Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Yalnız İslâm düşünürlerinin değil, hemen hemen her çağda bütün düşünürlerin hakkında az veya çok fikir yürüttüğü insanın kaderi problemi bu gün de güncelliğini yitirmemiştir. Güncelliğini daha oldukça uzun süre, belki insan var oldukça sürdürecek gibi görünen bu mesele, çözümü zor bir mesele olarak kendini kabul ettirmiştir. Dahası, bu meselenin
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Çok geniş kapsamlı bir konunun dar bir alanda konuşulması veya anlatılmaya çalışılması biraz zordur. Fakirlik Problemi Karşısında İslam adlı kitap da bu bağlamda değerlendirilebilir. Akademik anlamda değil, herkes anlasın diye genele yazılmış. 'Fakirlik' kavramı 'İslam'la' açıklanmaya çalışılıyor. Kitap 1966 yılında Arapça yayımlandıktan sonra
Yaşamın ilk yıllarının önemini temsil eden bazı etkili hükümet politikalarının belgeleri ortada olmakla birlikte hükümet politikaları ile sahadaki pratik arasında tuhaf bir kopukluk olduğu anlaşılmıştır. Bazı idari birimler, bir dizi sosyal problemin, erken gelişim döneminden kaynaklandığını gördükleri halde bu ne basında ne de cezai adalet ya da sağlık bakımı gibi zorlu konularla uğraşan bu idari birimlerde yaygın rağbet gören bir konudur. Ne siyaset yapıcılar ne de kamu, heyecan verici erken müdahale olanaklarının ve bunun hepimiz için sağlayacağı yararları tam anlamıyla benimsemiştir. İngiliz parlemento üyesi ve Allen Raporu’nun yazarı Graham Allen’ın deyişiyle bu, “kansere çare bulunmuş da onu hırkanızın cebinde kendinize saklıyormuşsunuz” gibi bir durumdur.
Ahlakın Güzelleşmesinde Yeni Tarz: İmam Nursi Modeli
I. PSİKOLOJİNİN BUGÜNÜ
İnsan ruhunun derinliklerini ve zenginliğini tanıma çabası insanın yaradılışından beri vardır ve var olmaya devam edecektir. Psikiyatri ve psikoloji insanı ele alan diğer bilim dallarından farklı olarak ruh ve beden ilişkisinin getirdiği çelişkiye çözüm aramak
«Ana hukukunun kadına muazzam bir toplumsal iktidar konumu sağladığı dönemleri ve halkları bir tarafa bırakırsak, kadın cinsinin durumu sürekli ezilenlerin, ikinci sınıf insanın, aşağı bir cinsin durumu idi. Erkeğin çıkarcılığı, daha güçlü olanın kanlı şiddeti, kadının
ve toplumsal etkisinin gelişmesini demir zincirlere vurdu ve bu olgunun üstünü
Utopia – Thomas More
Thomas More 1478-1535 yılları arasında yaşam sürmüş, İngiliz yazar, devlet adamı ve hukukçudur. Birçok kamu görevini üstlenmiştir. Hümanist kişiliği ile göze çarpan More, ideal bir siyasi sistemi konu aldığı Ütopya eserini 1516' kaleme almıştır. Yazar ideolojisi uğruna can vermiştir. Kral Henry’nin öfkesini üzerine çekmiş ve
Ünlü araştırmacı Matthew Lieberman denekleri fMRI makinesinin
içine yerleştiriyor ve onlara bir oyun oynatıyor. Bu oyun sırasında da beyin etkinliklerini ölçüyor. Oyunun adı da ültimatom oyunu. İki oyuncu var. Biri verici, diğeri alıcı. Lieberman vericiye 10 dolar veriyor. Verici, bu paranın istediği kadarını alıcıyla paylaşabilir. isterse 1 dolar verir, isterse 9, isterse 5. Alıcı teklif edilen parayı kabul ederse, ikisinin de parası oluyor. Ama reddederse, ikisi de hiçbir şey kazanamıyor. Rasyonel bir alıcı 1 dolar bile kabul etmelidir çünkü 1, O'dan daha fazladır ve alıcı karda olacaktır. Ama Lieberman enteresan bir şey keşfediyor. Çoğu alıcı 5 doların altındaki teklifleri reddediyor. Hiç para kazanmamayı, az para kazanmaya tercih ediyor. Neden? Çünkü insanlar için adalet ve adil olmak, çoğu zaman para kazanmaktan daha önemlidir.
Araştırmadaki asıl can alıcı nokta, deneklerin beyin hareketleri incelenince keşfediliyor. Verici, alıcıya adil olmayan bir paylaşım sunarsa, alıcının beyninde dAAC bölgesi etkin hale geliyor. Burası ne bölgesi biliyor musunuz? Fiziksel ve sosyal acıyı yöneten bölge. Yani, adaletsizlik duygusu resmen beyinde acı olarak algılanıyor. Peki, adil bir paylaşım olursa, beynin neresi etkin oluyor? Beynin VfA ve NAcc bölgesi. Yani, keyif ve zevk duygusunu yöneten bölge. Yani, adalet duygusu insana keyif veriyor. Peki, acaba ödül adalet duygusunu besler mi, zarar mı verir?
O kadarda çekingen olma çekingen insanların zaman zaman duymak zorunda kaldığı bir cümledir bunu söyleyenlerin çekingen olması mümkün değil aksi oldaydı bunun pek mümkün olmadığını bilirlerdi birisine spontene ol yada gül demek gibi birşeydir spontene olmak yada gülmek tek tuşla olmuyorsa çekingenlikte tek komutla kurtulunabilen bir davranış
Felsefe tarihinde önemli bir düşünür olan Aristoteles mantık, metafizik, matematik ve fizik alanlarında yaptığı çalışmalarla günümüze kadar katkı da bulunmuş ve bu alanların gelişmesini sağlamıştır. Bunların yanında gökyüzü, zooloji, siyaset, ahlak, biyoloji, gibi alanlara da yönelmiş ve birçok disipline ilişkin bilgi ve birikime sahip olmuştur.
Gayet açık olan soru şu: Borçların ödenmesi neden yoksulların "kemer sıkması" nı gerekiyor da, zenginlerin biraz az daha müsrif, lüks yaşamın sürmesini gerektirmiyor?