Spoiler içerir.*
Bugün, normalden biraz daha uzun konuşacağım. Okuyor olduğunuz sayfaya bir ayraç yerleştirin, geliverin hemen. Çünkü, edebiyat camiasını ikiye bölmüş bir kitap hakkında düşüncelerimi belli edeceğim.
Bir ergen düşünün şimdi. Ya da kendi ergenliğinizi. Karakterimiz, cinsellik kelimesinin ne olduğunu iyi bilen ve dilinden bir türlü
“Ne inanılmaz, ne şaşırtıcı bir şaheserdir beyin. Ve bizler de ne şanslıyız ki, dikkatimizi ona yoğunlaştırmamıza olanak sağlayan teknoloji ve iradeye sahip bir neslin üyeleriyiz. Evrende keşfetmiş olduğumuz en harikulade şey bu: Beynimiz, yani ta kendimiz.”
Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan birini olabilecek en iyi şekilde tanıtıp
"Üşüyorum albayım, aceleden ceketimi giymeyi unutmuşum. Bakın ben bu konularda akıllı değilimdir işte: Sokağa nasıl çıkılacağını bilmem meselâ. Bende hayat bilgisi zayıf albayım.”
Rabia Nur
Peki siz Tehlikeli Oyunlar'ın albayına ne söylemek istersiniz?
......................................... albayım.
Gelin boşlukları doldurup dertleşelim 💫
Yorumunuzun sonuna başka bir okuru etiketlemeyi unutmayın. 🌸
Sizinle başlayalım
“Babalar alnımıza yazılan yalnızlıklardır” (H.Ali
Topbaş).
Franz Kafka’nın “
Babaya Mektup”unu okurken yalnızca dünya edebiyatında değil, bizim edebiyatımızda da baba oğul ilişkisini anlatan birçok hikâyenin ve romanın olduğunu fark ettim. Nitekim Oğuz Atay’ın “Korkuyu Beklerken”deki “Babama Mektup”undan Orhan