya başladığım notlarıma artık devam etmeyeceğim. Kusurlarını bilmeyen, anlamayan, görmeyen kişileri eleştirmek istemiyorum artık. Ben de onlardan biriyim. Seksen beşinci yaşını yakında tamamlayacak bir insan, ipek böceği gibi kozasına sığınmalı, son iplikleri kendi manevi dünyasının üstüne sarmalı. Bugüne kadar yazdıklarım, memleketimin insanlarına ve içinde yaşadığım topluma bazı gerçekleri öğretebilirse, yaşamımı boşa geçmemiş sayacağım. Hayatta hangi işe başlamışsam orada en büyük sorumluluğu yüklendim ve görevimin bittiğini görünce de istifa ederek ayrıldım. Yaşadığım günlerin notlarının da bir yerde kesilmesi gerekirdi. Bundan sonra okuyarak ve düşünerek yaşayacağım, insanlar arasında bir misafir gibi dolaşacağım, bir uzun yolculuk öncesinin heyecanlarını yaşayacağım. Bundan sonra artık sadece kendi sesimi duyacağım, kendi içime kapanacağım. Yaşadığım zamanı, insanları ve bütün geçmişi ile insanlığı sevdim ve insanlığa inandım. Bu satırlar, o sevginin ve inancın bir borç ödemesidir.
Sayfa 291Kitabı okudu
İMAGE...
İmage: Şekil, suret, tasvir, heykel, put. Fikir, hayâl, timsal. Bir kimse hakında toplumun kanaati. Işınların etkisi veya mercek vasıtasıyla meydana gelen şekil, görüntü, hayâl. Tasvirini yapmak, yansıtmak. Aksettirmek (ayna). Hayâl etmek, zihinde şekillendirmek. Gustav Jung: 1944 senesinde ayağım kırıldı. Bu şansızlığı bir de kalb krizi takip etti. Ölümün eşiğinde kendimde olmadan yatıyordum. Oksijen ve kâfur veriyorlardı. Sanırım hezeyanlar ve hayâller o sırada başladı; öylesine güçlüydüler ki, ölmek üzere olduğuma inandım. Hemşire daha sonra bana, "çevrenizde bir ışık oluşmuştu!" dedi ve bunu ara sıra ölmek üzere olanların çevresinde gördüğünü söyledi. Ölümün sınırına dayanmıştım, saki bir düşte yaşar gibiydim. Her neyse! Garib şeyler olmaya başladı. Fezada olduğumu sanıyordum. Aşağıda , parlak bir MAVİ IŞIK içinde dünya duruyordu. Derin mavi denizleri ve kıtaları görebiliyordum. (…) En azından, ruhun hiç olmazsa bir yönünün yer ve zaman kanunlarına uymadığını gösteren belirtiler var. benim de hayatımdan örnek olarak verdiğim bir çok hatıra, sezgi ve yerle bağıntılı olmayan algılama hadiselerinin yanısıra bu tecrübeler, ruhun, yer ve zamana ait sebeb-netice ile ilgili kanunlara uymadığını ispatlıyor. Bu da zaman ve yer kavramımızın ve bunun neticesi olarak da "illiyet" kavramımızın eksik olduğunu gösteriyor
Sayfa 323 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.