Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Başlar çoğalıyor!
Bir kılıç değiyor başlardan birisine,yerine iki baş çıkıyor.Daha iri, daha yalım dilli. Diller gerilmiş, dışarda. Keskin bir kılıç geliyor, o iki başı da kesiyor. Dört baş çıkıyor. Başlar kesiliyor,başlar büyüyor, dökülüyor.Bin başlı evran. Evranın başları gittikçe büyüyor,çoğalıyor.Kılıçlar yağıyor evranın başına.Bir bulutun içine girip gökyüzüne ağıyor evranlar. Sonra yollara iniyorlar.Kara,ak,boz,turuncu,sırmalı top top bulutlar toprağa,yollar boyunca tozan ovalara iniyorlar. Bir sürü eller kılıçlar üşürüyor, binlerce... Bulutların içindeki başlara.Başlar düşüyor,başlar çoğalıyor.
Sayfa 200 - ykyKitabı okudu
Ve evler birbirlerinden eskirlerse Ve eskiden olmak tükenirse Ve yalnızlığınızın bütün yakılmış mumları erirse, Ve sırmalı uykudan usul usul uyanırsanız Korkmayın...
Sayfa 206
Reklam
Bulut bulutun söykesi / ne ola bunun öfkesi / Telli kubur sirmali aba / Bu da hacimin soykasi
Sayfa 35
Hayalinde ip üstünde oynayan bir cambaz canlandır; sırmalı pabuçlar giymiş, sırığı elinde, yerle gök arasında duruyor. Sağında solunda kupkuru, ihtiyar yüzler, cılız, uçuk hayaletler, durup dinlenmek bilmeyen alacaklılar, akrabalar, metresler... Bir sürü garip yaratık eteğine yapışmış, öteye beriye çekiştiriyor, dengesini bozmaya çabalıyor. Etrafına anlamsız sözler, süslü, abartılı kelimeler üşüşüyor; uğursuz kehanetler bir bulut halinde siyah kanatlarıyla gözlerini kaplıyor. O yine doğudan batıya, bir tüy kadar hafif yürüyüşüne devam ediyor. Aşağı baksa başı dönüyor, yukarı baksa ayağı kayıyor. Rüzgârdan hızlı yürüyor; kendisine doğru uzanan bütün ellere rağmen, o kendi elindeki neşe dolu kadehten bir damla bile dökmüyor. İşte benim hayatım sevgili dostum; işte ben buyum.
Ali Şamil
1 metre 10 santimdi. Enver Paşa'ya hediye edildi. Köle gibi. Soytarı yaptılar onu. Tuhaf kıyafetler giydirdiler. Sırmalı cepkenler, cartlak renkli şalvarlar, kafasından büyük sarıklar... Kadınları eğlendirdi. Çocukları güldürdü. 1. Dünya Savaşında çarşı karıştı. Enver apar topar İstanbul'dan ayrıldı, biraz da onlara kahkaha attırsın diye,
Sayfa 18
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden Bebekler hayta hayta
Reklam
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman
Beklesen de olur, beklemesen de Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses yürekten çağırır beni sana Geleceğim diyorum, takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman. Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi? Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman. Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden Gemileri yaksalar da geleceğim sana On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman.
BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI / Refik Durbaş
Oyunu sever bütün çocuklar birdirbir, uzun eşek, körebe bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez oyun sözcüğünün halkların dilinde.. (Oyun koyun çocukların adını) Savaşa karşıdır bütün çocuklar
Sayfa 120Kitabı okudu
Abdurrahim Arvas
Vefa, dostluğun gıdası hayat kaynağıdır. Dost kalabilmenin adıdır. Bir gönülde vefa varsa dostluk ancak oraya sığınabilir. Vefa dostluğu ve birlikteliği bir arada tutan manevi bağdır. Her an dosta kavuşma arzusu ile yanmadır. Dostu özlemektir. Dostun yokluğunda üşümektir yalnızlık kışında. Çöllerin suya iştiyakı gibi dostu aramaktır.
Bahattin karakoç
dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana ihlamurlar çiçek açtığı zaman  ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden bebekler hayta hayta
Reklam
Yağmurda farlardan buhar tütüyordu, patroniçe şemsiyesinin altında incecik kalmıştı ve üzerinde hâlâ sırmalı kırmızı hayvan terbiyecisi kıyafeti olan Şişman, Samba'nın pençesini okşuyordu. Gerçekten üzgün olup olmadığını anlayamadım. Acıma duygusu bilmezdi pek. Daha çok kendisi için üzülüyordu — ve şimdi artı biraz komikleşecek gösterisi için. Öyle ya, kim tek kesici dişi olan bir kaplanı ciddiye alır ki? Kurt yanımda durdu, boylu boyunca yatmış Samba’ya baktı ve sessizce şöyle dedi: "Yüce Tanrım, konserve açacağına dönmüş bu."
Yahya Kemal
Mektebe başlayışım kadîm an'aneye tamamıyla uygun oldu. Erkenden muallim-i evvel Sabri ve muallim-i sâni Ganî efendiler bizim selamlığa geldiler; çarşıdan bana savatlı (gümüş üstüne kurşun işleme) bir divit, boyundan geçirilir, sırmalı bir cüzdanlık alınmıştı. Gani efendi kalemi açtı, divitin mürekkebine batırdı. Bir "Rabbi yessir" yazdı. Sonra üstüne şeker döktüler, bana o yazının mürekkebini şekerli şekerli yalattılar.
Sayfa 57
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.