Her dinlenmek istediğimde Mustafa Kutlu eseri okurum. Çünkü kendimi başka bir yolculuk içerisinde buluyorum. Mustafa Kutlu'nun eserlerini okumak demek kendi medeniyetimizi okumak demek. Bu eseri okurken kendinizi bir köyde buluyorsunuz.
Kitap, amacın nedir? sorusuna karşılık 'bir bahçe kurmak' isteyen ana karakterin yaşantısını bizlere sunuyor. Herkesin görüp imreneceği, şaşıracağı bir bahçe.. işte bu bahçeye biçilen bir ömür..beyhude ömür.
"Ne denilmiş:
Sabır, sebat, murat."
Ana karakter, evlatlarına yadigâr olarak bir bahçe bırakmak, onlarıda toprağa bağlamak ister ama dizilerde, filmlerdede gördüğümüz klasik olan bir tablo burada da karışımızı çıkıyor. Evlatları İstanbul'a gidip iş kurup zengin olmak daha refah bir hayat sürmek ister. Kitap köyden kente göç edenlerin ve köylerin artık yaşlılara kaldığı, gençlerin akın akın şehirlere gitmek için çabalamasına değinmiş. Ayrılıklar, hasretlik, yoksulluk bir de ölüm...
Neticede "Dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?"
Hayat, inişler ve çıkışlardan ibaret ve bu yolculukda yoldaş çok mühim. Seni anlayan, derdinle dertlenip, yükünü hafifleten yoldaş. İnsan yoldaşınıda kaybederse büsbütün yalnızlaşır. Yalnızlaşan insan Allah'a komşu olur.
"Hayatın bize çizdiği çizgi nerede eğilir, nerede bükülür bilemeyiz."
İşte beyhude bir ömür
❝Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm❞ cümlesiyle son bulur.
Yazıya başlarken nereden başlayacağıma dair bir kaç fikir vardı zihnimde ama kitabın hangi kısmına tutunsam bir şaheser rüzgarı esiyor. Genelde inceleme biterken bir nokta edasıyla "tavsiyede bulunmak" hoşuma gidiyor ama bu kitabın incelemesi de her sayfası ve her karakteri gibi özel olmalı. Kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.
"Zaman Çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran Çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Bir Çağ’da, kimilerine göre Üçüncü Çağ’da, henüz gelmemiş, çoktan geçip gitmiş bir Çağ’da, Puslu Dağlar’da bir rüzgâr yükseldi. Rüzgâr başlangıç değildi. Zaman Çarkı dönerken ne